Abdülhamid Han'ın tahttan indirilmesinden sonra Osmanlı devleti maceraperestlerin elinde kalmıştır. En kötüsü ordu siyasetin en derin çukuruna düşürülmüştür. Kaba kuvvetle hükümetlerin düşürülebileceği zihniyeti getirilmiştir. Savaşa girilmiş, Rumeli'de ve devletin diğer bölgelerinde büyük toprak kaybı olmuştur.
Abdülhamid Han devletin başında kalsaydı, geçmiş yıllarda olduğu gibi devleti savaşa sokmazdı. Musul ve Rumeli, Yunanistan'a kaptırılan Adalar elden gitmezdi. İmparatorluktan ayrılan müslüman ülkelerle siyasi münasebetler kesilmezdi. Tarihimizi iyice tedkik eden her şahıs bu hükme varmakta gecikmeyecektir şüphesiz... Abdülhamid Han, Balkan harbinde Rumelinin düşmanlar tarafından istila edilmesi ve Selanik'ten de artık ümit kesilmesi üzerine 1912'de İstanbul'a getirilmiştir. Mazlum padişah ilk önce Selanik'ten ayrılmak istememiş, "Ben de bir silah alır, askerle beraber müdafaada bulunurum; ölürsem şehid olurum, ben zaten ölmüş bir adamım!" demiştir. Fakat kesin karar alındığını ve mutlaka İstanbul'a götürüleceğinin bildirilmesi üzerine kederli dudaklarından şu sözler dökülmüştür: "Allah bu hallere sebep olanları Kahhâr ismiyle kahretsin. Şimdi devlet ne hale geldi!"
İstanbul'da Beylerbeyi Sarayında çileli bir hayat geçiren Abdülhamid, nihayet I. Cihan harbinden mağlup çıkıldığını da görünce acılara dayanamaz hale gelmiştir. Düşman donanması Çanakkale Boğazını zorladığı esnalarda Padişah Sultan V.Mehmed Reşad Abdülhamid Han'a bir heyet göndererek Anadolu'ya taşınması gerektiğini söyleyince şu cevabı vermiştir:
"Ceddim Fatih Hazretleri İstanbul'u alırken, son Bizans İmparatoru şehirden kaçmayı düşünmemiş, ordusu başında ölmüştür. Biz, Bizans imparatorları kadar da mı olamıyoruz ki, şehri bırakmayı düşünüyoruz ?Osmanlı Hanedanı İstanbul'u terk ederse bir daha oraya dönemez. Muhterem biraderime söyleyin; İstanbul'dan bir adım bile dışarı atmam."
Devleti en buhranlı devrede otuz üç yıl maharetle idare eden bu mahir idareci, mazlum padişah Abdülhamid Han 10 Şubat 1918'de İstanbul'da rahmet-i Rahmana kavuşmuştur. Kabri Çemberlitaş'tadır.
Hakkında haksız hükümler verilen mazlum padişahı, şerefli hizmetleri bulunan bu değerli idareciyi bir defa daha rahmetle yâdedip, hayatı hakkında bu kısa tedkikimizi Yahya Kemal'in kendisi için yazdığı kıt'asıyla noktalıyoruz. Şöyle diyor Yahya Kemal:
"Ey şehryâr-ı â'tıfet-âsâr-ı muhterem
Ey Tâc-dâr-ı mâ'delet-efkâr-ı zu'1-kerem
Sensin, o pâdşâh-ı dil-âgâh-ı pür-himem
Kim vasf-ı Hazretin'de senin her ne söylesem
Abradır ey Halîfe-i pür-lutf-u mâ'delet"
Abdülhamid Han devletin başında kalsaydı, geçmiş yıllarda olduğu gibi devleti savaşa sokmazdı. Musul ve Rumeli, Yunanistan'a kaptırılan Adalar elden gitmezdi. İmparatorluktan ayrılan müslüman ülkelerle siyasi münasebetler kesilmezdi. Tarihimizi iyice tedkik eden her şahıs bu hükme varmakta gecikmeyecektir şüphesiz... Abdülhamid Han, Balkan harbinde Rumelinin düşmanlar tarafından istila edilmesi ve Selanik'ten de artık ümit kesilmesi üzerine 1912'de İstanbul'a getirilmiştir. Mazlum padişah ilk önce Selanik'ten ayrılmak istememiş, "Ben de bir silah alır, askerle beraber müdafaada bulunurum; ölürsem şehid olurum, ben zaten ölmüş bir adamım!" demiştir. Fakat kesin karar alındığını ve mutlaka İstanbul'a götürüleceğinin bildirilmesi üzerine kederli dudaklarından şu sözler dökülmüştür: "Allah bu hallere sebep olanları Kahhâr ismiyle kahretsin. Şimdi devlet ne hale geldi!"
İstanbul'da Beylerbeyi Sarayında çileli bir hayat geçiren Abdülhamid, nihayet I. Cihan harbinden mağlup çıkıldığını da görünce acılara dayanamaz hale gelmiştir. Düşman donanması Çanakkale Boğazını zorladığı esnalarda Padişah Sultan V.Mehmed Reşad Abdülhamid Han'a bir heyet göndererek Anadolu'ya taşınması gerektiğini söyleyince şu cevabı vermiştir:
"Ceddim Fatih Hazretleri İstanbul'u alırken, son Bizans İmparatoru şehirden kaçmayı düşünmemiş, ordusu başında ölmüştür. Biz, Bizans imparatorları kadar da mı olamıyoruz ki, şehri bırakmayı düşünüyoruz ?Osmanlı Hanedanı İstanbul'u terk ederse bir daha oraya dönemez. Muhterem biraderime söyleyin; İstanbul'dan bir adım bile dışarı atmam."
Devleti en buhranlı devrede otuz üç yıl maharetle idare eden bu mahir idareci, mazlum padişah Abdülhamid Han 10 Şubat 1918'de İstanbul'da rahmet-i Rahmana kavuşmuştur. Kabri Çemberlitaş'tadır.
Hakkında haksız hükümler verilen mazlum padişahı, şerefli hizmetleri bulunan bu değerli idareciyi bir defa daha rahmetle yâdedip, hayatı hakkında bu kısa tedkikimizi Yahya Kemal'in kendisi için yazdığı kıt'asıyla noktalıyoruz. Şöyle diyor Yahya Kemal:
"Ey şehryâr-ı â'tıfet-âsâr-ı muhterem
Ey Tâc-dâr-ı mâ'delet-efkâr-ı zu'1-kerem
Sensin, o pâdşâh-ı dil-âgâh-ı pür-himem
Kim vasf-ı Hazretin'de senin her ne söylesem
Abradır ey Halîfe-i pür-lutf-u mâ'delet"
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.