‘Stratejik derinlik’ diye tutturup, ‘komşularla sıfır sorun’ diye yola çıkan Davutoğlu patentli dış politika iflas etmiş durumda. Keşke iflas eden sadece şahıslar olsa. Maalesef dış politikamız iflas etmiş durumda. Artık net olarak görüldü ki, ABD bir taraftan AKP hükümetini gazlarken, diğer taraftan karşımıza diktiği güçleri de kışkırtmaktan geri durmuyor. Oyun içinde oyun kuruyor. Biz bu oyunu Irak’ın Kuveyt’i işgalinde görmüştük, biz bu oyunu bizzat destekledikleri liderlerin iplerini çekerken görmüştük.
Son günlerde gündemimizi epey meşgul eden, millet ve devlet olarak epey yorulduğumuz uçağımızın düşürülme hadisesi var. Aradan geçen şu kadar zamana rağmen bu konuda maalesef net bir açıklama yapılamadı.
Uçak, kim adına, hangi görev için Suriye hava sahasına gitmişti?
Uçak, Suriye tarafından uçaksavar ile mi vuruldu, yoksa bir füze tarafından mı isabet aldı?
Genelkurmay, düşürülen uçağın parçalarında patlayıcı madde artığı bulunmadığını açıkladı. Yani uçağımız füzeyle ya da başka bir silah ile vurulmadı. Peki, uçağımız nasıl düşürüldü? Bazı otoritelerin açıklamasına göre uzaktan gönderilen bir sinyal ile ABD veya İsrail tarafından düşürüldü. Ortalık cadı kazanına dönmüş vaziyetteyken Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanı neye dayanarak illa da Suriye tarafından füze ile düşürüldü diyebiliyor?
İşin başka garip yanı, İngiltere, Rusya ve ABD Akdeniz bölgesini yakından takip ediyor, radar görüntüleriyle uydu görüntüleriyle bölgeyi avucunda tutuyorken, bizim kendimize ait görüntülerimiz yok mu? Varsa niçin değişken beyanlar, tutarsız açıklamalar yapılıyor?
Hükümet iyice çuvallamış vaziyette. Paris’teki Suriye’nin Dostları toplantısında Ahmet Davutoğlu “Suriye politikasını değiştirmezse Rusya’yı izole etmek lazım” diyor. Hemen hemen aynı zaman diliminde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in daveti üzerine Rusya’ya gidiyor. Türk tarafının birlikte olduğu ABD’nin zıddına, Rusya “Esad koltuğunda kalacak” diyor. Suriye’ye destek veren Çin, Rusya, İran ve Suriye Akdeniz’de ortak tatbikata hazırlanırken, ABD geri çekiliyor, ülkemiz iyod gibi ortada kalıyor.
Horozu çok olan yerde sabah geç olur. Dış siyasetimiz yedi kocalı Hürmüz’e döndü. Bu hükümet döneminde sadece dış politikada değil bütün icraatlarda yaklaşım yap-boza döndü.
Cadı kazanına dönen bölgemizde, ülkemizin içi de çok rahat sayılmaz. Arap ülkelerinde tezgahlanan oyunun ülkemizde oynanmayacağına kim garanti verebilir? Gelişen olaylar bu ihtimalin hiç de uzak olmadığını gösteriyor.
Peki, yapılması gereken nedir?
Gözü topraklarımızda olan devletlerin sahte dostluklarına aldanmak mı, yoksa geçmiş birliğimiz, kültür birliğimiz olan komşularımızla iyi ilişkiler mi?
Sayın Prof. Dr. Haydar Baş’ın dedikleri gibi Esad ne kadar kötü olursa olsun o öldüğü zaman Müslüman mezarlığına defnedilecektir. Obama, Clinton ise Hristiyan mezarlığına.
Şimdi karar verme zamanıdır.
Biz kiminle beraber olacağız?
Öyle ya “kişi sevdiği ile birlikte haşrolacaktır.”
Son günlerde gündemimizi epey meşgul eden, millet ve devlet olarak epey yorulduğumuz uçağımızın düşürülme hadisesi var. Aradan geçen şu kadar zamana rağmen bu konuda maalesef net bir açıklama yapılamadı.
Uçak, kim adına, hangi görev için Suriye hava sahasına gitmişti?
Uçak, Suriye tarafından uçaksavar ile mi vuruldu, yoksa bir füze tarafından mı isabet aldı?
Genelkurmay, düşürülen uçağın parçalarında patlayıcı madde artığı bulunmadığını açıkladı. Yani uçağımız füzeyle ya da başka bir silah ile vurulmadı. Peki, uçağımız nasıl düşürüldü? Bazı otoritelerin açıklamasına göre uzaktan gönderilen bir sinyal ile ABD veya İsrail tarafından düşürüldü. Ortalık cadı kazanına dönmüş vaziyetteyken Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanı neye dayanarak illa da Suriye tarafından füze ile düşürüldü diyebiliyor?
İşin başka garip yanı, İngiltere, Rusya ve ABD Akdeniz bölgesini yakından takip ediyor, radar görüntüleriyle uydu görüntüleriyle bölgeyi avucunda tutuyorken, bizim kendimize ait görüntülerimiz yok mu? Varsa niçin değişken beyanlar, tutarsız açıklamalar yapılıyor?
Hükümet iyice çuvallamış vaziyette. Paris’teki Suriye’nin Dostları toplantısında Ahmet Davutoğlu “Suriye politikasını değiştirmezse Rusya’yı izole etmek lazım” diyor. Hemen hemen aynı zaman diliminde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in daveti üzerine Rusya’ya gidiyor. Türk tarafının birlikte olduğu ABD’nin zıddına, Rusya “Esad koltuğunda kalacak” diyor. Suriye’ye destek veren Çin, Rusya, İran ve Suriye Akdeniz’de ortak tatbikata hazırlanırken, ABD geri çekiliyor, ülkemiz iyod gibi ortada kalıyor.
Horozu çok olan yerde sabah geç olur. Dış siyasetimiz yedi kocalı Hürmüz’e döndü. Bu hükümet döneminde sadece dış politikada değil bütün icraatlarda yaklaşım yap-boza döndü.
Cadı kazanına dönen bölgemizde, ülkemizin içi de çok rahat sayılmaz. Arap ülkelerinde tezgahlanan oyunun ülkemizde oynanmayacağına kim garanti verebilir? Gelişen olaylar bu ihtimalin hiç de uzak olmadığını gösteriyor.
Peki, yapılması gereken nedir?
Gözü topraklarımızda olan devletlerin sahte dostluklarına aldanmak mı, yoksa geçmiş birliğimiz, kültür birliğimiz olan komşularımızla iyi ilişkiler mi?
Sayın Prof. Dr. Haydar Baş’ın dedikleri gibi Esad ne kadar kötü olursa olsun o öldüğü zaman Müslüman mezarlığına defnedilecektir. Obama, Clinton ise Hristiyan mezarlığına.
Şimdi karar verme zamanıdır.
Biz kiminle beraber olacağız?
Öyle ya “kişi sevdiği ile birlikte haşrolacaktır.”
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Trump, Netanyahu ve Türkiye: Bölgedeki yeni denge / 15.04.2025
- Hoş Geldin Atatürk penceresinden Haydar Baş / 14.04.2025
- O’nun ışığı her geçen gün daha parlıyor / 13.04.2025
- Ekonomik buhrana karşı çözümümüz var / 09.04.2025
- Adalet mi dediniz hakkaniyet mi? / 05.04.2025
- Yunan bayramı, Türk dersi / 29.03.2025
- Asıl rakip ne İmamoğlu ne Yavaş: Hükümetin en büyük sınavı geçim krizi / 24.03.2025
- Bozduğun kantar seni de tartacak / 23.03.2025
- Adaletin zarfı ve mazrufu: İmamoğlu olayı üzerine bir toplumsal okuma / 22.03.2025
- ABD açıktan İran’ı hedef olarak gösterdi / 20.03.2025
- Hoş Geldin Atatürk penceresinden Haydar Baş / 14.04.2025
- O’nun ışığı her geçen gün daha parlıyor / 13.04.2025
- Ekonomik buhrana karşı çözümümüz var / 09.04.2025
- Adalet mi dediniz hakkaniyet mi? / 05.04.2025
- Yunan bayramı, Türk dersi / 29.03.2025
- Asıl rakip ne İmamoğlu ne Yavaş: Hükümetin en büyük sınavı geçim krizi / 24.03.2025
- Bozduğun kantar seni de tartacak / 23.03.2025
- Adaletin zarfı ve mazrufu: İmamoğlu olayı üzerine bir toplumsal okuma / 22.03.2025
- ABD açıktan İran’ı hedef olarak gösterdi / 20.03.2025