Huzurlarınızda kaleme almış olduğum, 20. yüzyıl Çanakkale Savaşı’nın kahramanlık anısına ait, yaşanmış bir asalet, vakar ve haysiyet dolu minnet ve şükran anısını bugünlere dopdolu yansıtan bir olayın ABD’de, ihtisas yapan bir Türk doktoru tarafından, konu ile ilgili hayret dolu hatırasını, sizlerle paylaşacağım için mutluyum...İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun Ömer isimli bir Türk genci, Amerika’da ihtisas yaptığı esnada, Çanakkale Savaşı kara çıkarmasına emperyalist, liberal İngiliz yalanları ile katılmış yaşlı bir Anzaklı’nın tesadüfen doktorudur.İhtisasa başlayan doktor adaylarına ilk etapta yalnızca iğne yapma, tansiyonu ölçme gibi basit görevler verilmektedir. Görevi icabı Anzaklı yaşlı hastanın kolundan iğne yapmak için gömleğini sıyırdığında bu ihtiyar hastanın kolunda tatuaj (dövme) ile yapılmış bir Türk bayrağı görür ve kendisine hitaben, “Bu nedir?” diye sorduğunda yaşlı hasta, “Hiçbir şey” diye yanıt verir. Doktor, “Ama bu benim ülkemin bayrağıdır” dediğinde yaşlı hasta büyük bir hasret dolu bakış ve heyecanla, “Sen Türk müsün?” der. Doktor, “Evet, ben Türk’üm dediğinde o bu tatuaj hatırasını büyük bir nezaket, hassasiyet, sevgi ve muhabbet dolu bakışları ile gözyaşlarını tutamayarak anlatmaya başlar:“Birinci Cihan Harbi başladığında ben genç bir Hıristiyan delikanlısı idim. Avustralya’da yaşıyordum. İngilizler, ‘Müslüman Türkler Hıristiyanları kesip öldürüp yemek suretiyle yok ediyorlar. Bu adi, yamyam Müslüman Türklerin Hıristiyan nesline saldırılarının karşısında Hıristiyanlığı yaşatma savaşı vermenizi istiyoruz. Bu insan yiyen yamyam Müslüman Türkleri tarihten silmemizin tam zamanıdır’ dediklerinde gençlik heyecanı ile gönüllü olarak kaydımı yaptırdım. Diğer Hıristiyan gençlerle birlikte bizleri bir harp gemisi ile bir yere götürdüler. Bu yer Mısır imiş. Orada kısa süreli bir harp eğitimi gördük. Bizleri tekrar bir Harp gemisi ile başka bir yere götürdüler. Burası asıl kıyametin koptuğu Müslüman Türk Milletinin yurdunun bir köşesi olan Çanakkale Boğazı imiş...Güçlü silahlarımız ile gemiden karaya atılan bombalarla, o kara parçasını çok dövdük. Dövülen her yerden sular yükselip fışkırıyordu. ‘Bu kara parçasında artık yaşam kalmamıştır’ denildi ve karaya çıkarma yapıldı. Karaya her çıkışımızda yamyam Müslüman Türkler tarafından püskürtülüyorduk. Gemiye dönüp yine var gücümüzle karayı bombalıyorduk... Tekrar çıkışımızda yine yılmadan savunma savaşı veren bu Müslüman yamyam Türklerin savaşta vatan müdafaası ve kahramanlığını hayretle görüyor ve takdirle izliyorduk.Bu esnadaki dipçik darbesi ile sağ omzumdan yara aldım ve bayılmışım. Gözlerimi açtığımda bir evdeydim. Bize, ‘asla teslim olmayın, Müslüman Türkler yamyamdır; sizleri yerler’ demişti İngiliz komutanlar! Beni bu Müslüman Türkler yiyecekler diye çok korktum. Bu ara gözüm yaralı olan sağ omzuma takıldı. Bir de baktım ki yaralı omuzum tedavi edilmiş ve sarılı olduğunu gördüm. Bana bir şeyler söylüyorlar, anlamıyordum. Derken yemek getirdiler. Yememi isteyen hareketlerde bulundular. Bana bakan gözleri, bizlerin onlara baktığı gibi değildi yumuşaktı.Ben harbin sonuna kadar bu evde esir idim. Ama gördüğüm muamele bir esir muamelesi değil, bir misafir muamelesi idi. Orada kaldığım süre içerisinde asil ve necip kahraman, bir medeniyet sahibi bu ulu millete İngilizlerin iftirasını anlamış oldum. Orada bu asalet şefkat ve merhamet duyguları ile bana yaklaşmaları karşısında ne kadar yanlış bir iş yaptığıma kani oldum. Bin pişman oldum. İftira ve vahşiyane saldırılarımıza rağmen hayatları pahasına, vatan müdafaasındaki azim ve şecaatlerini görüp hayran kaldım. Bu davranışları sebebiyle kendilerini çok takdir ettim. Ben oradan ülkeme döndüğümde bu asil ve necip kahraman vatansever, düşküne, esire bile insanca, şefkatle misafir muamelesi yapan bu asil milletin anısını, bir ömür boyu unutmadan yaşamak için koluma bu necip milleti temsil eden o ay yıldızlı bayrağı tatuajlla resmedip o insanca muameleyi bir hayat boyu hatıralarla hep yaşadım. Müslüman olmak için de ülkemde yapmış olduğum tüm müracaatlarıma rağmen bana kimse yardımcı olmadı. Seneler sonra bir tesadüf ile Müslüman Türk Doktoru olan Ömer Beyle, hastalığım nedeniyle dost oldum. O doktor gençti. Ben ise yaşlı bir Anzaklı hasta idim. Hayatımın artık Müslüman olarak devamında o zatın yardımı büyük oldu. Her ikimiz de memleketlerimizden uzak yabancı bir diyar olan Amerika’daydık. Kelime-i Şahadet getirdim. Ömrümün sonlarında, elhamdülillah düşlerim gerçek oldu. Müslüman oldum. Doktor Ömer Bey, İngilizce bir Kur’an, bir tesbih talebimin siparişini yerine getirdi. Böylece zikir de ediyordum...”Şimdi de Doktor Ömer beyin anısını kendinden dinleyelim:“Bu yaşlı Müslüman Türk dostu hasta ile çok ilgilendim. Diyarı küffarda nasiple Müslüman olan bu şahıs bana ismimi sorduğunda ‘Ömer’ dedim. Bana ‘Niçin Ömer?’ dedi. Ben de, ‘Müslümanların 2. halifesi olup adaleti ile unvan yapan Ömer ibni Hattab’ın ismine hürmeten babam bu ismi bana vermiş’ dedim. Halife Ömer hakkında gereken bilgiyi verdikten sonra bana tüm heyecanı ile dolu dolu, ‘Ben de bundan sonra Limi değil, Anzaklı Ömer’im’ dedi. Bir gün yapılan bir anonsla yanına odasına çağrıldığımda gördüğüm manzara, yanında Hıristiyan papaz ve doktorlar olduğu halde tatuaj Türk Bayraklı kolunu gösterme gayesiyle sıvamış tatuajını tüm benliği ile görünür hale getirip Kur’an’ı sağ koluna almış elinde tespih zikir halinde… Beni görünce o doktorların ve papazın arasında bir hamle ile kucağıma atıldı ve ‘Eşhedü enla ilahe illlallah ve eşhedü enne muhammeden rasülüllah deyip Cenab-ı Allah’a yönelerek Ruhunu benim kucağımda teslim etti. Ruhu şad olsun...”
Selim Mecit BEŞER / diğer yazıları
- Anzaklı Ömer / 07.06.2013
- İyi ki varsın Hocam / 19.03.2013
- Ne mutlu Türk'üm diyene! / 16.03.2013
- Türkiye toprakları NATO’ya teslim / 10.02.2013
- Atatürk'ün söyleminde Avrupa yok / 06.02.2013
- İyi ki varsın Hocam / 19.03.2013
- Ne mutlu Türk'üm diyene! / 16.03.2013
- Türkiye toprakları NATO’ya teslim / 10.02.2013
- Atatürk'ün söyleminde Avrupa yok / 06.02.2013