Dış tahriklerle Türkiye'yi su konusunda suçlayan ve Fırat ve Dicle sularını GAP ile kestiğini iddia eden Irak ve Suriye'nin tezleri, sorunun çözümünden ziyade, çözümsüzlüğü körükler niteliktedir. Bu iki ülke, birilerinin kendilerine dikte ettiği "Türkiye suyun başını tutuyor ve sizin suyunuza engel oluyor" tezini sıklıkla dile getirip, konuyu uluslar arası bir platforma taşımak istiyor. İsterseniz konunun tarafları konumundaki bu üç ülkenin suyun paylaşımı noktasındaki tezlerine şöyle bir göz atalım: Suriye: Fırat ve Dicle uluslar arası sudur!Suriye, Dicle ve Fırat'ın sınır aşan değil uluslararası sular kategorisinde bulunduğu ve bu nedenle kıyıdaşlar arasında paylaşılması gerektiğini öne sürüyor. Burada bir matematiksel formüle dayanarak payların hesaplanmasını öneren Suriye, Türkiye'nin suyu siyasal baskı amacıyla kullanmak istediğini iddia edip, sorunun uluslararası kuruluşlar hakemliğinde çözülmesini talep ediyor. Suriye ayrıca GAP'ın Fırat'ın sularında kirlenme ve tuzlanmaya yol açarak suyun kalitesinidüşürdüğünü savunuyor. Oysa Suriye, 1987 protokolüyle Türkiye'nin kendilerine nasıl bir avantaj sağladığını ve GAP'ın da sel ve taşkınlardan Suriye topraklarını nasıl koruduğunu ısrarla görmezden geliyor. Irak: Fırat ve Dicle kazanılmış hakIrak'ın öne sürdüğü en önemli tez kazanılmış tarihsel haklar olduğu yönünde. Irak, yüzyıllardır Mezopotamya bölgesi insanı tarafından kullanılan Fırat ve Dicle sularınınkullanımının artık kazanılmış bir hak olduğunu ve Türkiye tarafından kısıtlanamayacağını öne sürüyor. Irak ayrıca Suriye gibi 1987 protokolünün geçerliliğini yitirdiğini ve Türkiye'nin Fırat'tan bıraktığı su miktarının yeniden saptanması gerektiğini savunuyor. Irak özellikle Dicle suyunun önemli bir bölümünü kullanıyor ve Fırat suyunun önemli bir bölümü de boşa akıyor. Irak boşa akan sular için proje geliştirmek yerine, Türkiye'nin pozisyonunu sorgulama yoluna başvuruyor. Ayrıca artık Irak yok ABD var. Yeni komşumuz ABD'nin Fırat ve Dicle ile ilgili önemli taleplerini önümüzdeki dönemde Türkiye'ye dayatacağı yönünde önemli işaretler var.Türkiye: Kendi aramızda çözelimFırat ve Dicle konusunda en yapıcı taraf ise her zaman olduğu gibi yine Türkiye. Türkiye'nin su sorununun çözümü amacıyla yaptığı önerileri şu başlıklar altında sıralayabiliriz:(1)Sorunun uluslararası platforma taşınmak yerine üç ülke arasındaki görüşmelerle çözülmesi.(2)Ülkeler arasındaki görüşmelere Asi nehri de dahil olmak üzere bölgedeki bütün su kaynaklarının dahil edilmesi.(3)Dicle ve Fırat'ın tek bir havza olarak ele alınması, gerektiğinde bu iki nehir arasında su nakli olasılığının göz önünde tutulması. (4)Kurulacak bir ortak teknik komitenin 'Üç aşamalı plan' dahilinde çalışmaya başlaması. Türkiye'nin üç aşamalı planı şu şekildedir: İlk aşamada Fırat ve Dicle havzasındaki su kaynaklarının bilimsel yöntemlerle envanteri çıkartılmalı. Daha sonra ilgili ülkelerde toprak sınıflandırması yapılıp su gereksinimleri saptanmalı. Son aşamada ise bu bilgiler ışığında su tahsisi yeniden düzenlenmelidir. Türkiye'nin önerileri Irak ve Suriye'nin işine gelmediği için kabul görmüyor. Çünkü Türkiye'nin önerisi ihtiyaçlara göre suyu dağıtalım mantığı üzerine kurulu, oysa Irak ve Suriye bu suları ihtiyaçları olduğu için değil, suyun stratejik özelliğini diğer bölge ülkelerine karşı kullanabilmek adına talep ediyorlar. Türkiye'yi kalkındıracak proje: GAPSuriye ve Irak'ın proje ve yapılış aşamasında büyük tepki gösterdikleri ve Suriye'nin terör örgütü PKK'yı, Irak'ın da petrol silahını kullandığı Güneydoğu Anadolu Projesi yani GAP, sadece Güneydoğu Anadolu bölgesinin değil, Türkiye'nin kalkınmasında büyük bir öneme sahip. GAP kapsamında toplam 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ve 1,7 milyon hektar'lık alanda sulama sistemleri yapımı öngörülmektedir. Proje tamamlandığında yılda 27 milyar kW saatlik elektrik enerjisi üretilecek, toplam sulama alanının Türkiye'deki ekonomik olarak sulanabilir alanın %20'sine, elektrik enerjisi üretiminin de ekonomik olarak gerçekleştirilebilir elektrik enerjisi potansiyelinin %22'sine eşit olması bekleniyor. Sulanan alanlardaki genişlemeye bağlı olarak buğday üretiminde %90, arpa üretiminde %43, pamuk üretiminde %600, domates üretiminde %700, sebze üretiminde ise %167 oranında artış sağlanacak. Fakat, 2005 yılında tamamlanması Düşünülen bu hayati proje "birtakım sebeplerden" ötürü bir türlü tamamlanamıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012