Atatürk, 10 Kasım'da son nefesini verdiğinde arkasında; 57 yıllık bir yaşam, bu kısa yaşama sığdırılan görkemli bir savaşım ve tarihin gördüğü en büyük yenileşme eylemini bıraktı. Mustafa Kemal Atatürk'ün, Türk ulusu için anlamı; özgürlükle tutsaklığın, varlıkla yokluğun ya da gönençle yoksunluğun en yalın ve en belirgin ayrımıdır. Yaşam direncini yitirmiş kabul edilerek, yok edilmek istenen büyük bir ulusu ayağa kaldırmış, onu eskiden gelen ve değişime açık yeni değerlerle adeta yeniden yaratmıştı.
Sayrılık (hastalık)
ve hekimler
Sağlığı, 1935'ten sonra bozulmaya başladı. Bu kez görülen, eski hastalıklarından birinin depreşerek onu yeniden rahatsız etmesi değil, dış görünüşüne yansıyan genel bir çöküntüydü. Kendini güçsüz hissediyor, çabuk yoruluyor ve eski verimiyle çalışamıyordu. Ten rengi hızla solmuş, yüz hatlarında derin kırışıklıklar oluşmuştu.(1) Falih Rıfkı Atay, bu durumun ortaya çıkışını 1933'e dek götürür, Cumhuriyet'in onuncu yılında, onda pek görülmeyen bir yorgunluk ve bu yorgunluğa bağlı bir bezginlik fark ettiğini söyler.(2)
1935 Şubat'ında, Çankaya'da bir akşam, herhangi bir öneri olmadan, Dr. Asım Arar'dan kendisini muayene etmesini ister. Bu istek, yakın çevresini şaşırtır. Hekim denetiminden pek hoşlanmadığı ve zorunlu kalmadıkça hekime başvurmadığı bilinmektedir.(3) 1935 Temmuz başında, aynı isteği yineler ve Florya'da nezaket ziyaretine gelen Dr. Neşet Ömer İrdelp'den, kendisini muayene etmesini ister.(4)
Dört ay arayla gelen muayene istekleri, "kendisini iyi hissetmediğini" ve "doktora başvurmasını gerektirecek kadar bir sıkıntısının olduğunu"(5) gösteriyordu. "Sabahları, dinlenmemiş olarak kalktığından, soğuğa karşı direncinin azaldığından ve renginin giderek solduğundan"(6) yakınmaktadır. Hekimler, birbirine benzer yargılarda bulunur. Dr. İrdelp; kalbinde, karaciğerinde ve böbreklerinde, "olağanın dışında bir şey olmadığını" söyler, halsizliği için "ağrı kesici (analjezik Sedal) tabletler" verir.(7)
Yakınmalar sürüyor
Yakınmaları, 1936 ve 1937'de artarak sürer. İştahı azalmakta ve kilo yitirmektedir. Yürüyüşü sevmesine karşın, çabuk yorulduğu için yürümeyi bırakır. Ayaklarda kaşıntı, burun ve diş etlerinde kanamalar başlar. Ankara Numune Hastanesi Deri Hastalıkları Şefi Prof. Alfred Marchionini'nin, kaşıntı için verdiği "merhem ve solüsyonlar" yararlı olmaz.(8)
Kaşıntılardan ve kaşınmak zorunda kalmaktan çok rahatsızdır. Soruna, "Çankaya'yı basan karıncaların" neden olduğu düşünülür ve Milli Savunma Bakanlığı Zehirli Gaz Şubesi Müşaviri Dr. Nuri Refet Korur'a danışılır. Yurt gezisine çıktığı bir dönemde, Köşk, "gemilerde fare öldürmek için kullanılan Cyclon B adı verilen bir siyandrik asit gazıyla" ilaçlanır. İlaçlamayı, Yavuz Zırhlısından uzman bir ekip yapar.(9)
1937 Nisan sonu ve Mayıs başındaki yalnızca üç hafta içinde, altı kez, Ankara Numune hastanesine gitti. Ancak, rahatsızlıkların nedeni saptanamadığı için, ne burun kanamalarına, ne de kaşıntıya çare bulundu.
Belirtilere karşın, rahatsızlıkların ana nedeni karaciğer sayrılığı (hastalığı) bir türlü saptanamıyordu. Burun kanaması nedeniyle kimi toplantılara geç gidiyor ya da gidemiyordu. Bu durum, zamana ve sözüne sadık bir kişi olarak onu sıkıyordu. Balkan Devletleri diplomatlarına, Çankaya'da verdiği davete, üst katta olmasına karşın, kanama durdurulamadığı için oldukça geç gelebilmiş ve büyük üzüntü duymuştu. Hatay sorununu çözmek için gittiği Mersin'de, yemekte art arda üç kez burun kanaması geçirmişti.
Tanı konuyor; siroz
Termal koşulların yararlı olacağını düşünerek, 21 Ocak 1938'de Yalova'ya gitti ve yeni açılan otelin ilk konuğu oldu. Kaplıca Doktoru Nihat Reşat Belger'i çağırarak, kaşıntılarına bir çare bulmasını istedi. Kapsamlı bir muayeneden sonra Dr. Belger karaciğerdeki sorunu saptadı ve sayrılığa (hastalığa) gerçek tanıyı koyan ilk hekim oldu; "Karaciğer büyümüş ve sertleşmiştir. Kaşıntının ve kanamaların nedeni, süreğen (kronik) karaciğer sayrılığına bağlı sirozdur" dedi.(10)
Tanı, o güne dek böyle bir durumun olasılığından bile söz edilmediği için, beklenmeyen bir durumdur ve onun için şaşırtıcıdır. Her zamanki gerçekçiliğiyle, "şimdi ne yapacağız" der.(11) Özel hekimi Dr. Neşet Ömer İrdelp Yalova'ya çağrılır. Onun da tanısı aynıdır. Oysa, her iki hekim de daha önce yaptıkları muayenelerde, böyle bir tanı koymamıştı. Dr. Belger, "sekiz ay önce yaptığım muayenede, siroza ait hiçbir belirti görmemiştim" diyecektir.(12)
(Devam edecek)...
DİPNOTLAR:
1 "Atatürk'ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti" Sabiha Gökçen, İst.-1982, sf.356; ak. Dr.Eren Akçiçek, "Atatürk'ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü", Güven Kit., İzmir-2005, sf.178
2 "Çankaya" Falih Rıfkı Atay, Bateş A.Ş., sf.483
3 "Son Günlerinde Atatürk" Asım Arar, İst.-1958, sf.21-22; ak. Dr.Eren Akçiçek, "Atatürk'ün Sağlığı, Hastalıkları ve Ölümü" sf. 177
4 "Son Günleri" Kılıç Ali, İst.-1955, sf.10; ak. a.g.e. sf.178
5 a.g.e. sf.10
6 "Atatürk'ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü", Dr.Eren Akçiçek, Güven Kit., İzmir-2005, sf.178
7 a.g.e. sf.178
8 "Atatürk'ten Hatıralar-2" Hasan Rıza Soyak, İst.-1973, sf.720
9 "Son Günlerinde Atatürk" Asım Arar, İst.-1958, sf.21-28
10 "Atatürk'ün Hastalığı, Profesör Dr. Nihat Reşad Belger'le Mülakat" R. Eşref Ünaydın, Ank.-1959, sf. 10-11; ak. Dr.Eren Akçiçek; a.g.e. sf.182
11 Cumhuriyet, 26 Kasım 1938; ak. a.g.e. sf.183
12 a.g.e. sf.183
Sayrılık (hastalık)
ve hekimler
Sağlığı, 1935'ten sonra bozulmaya başladı. Bu kez görülen, eski hastalıklarından birinin depreşerek onu yeniden rahatsız etmesi değil, dış görünüşüne yansıyan genel bir çöküntüydü. Kendini güçsüz hissediyor, çabuk yoruluyor ve eski verimiyle çalışamıyordu. Ten rengi hızla solmuş, yüz hatlarında derin kırışıklıklar oluşmuştu.(1) Falih Rıfkı Atay, bu durumun ortaya çıkışını 1933'e dek götürür, Cumhuriyet'in onuncu yılında, onda pek görülmeyen bir yorgunluk ve bu yorgunluğa bağlı bir bezginlik fark ettiğini söyler.(2)
1935 Şubat'ında, Çankaya'da bir akşam, herhangi bir öneri olmadan, Dr. Asım Arar'dan kendisini muayene etmesini ister. Bu istek, yakın çevresini şaşırtır. Hekim denetiminden pek hoşlanmadığı ve zorunlu kalmadıkça hekime başvurmadığı bilinmektedir.(3) 1935 Temmuz başında, aynı isteği yineler ve Florya'da nezaket ziyaretine gelen Dr. Neşet Ömer İrdelp'den, kendisini muayene etmesini ister.(4)
Dört ay arayla gelen muayene istekleri, "kendisini iyi hissetmediğini" ve "doktora başvurmasını gerektirecek kadar bir sıkıntısının olduğunu"(5) gösteriyordu. "Sabahları, dinlenmemiş olarak kalktığından, soğuğa karşı direncinin azaldığından ve renginin giderek solduğundan"(6) yakınmaktadır. Hekimler, birbirine benzer yargılarda bulunur. Dr. İrdelp; kalbinde, karaciğerinde ve böbreklerinde, "olağanın dışında bir şey olmadığını" söyler, halsizliği için "ağrı kesici (analjezik Sedal) tabletler" verir.(7)
Yakınmalar sürüyor
Yakınmaları, 1936 ve 1937'de artarak sürer. İştahı azalmakta ve kilo yitirmektedir. Yürüyüşü sevmesine karşın, çabuk yorulduğu için yürümeyi bırakır. Ayaklarda kaşıntı, burun ve diş etlerinde kanamalar başlar. Ankara Numune Hastanesi Deri Hastalıkları Şefi Prof. Alfred Marchionini'nin, kaşıntı için verdiği "merhem ve solüsyonlar" yararlı olmaz.(8)
Kaşıntılardan ve kaşınmak zorunda kalmaktan çok rahatsızdır. Soruna, "Çankaya'yı basan karıncaların" neden olduğu düşünülür ve Milli Savunma Bakanlığı Zehirli Gaz Şubesi Müşaviri Dr. Nuri Refet Korur'a danışılır. Yurt gezisine çıktığı bir dönemde, Köşk, "gemilerde fare öldürmek için kullanılan Cyclon B adı verilen bir siyandrik asit gazıyla" ilaçlanır. İlaçlamayı, Yavuz Zırhlısından uzman bir ekip yapar.(9)
1937 Nisan sonu ve Mayıs başındaki yalnızca üç hafta içinde, altı kez, Ankara Numune hastanesine gitti. Ancak, rahatsızlıkların nedeni saptanamadığı için, ne burun kanamalarına, ne de kaşıntıya çare bulundu.
Belirtilere karşın, rahatsızlıkların ana nedeni karaciğer sayrılığı (hastalığı) bir türlü saptanamıyordu. Burun kanaması nedeniyle kimi toplantılara geç gidiyor ya da gidemiyordu. Bu durum, zamana ve sözüne sadık bir kişi olarak onu sıkıyordu. Balkan Devletleri diplomatlarına, Çankaya'da verdiği davete, üst katta olmasına karşın, kanama durdurulamadığı için oldukça geç gelebilmiş ve büyük üzüntü duymuştu. Hatay sorununu çözmek için gittiği Mersin'de, yemekte art arda üç kez burun kanaması geçirmişti.
Tanı konuyor; siroz
Termal koşulların yararlı olacağını düşünerek, 21 Ocak 1938'de Yalova'ya gitti ve yeni açılan otelin ilk konuğu oldu. Kaplıca Doktoru Nihat Reşat Belger'i çağırarak, kaşıntılarına bir çare bulmasını istedi. Kapsamlı bir muayeneden sonra Dr. Belger karaciğerdeki sorunu saptadı ve sayrılığa (hastalığa) gerçek tanıyı koyan ilk hekim oldu; "Karaciğer büyümüş ve sertleşmiştir. Kaşıntının ve kanamaların nedeni, süreğen (kronik) karaciğer sayrılığına bağlı sirozdur" dedi.(10)
Tanı, o güne dek böyle bir durumun olasılığından bile söz edilmediği için, beklenmeyen bir durumdur ve onun için şaşırtıcıdır. Her zamanki gerçekçiliğiyle, "şimdi ne yapacağız" der.(11) Özel hekimi Dr. Neşet Ömer İrdelp Yalova'ya çağrılır. Onun da tanısı aynıdır. Oysa, her iki hekim de daha önce yaptıkları muayenelerde, böyle bir tanı koymamıştı. Dr. Belger, "sekiz ay önce yaptığım muayenede, siroza ait hiçbir belirti görmemiştim" diyecektir.(12)
(Devam edecek)...
DİPNOTLAR:
1 "Atatürk'ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti" Sabiha Gökçen, İst.-1982, sf.356; ak. Dr.Eren Akçiçek, "Atatürk'ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü", Güven Kit., İzmir-2005, sf.178
2 "Çankaya" Falih Rıfkı Atay, Bateş A.Ş., sf.483
3 "Son Günlerinde Atatürk" Asım Arar, İst.-1958, sf.21-22; ak. Dr.Eren Akçiçek, "Atatürk'ün Sağlığı, Hastalıkları ve Ölümü" sf. 177
4 "Son Günleri" Kılıç Ali, İst.-1955, sf.10; ak. a.g.e. sf.178
5 a.g.e. sf.10
6 "Atatürk'ün Sağlığı Hastalıkları ve Ölümü", Dr.Eren Akçiçek, Güven Kit., İzmir-2005, sf.178
7 a.g.e. sf.178
8 "Atatürk'ten Hatıralar-2" Hasan Rıza Soyak, İst.-1973, sf.720
9 "Son Günlerinde Atatürk" Asım Arar, İst.-1958, sf.21-28
10 "Atatürk'ün Hastalığı, Profesör Dr. Nihat Reşad Belger'le Mülakat" R. Eşref Ünaydın, Ank.-1959, sf. 10-11; ak. Dr.Eren Akçiçek; a.g.e. sf.182
11 Cumhuriyet, 26 Kasım 1938; ak. a.g.e. sf.183
12 a.g.e. sf.183
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Metin Aydoğan / diğer yazıları
- Türkiye'nin esrarengiz altın 'ticareti' / 17.01.2018
- Yol köprü ve tünel cezaları (ll) / 07.01.2018
- Yol köprü ve tünel cezaları (l) / 06.01.2018
- Utanç belgeleri / 01.01.2018
- Devletin şirketleşmesi: Varlık Fonu (ll) / 26.12.2017
- Devletin şirketleşmesi: Varlık Fonu (l) / 25.12.2017
- Türk tütünü ve uluslararası sigara tekelleri / 19.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (lV) / 14.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (lll) / 13.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (ll) / 12.12.2017
- Yol köprü ve tünel cezaları (ll) / 07.01.2018
- Yol köprü ve tünel cezaları (l) / 06.01.2018
- Utanç belgeleri / 01.01.2018
- Devletin şirketleşmesi: Varlık Fonu (ll) / 26.12.2017
- Devletin şirketleşmesi: Varlık Fonu (l) / 25.12.2017
- Türk tütünü ve uluslararası sigara tekelleri / 19.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (lV) / 14.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (lll) / 13.12.2017
- Türkiye'de neden hain çok (ll) / 12.12.2017