Hesap ve tahmin tekniği, günümüzde son derece gelişti. Buna rağmen, yine hiçbir ekonomik faaliyetin sonucunu, önceden tam olarak görmek mümkün olamıyor. Çünkü her zaman, önceden bilinmesine ve tedbir alınmasına imkân vermeyen olaylarla karşılaşma ihtimali mevcuttur. Başka bir deyişle, bütün tedbirleri geçersiz kılacak olaylar, her yerde, her durumda ortaya çıkabilir. Teknikler ne kadar gelişirse gelişsin, gelecek kesinlikle bilinmez, sadece tahmin edilir. Tahminlerde hatayı azaltmak veya isabet oranını yükseltmek için bilgi toplamak, toplanan bilgileri doğru değerlendirmek şarttır.
Bu girişten sonra, IMF ve OECD gibi uluslararası kuruluşların, dünya ekonomisindeki tahminlerine dönmek istiyorum. Maalesef son yıllarda ve özellikle 2001 yılında bu kuruluşların ve hatta ünlü ekonomistlerin bütün tahminleri yanlış çıktı. Tahminleri yanlış çıkanlar tahminde bulunmaktan vaz mı geçtiler? Hayır, hiç yüzleri kızarmadan 2002 yılına ait tahminlerini tekrar ilan ettiler. Bu kişi ve kuruluşların Türk ekonomisine yönelik tahminlerine bakınca, tam bir rezalet örneği görürsünüz. Türk milleti, açlık, yoksulluk ve doğal afetlerle kıvrandıkça, onlar dalga geçercesine "iyisiniz, iyi yoldasınız" mesajları veriyorlardı. Ne yazık ki, Türkiye'deki uzantıları da, onlardan aldıklarını aynen nakletmekten geri durmuyorlardı. Sonuç ortada, 2001 yılı kabus gibi geçti. Doğrusu, dış ve iç mihraklar milletin gözünün içine baka baka yalan söylüyor ve milleti aldatmaya çalışıyorlar.
"Tek alternatif, Türk milletinin son şansı" diyerek takdim ettikleri ekonomik programlarını, ekonomik kriz patlak verdiği ana kadar şiddetle savundular. Ekonomik kriz patlak verince, susmaları, utanmaları gerekirken, tam aksini yaptılar. Hiçbir şey olmamışcasına, yine aynı bilgiçlikle, yine aynı pişkinlikle "çevir kazı yanmasın" misalı, IMF reçetelerini yeni program diyerek tekrar savunmaya başladılar.
Sonucu hiç merak etmiyoruz. Çünkü aynı sebepler, aynı sonuçları doğurur. Sebepler değişmediğine göre, tabiî olarak sonuçlar da değişmeyecektir. Başka bir deyişle, 2002 yılı da 2001 gibi olacaktır. Çünkü 2002'de olacaklar, niyet mektubu ile IMF'ye sunulmuştur. Niyet mektubu üç yıllıktır. Yani üç yıl içerisinde, hükümetin, dolayısıyla milletin dediği değil, IMF'nin dedikleri yapılacaktır.
Peki, IMF 2002'de nelerin yapılmasını istiyor? IMF diyor ki, kamu harcamaları kısılacak, kamunun küçültülmesine devam edilecek. Tarım ürünleri desteklenmeyecek, fındık, pancar, tütün gibi Türk köylüsünün ürettiği önemli ürünlere sınırlama getirilecek. Şimdi bu şartlar altında yine tahminler yapılıyor. 2001 yılında yüzde 8.5 küçülen Türk ekonomisi, 2002'de yüzde 3 dolayında büyüyecekmiş. Bu rakam, büyük bir rakam değil. Ama bunun bile yakalanacağına şüphe ile bakıyoruz. Zira, IMF'ye sunulan niyet mektubu olmadan da büyüme nasıl gerçekleştirilecektir? Büyümek isteyen ülkeler böyle mi yapıyorlar? Örneğin, 2001 yılında resesyona giren ABD, bizim gibi mi yaptı? Hayır, ABD kamu harcamalarını artırdı. Yetmedi, 11 Eylül saldırısını fırsat bilerek Amerikan halkına, "Amerika'nın geleceği için tüketin" çağrıları yapıldı. Bu çağrılar çok etkili oldu, ABD'de talep arttı.
Türkiye ise, ABD'nin yaptığının tam tersini yapıyor, buna rağmen anlı şanlı ekonomistlerimiz yine büyümeden bahsediyor, iyimser tahminlerde bulunuyorlar. Adınız gibi inanın, diğer tahminlerdeki gibi, bu tahminlerinde de isabet edemeyecekler. Daha doğrusu, tahminlerinin zıddı gerçekleşecektir. Kim bilir, belki de onların amacı, tahminde isabet etmek değil, halkı oyalamak ve avutmaktır. İnsanın aklına ister istemez, bunlar geliyor.
Eğer gerçekten 2002 yılının kaybedilmiş yıl olarak tarihe geçmesini istemiyorsak, yapacağımız iş bellidir. Bunun bir tek yolu var: Milli Ekonomi modeline dönmek, IMF'yi kapı dışarı etmek. Bundan başkası kocaman bir yalandır.
Bu girişten sonra, IMF ve OECD gibi uluslararası kuruluşların, dünya ekonomisindeki tahminlerine dönmek istiyorum. Maalesef son yıllarda ve özellikle 2001 yılında bu kuruluşların ve hatta ünlü ekonomistlerin bütün tahminleri yanlış çıktı. Tahminleri yanlış çıkanlar tahminde bulunmaktan vaz mı geçtiler? Hayır, hiç yüzleri kızarmadan 2002 yılına ait tahminlerini tekrar ilan ettiler. Bu kişi ve kuruluşların Türk ekonomisine yönelik tahminlerine bakınca, tam bir rezalet örneği görürsünüz. Türk milleti, açlık, yoksulluk ve doğal afetlerle kıvrandıkça, onlar dalga geçercesine "iyisiniz, iyi yoldasınız" mesajları veriyorlardı. Ne yazık ki, Türkiye'deki uzantıları da, onlardan aldıklarını aynen nakletmekten geri durmuyorlardı. Sonuç ortada, 2001 yılı kabus gibi geçti. Doğrusu, dış ve iç mihraklar milletin gözünün içine baka baka yalan söylüyor ve milleti aldatmaya çalışıyorlar.
"Tek alternatif, Türk milletinin son şansı" diyerek takdim ettikleri ekonomik programlarını, ekonomik kriz patlak verdiği ana kadar şiddetle savundular. Ekonomik kriz patlak verince, susmaları, utanmaları gerekirken, tam aksini yaptılar. Hiçbir şey olmamışcasına, yine aynı bilgiçlikle, yine aynı pişkinlikle "çevir kazı yanmasın" misalı, IMF reçetelerini yeni program diyerek tekrar savunmaya başladılar.
Sonucu hiç merak etmiyoruz. Çünkü aynı sebepler, aynı sonuçları doğurur. Sebepler değişmediğine göre, tabiî olarak sonuçlar da değişmeyecektir. Başka bir deyişle, 2002 yılı da 2001 gibi olacaktır. Çünkü 2002'de olacaklar, niyet mektubu ile IMF'ye sunulmuştur. Niyet mektubu üç yıllıktır. Yani üç yıl içerisinde, hükümetin, dolayısıyla milletin dediği değil, IMF'nin dedikleri yapılacaktır.
Peki, IMF 2002'de nelerin yapılmasını istiyor? IMF diyor ki, kamu harcamaları kısılacak, kamunun küçültülmesine devam edilecek. Tarım ürünleri desteklenmeyecek, fındık, pancar, tütün gibi Türk köylüsünün ürettiği önemli ürünlere sınırlama getirilecek. Şimdi bu şartlar altında yine tahminler yapılıyor. 2001 yılında yüzde 8.5 küçülen Türk ekonomisi, 2002'de yüzde 3 dolayında büyüyecekmiş. Bu rakam, büyük bir rakam değil. Ama bunun bile yakalanacağına şüphe ile bakıyoruz. Zira, IMF'ye sunulan niyet mektubu olmadan da büyüme nasıl gerçekleştirilecektir? Büyümek isteyen ülkeler böyle mi yapıyorlar? Örneğin, 2001 yılında resesyona giren ABD, bizim gibi mi yaptı? Hayır, ABD kamu harcamalarını artırdı. Yetmedi, 11 Eylül saldırısını fırsat bilerek Amerikan halkına, "Amerika'nın geleceği için tüketin" çağrıları yapıldı. Bu çağrılar çok etkili oldu, ABD'de talep arttı.
Türkiye ise, ABD'nin yaptığının tam tersini yapıyor, buna rağmen anlı şanlı ekonomistlerimiz yine büyümeden bahsediyor, iyimser tahminlerde bulunuyorlar. Adınız gibi inanın, diğer tahminlerdeki gibi, bu tahminlerinde de isabet edemeyecekler. Daha doğrusu, tahminlerinin zıddı gerçekleşecektir. Kim bilir, belki de onların amacı, tahminde isabet etmek değil, halkı oyalamak ve avutmaktır. İnsanın aklına ister istemez, bunlar geliyor.
Eğer gerçekten 2002 yılının kaybedilmiş yıl olarak tarihe geçmesini istemiyorsak, yapacağımız iş bellidir. Bunun bir tek yolu var: Milli Ekonomi modeline dönmek, IMF'yi kapı dışarı etmek. Bundan başkası kocaman bir yalandır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018