Yavuz Bülent Bakiler'in "Anadolu" şiirinde yer alan bu mısraları özellikle başlığa çıkardım ki bu mısralar hem dünümüzün hem de günümüzün bir özetidir.
Çilekeş Anadolu insanı iş başa düşende canını dişine takmış, vatan tehlikeye düşende yediden yetmişe seferber olmuş, kanını ve canını sebil etmiş cephede kazanmış ama masa başına sürekli kaybetmiş ne yazık ki.
Son yıllarda güya hiç savaş görmeden, savaşa girmeden kaybettiklerimizin, öz meclisimizde gece yarılarından sonra çıkarılan yasalarla elden çıkardıklarımızın listesinin ciltler tuttuğunu aklımızda tutarsak bu iki mısranın ne demek istediğini çok daha iyi anlarız diye düşünüyorum.
Şiirin içinde iki mısra daha var ki "masada kaybetme" meselesiyle direkt alakalı ve ne yazık ki yürek yakıcı, bağrımızı dağlayıcı bir hakikati dillendiriyor:
Zaman zaman nankör çıktı büyütüp okuttuğum,
Gölge vermedi çok kere diktiğim ağaç...
Kim ne derse desin, kim nasıl anlarsa anlasın bu çilekeş millet son on beş yıldır bu hakikati iliklerine kadar yaşadı ve de yaşıyor.
Bu millet, dişinden-tırnağından, sofrasından artırarak okuttuğu, güvendiği, emin ve ehliyetli diye bel bağladığı kadrolar tarafından ne yazık ki kelimenin tam anlamıyla satılmıştır, serveti, sermayesi, binlerce yıldan beri geliştirdiği devlet gelenekleri ecnebilerin hatırına yerle bir edilmiş, küresel tefecilere peşkeş çekilmiştir.
Şairimizin diline ve gönlüne sağlık, bir kaç mısralık şiirinde hem dünümüzü, hem de günümüzü özetlemiş:
Anadolu
Ben Anadolu'yum...
Yıllar yılı susuz kaldım,
yıllar yılı aç...
Şükrederek, kalktığım sofralarımda
Ya soğan ekmek olur yahut bulamaç.
Hastalarım ölüm yataklarında
Ne doktor yüzü gördüm, ne ilaç.
Zaman zaman nankör çıktı büyütüp okuttuğum,
Gölge vermedi çok kere diktiğim ağaç...
Devlet denince hep vergi geldi aklıma
Jandarma deyince kırbaç...
En gümrah ırmaklarım boşuna akıp gitti
Üç beş adım ötesinde toprağım vardı kıraç.
Gittim, yiğitçe döğüştüm
gazâ meydanlarında
Ne tak-ı zaferler istedim, ne taç...
Savaşta çiğnetmedim hilâli düşmanlara
Barışta düştü üstüme gölge gölge haç...
Yolsuz, okulsuz köylerim, kasabalarım hâlâ
Alın terine muhtaç...
Ben Anadolu'yum, acılı, mahzun;
Bende bitmez tükenmez dert kulaç kulaç."
Çilekeş Anadolu insanı iş başa düşende canını dişine takmış, vatan tehlikeye düşende yediden yetmişe seferber olmuş, kanını ve canını sebil etmiş cephede kazanmış ama masa başına sürekli kaybetmiş ne yazık ki.
Son yıllarda güya hiç savaş görmeden, savaşa girmeden kaybettiklerimizin, öz meclisimizde gece yarılarından sonra çıkarılan yasalarla elden çıkardıklarımızın listesinin ciltler tuttuğunu aklımızda tutarsak bu iki mısranın ne demek istediğini çok daha iyi anlarız diye düşünüyorum.
Şiirin içinde iki mısra daha var ki "masada kaybetme" meselesiyle direkt alakalı ve ne yazık ki yürek yakıcı, bağrımızı dağlayıcı bir hakikati dillendiriyor:
Zaman zaman nankör çıktı büyütüp okuttuğum,
Gölge vermedi çok kere diktiğim ağaç...
Kim ne derse desin, kim nasıl anlarsa anlasın bu çilekeş millet son on beş yıldır bu hakikati iliklerine kadar yaşadı ve de yaşıyor.
Bu millet, dişinden-tırnağından, sofrasından artırarak okuttuğu, güvendiği, emin ve ehliyetli diye bel bağladığı kadrolar tarafından ne yazık ki kelimenin tam anlamıyla satılmıştır, serveti, sermayesi, binlerce yıldan beri geliştirdiği devlet gelenekleri ecnebilerin hatırına yerle bir edilmiş, küresel tefecilere peşkeş çekilmiştir.
Şairimizin diline ve gönlüne sağlık, bir kaç mısralık şiirinde hem dünümüzü, hem de günümüzü özetlemiş:
Anadolu
Ben Anadolu'yum...
Yıllar yılı susuz kaldım,
yıllar yılı aç...
Şükrederek, kalktığım sofralarımda
Ya soğan ekmek olur yahut bulamaç.
Hastalarım ölüm yataklarında
Ne doktor yüzü gördüm, ne ilaç.
Zaman zaman nankör çıktı büyütüp okuttuğum,
Gölge vermedi çok kere diktiğim ağaç...
Devlet denince hep vergi geldi aklıma
Jandarma deyince kırbaç...
En gümrah ırmaklarım boşuna akıp gitti
Üç beş adım ötesinde toprağım vardı kıraç.
Gittim, yiğitçe döğüştüm
gazâ meydanlarında
Ne tak-ı zaferler istedim, ne taç...
Savaşta çiğnetmedim hilâli düşmanlara
Barışta düştü üstüme gölge gölge haç...
Yolsuz, okulsuz köylerim, kasabalarım hâlâ
Alın terine muhtaç...
Ben Anadolu'yum, acılı, mahzun;
Bende bitmez tükenmez dert kulaç kulaç."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025
- Merhaba ey Hak’tan ferman merhaba! / 04.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025
- Merhaba ey Hak’tan ferman merhaba! / 04.03.2025