Osmanlı'nın yıkılış yıllarına damgasını vuran 1912 seçimleri İttihad ve Terakki'nin baskıcı politikalarından dolayı "sopalı seçimler" olarak anılır. Irak'ta yapılan sözde seçimler de onbinlerce Iraklı'nın bedenine saplanan ABD kurşun ve şarapnel parçalarından dolayı "bombalı seçimler" olarak anılacak. Irak'taki bombalı seçimler, Bush'un hiç de umurunda olmasa da Iraklının kanı akıtılarak bir şekilde yapıldı. Dünyaya da "Irak'a demokrasiyi böyle getirdik" diye mesaj verildi.
Seçimde yapılan hileler, katılım oranının yüzde 30'lar düzeyinde bile olmamasına karşın yüzde 60'la katılım rekoru kırıldığı yalanının yayılması ve sonuçlarının daha seçimler olmadan birkaç hafta önce ilan edilmesi bir tarafa, bundan sonra Irak'ta olacaklara dair kafa yormakta yarar var. Özellikle Türkiye'yi ilgilendiren bazı konu başlıklarında Irak'ta nelerin olup biteceği hayli önemli. Öncelikli olarak sorulması gereken soru şu olmalı: Irak ne zaman bölünecek?
Aynı soru, Talabani'nin yayın organı İttihad gazetesinde yayınlanan bir yazının başlığına şu şekilde yansımış: Irak, 2005'te tek parça kalır mı?
Bu soruyu Talabani'nin yayın organının sormasındaki "derin mana" bir tarafa, bölünmenin vadesinin uzun ve orta ölçekte olmayıp, 2005 yılı gibi, bir ayını tükettiğimiz 11 aylık oldukça kısa bir vadede düşünüldüğü de anlaşılıyor. Talabani ve Barzani'nin fazla beklemeye tahammülleri yok. 2005 yılı içinde Irak'la olan göstermelik göbek bağlarını kesip atmak niyetindeler.
Çok kısa bir süre öncesine kadar Türkiye'nin nefesiyle ayakta durabilen bu peşmerge liderlerinin Türkiye'ye karşı yaptıkları tehdit ve şantaj dolu açıklamalarındaki cür'et de bundan kaynaklanıyor. Çünkü bugün biz onları "peşmerge lideri, aşiret reisi" olarak görüyoruz ama bu adamlar yarın devlet başkanı veya başbakan olarak karşımıza çıkacak. Böyle olunca da, seslerinin daha gür ve etkili çıkması gerekiyor. Özellikle de Türkiye'ye karşı.
Irak seçimlerinin önceden belirlenen sonuçlarına göre Şiiler yüzde 45-50 arasında bir oy alarak Irak parlamentosunun büyük çoğunluğunu teşkil edecek. Kürtler de gerçek nüfus oranlarının iki katından fazla bir temsille Şiilerin hemen ardından Irak parlamentosunun diğer etkin gücü haline gelecek. Uzun yıllar Irak'ı yöneten Sünniler ise "var"la "yok" arasında bir yerde duracaklar! Bu durumda Kürtler Irak'ı yönetme konusunda, seçim öncesi hazırlanan senaryolarda belirtilen Meclis başkanlığıyla yetinmeyeceklerdir. Nitekim Talabani ve Barzani'nin yaptığı ortak açıklamada Talabani için başbakanlık veya cumhurbaşkanlığı düşünüldüğü açık bir şekilde ifade edildi. Amerika'nın da desteklediği bu plana göre Talabani bu iki koltuktan birisine kesin olarak oturacak. Peki o zaman ne olur?
İşte bu soruya Türk dışişlerinin verdiği cevap, daha doğrusu bu durumu algılama tarzı oldukça tehlikeli. Milliyet gazetesinin haberine göre Türk dışişleri Talabani'nin Irak yönetiminin başına geçme niyetinin peşmergelerin "bağımsız devlet kurma eğilimini azaltacağını" düşünüyor. Ankara'nın bu yaklaşımı Türk dış politikasının gerçekten duvara tosladığının ve artık yerleşmiş devlet politikalarının dahi yerle yeksan olduğunu anlamak için yeterli. Talabani cumhurbaşkanı olunca Kürtler bağımsız devlet kurma fikrinden vazgeçecekler, öyle mi!
Tam aksine böyle bir durum Kürtlerin bağımsız devlet kurmaları yolunda önemli bir adım olacaktır. Hem Talabani böyle bir görevde Kürt devletinin siyasi ve ekonomik şartlarını temin edecek hem de Şii Araplar, şu an Irak'ın bölünmesine karşı çıksalar da Talabani'nin cumhurbaşkanı veya başbakan olduğu bölünmemiş bir Irak'ta yaşamaktansa, Talabani'nin kendilerini yönetmediği bölünmüş bir Irak'a razı olacaklardır. Irak Haber ajansında 2 Şubat 2005'te yayınlanan ve Talabani ile Barzani'ye atfen kaleme alınmış başyazının şu son cümlesi bu durumu gayet net özetliyor: "Sayın ayrılıkçılar! Yemin ederiz ki aramızda karşılıklı saygı ve dostluğun hakim olduğu bizden bağımsız komşu bir devlet olmanız, içimizde kalıp da bize tahakküm etmeye çalışmanızdan daha iyidir!" Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek sözünden mülhem şöyle bir sonuca varabiliriz: Talabani'nin cumhurbaşkanlığı gösterilip, Iraklı Araplar bölünmüş Irak'a, Kuzey'de Kürdistan'a razı ediliyorlar.
Seçimde yapılan hileler, katılım oranının yüzde 30'lar düzeyinde bile olmamasına karşın yüzde 60'la katılım rekoru kırıldığı yalanının yayılması ve sonuçlarının daha seçimler olmadan birkaç hafta önce ilan edilmesi bir tarafa, bundan sonra Irak'ta olacaklara dair kafa yormakta yarar var. Özellikle Türkiye'yi ilgilendiren bazı konu başlıklarında Irak'ta nelerin olup biteceği hayli önemli. Öncelikli olarak sorulması gereken soru şu olmalı: Irak ne zaman bölünecek?
Aynı soru, Talabani'nin yayın organı İttihad gazetesinde yayınlanan bir yazının başlığına şu şekilde yansımış: Irak, 2005'te tek parça kalır mı?
Bu soruyu Talabani'nin yayın organının sormasındaki "derin mana" bir tarafa, bölünmenin vadesinin uzun ve orta ölçekte olmayıp, 2005 yılı gibi, bir ayını tükettiğimiz 11 aylık oldukça kısa bir vadede düşünüldüğü de anlaşılıyor. Talabani ve Barzani'nin fazla beklemeye tahammülleri yok. 2005 yılı içinde Irak'la olan göstermelik göbek bağlarını kesip atmak niyetindeler.
Çok kısa bir süre öncesine kadar Türkiye'nin nefesiyle ayakta durabilen bu peşmerge liderlerinin Türkiye'ye karşı yaptıkları tehdit ve şantaj dolu açıklamalarındaki cür'et de bundan kaynaklanıyor. Çünkü bugün biz onları "peşmerge lideri, aşiret reisi" olarak görüyoruz ama bu adamlar yarın devlet başkanı veya başbakan olarak karşımıza çıkacak. Böyle olunca da, seslerinin daha gür ve etkili çıkması gerekiyor. Özellikle de Türkiye'ye karşı.
Irak seçimlerinin önceden belirlenen sonuçlarına göre Şiiler yüzde 45-50 arasında bir oy alarak Irak parlamentosunun büyük çoğunluğunu teşkil edecek. Kürtler de gerçek nüfus oranlarının iki katından fazla bir temsille Şiilerin hemen ardından Irak parlamentosunun diğer etkin gücü haline gelecek. Uzun yıllar Irak'ı yöneten Sünniler ise "var"la "yok" arasında bir yerde duracaklar! Bu durumda Kürtler Irak'ı yönetme konusunda, seçim öncesi hazırlanan senaryolarda belirtilen Meclis başkanlığıyla yetinmeyeceklerdir. Nitekim Talabani ve Barzani'nin yaptığı ortak açıklamada Talabani için başbakanlık veya cumhurbaşkanlığı düşünüldüğü açık bir şekilde ifade edildi. Amerika'nın da desteklediği bu plana göre Talabani bu iki koltuktan birisine kesin olarak oturacak. Peki o zaman ne olur?
İşte bu soruya Türk dışişlerinin verdiği cevap, daha doğrusu bu durumu algılama tarzı oldukça tehlikeli. Milliyet gazetesinin haberine göre Türk dışişleri Talabani'nin Irak yönetiminin başına geçme niyetinin peşmergelerin "bağımsız devlet kurma eğilimini azaltacağını" düşünüyor. Ankara'nın bu yaklaşımı Türk dış politikasının gerçekten duvara tosladığının ve artık yerleşmiş devlet politikalarının dahi yerle yeksan olduğunu anlamak için yeterli. Talabani cumhurbaşkanı olunca Kürtler bağımsız devlet kurma fikrinden vazgeçecekler, öyle mi!
Tam aksine böyle bir durum Kürtlerin bağımsız devlet kurmaları yolunda önemli bir adım olacaktır. Hem Talabani böyle bir görevde Kürt devletinin siyasi ve ekonomik şartlarını temin edecek hem de Şii Araplar, şu an Irak'ın bölünmesine karşı çıksalar da Talabani'nin cumhurbaşkanı veya başbakan olduğu bölünmemiş bir Irak'ta yaşamaktansa, Talabani'nin kendilerini yönetmediği bölünmüş bir Irak'a razı olacaklardır. Irak Haber ajansında 2 Şubat 2005'te yayınlanan ve Talabani ile Barzani'ye atfen kaleme alınmış başyazının şu son cümlesi bu durumu gayet net özetliyor: "Sayın ayrılıkçılar! Yemin ederiz ki aramızda karşılıklı saygı ve dostluğun hakim olduğu bizden bağımsız komşu bir devlet olmanız, içimizde kalıp da bize tahakküm etmeye çalışmanızdan daha iyidir!" Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek sözünden mülhem şöyle bir sonuca varabiliriz: Talabani'nin cumhurbaşkanlığı gösterilip, Iraklı Araplar bölünmüş Irak'a, Kuzey'de Kürdistan'a razı ediliyorlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012