Türkiye'nin 11. cumhurbaşkanını seçme süreci tam bir hukuk faciasına dönüştü. AKP hükümetinin cumhurbaşkanı adayını açıkladığı günden bu yana, Anayasa'nın ilgili hükümleri apaçık ihlal ediliyor. Nitekim Türkiye tarihinde ilk defa bir cumhurbaşkanlığı seçimi mahkemelik oldu ve mahkemenin verdiği kararla yapılan oylama iptal edildi. Hukuk ihlali sadece bu oylamayla sınırlı kalmayıp, Anayasa'nın 102. maddesine göre cumhurbaşkanlığı seçim sürecini başlatmış olan ve bu süreçte başkaca bir faaliyette bulunmaması gereken Meclis'te yapılmaya çalışılan Anayasal düzenlemelerle ihlal devam ettirilmiştir. Oysa Anayasa'nın 102. maddesindeki hükümler oldukça açık bir şekilde, cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin devam ettiği süreçte Meclis'in yeni yasama girişimlerinde bulunamayacağını ortaya koyuyor. Bunun ötesinde yine aynı maddeye göre, bu süre zarfında cumhurbaşkanını seçemeyen Meclis'in "derhal" seçimlere gideceği belirtiliyor. Yani bu sürecin 16 Mayıs'ta sona erdiğini varsaydığımızda (ki Abdullah Gül'ün adaylıktan çekilmesiyle bu süreç dün itibariyle sonlanmıştır) bu tarihten itibaren 45 günlük süre içerisinde Meclis'in seçime gitmesi gerekiyor. Bu da yaklaşık olarak haziran ayının sonlarına denk düşmektedir. Ama iktidar bu zorunlu süreci milletin gözünden kaçırıp, 22 Temmuz tarihini millet de dahil herkese "bir lütuf" olarak sunma gayretkeşliğinde. Hükümetin ve anamuhalefetin oylarıyla kabul edilen 22 Temmuz tarihi ne bir lütufdur, ne hukukîr, ne de ahlakî.Hukukî değildir, çünkü; cumhurbaşkanını seçemeyen Meclis zaten "derhal seçim" sürecine girecek ve bu seçim tarihi de haziran sonuna denk gelecektir. Ahlakî değildir, çünkü; 22 Temmuz yazın tam ortasıdır ve Türkiye'de nüfus hareketliliğinin en yoğun olduğu dönemdir. Bu hareketlilikten "plajda-tatilde" olan insanımızı kastetmiyorum, çünkü bilinçli seçmen, sonuç itibariyle "keyfî" bir eylem olan tatilinden ülkesinin geleceği için vazgeçebilir. Ama bu tarihte bağında, bahçesinde, tarlasında ve yaylada ekmeğinin peşinde koşan, üç kuruş için evini barkını bırakıp gurbete mevsimlik olarak giden çiftçi, köylü, işçi, işlerin tam ortası olan 22 Temmuz'da nasıl oy kullanacak? Eğer bu kesim o tarihte oy kullanmak için ikamet ettiği yere dönerse, o kışı aç ve açıkta geçirir, çoluk çocuğuna yedirecek ekmek dahi bulamaz.Seçimler 22 Temmuz değil de, haziran sonunda olsa bu kesim daha yerini yurdunu terketmemiş olacak ve oyunu rahatlıkla kullanabilecek. Bütün bu gerçekleri en az benim kadar bilen iktidar ve muhalefetin 22 Temmuz'da ittifak etmelerinin (458 oyla) altında yatan gerçek niyet, BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın da ifadesiyle "sandığı milletin önünden kaçırmaktır."Görüntüde birbirleriyle kanlı bıçaklı olan iktidar ve muhalefetin nasıl bir ittifak içinde oldukları, "22 Temmuz kardeşliğiyle" açığa çıkmıştır.Bu bağlamda Yüksek Seçim Kurulu'nu gerekçe göstermek, sadece ve sadece ucuz bir bahanedir. Köylüden, çiftçiden, işçiden ziyadesiyle korkan iktidar ve meclis içi muhalefet bu kesimlerin oy kullanmamaları için 22 Temmuz tarihinde ittifak etmişlerdir. Ama Anayasa Mahkemesi'nin bu hukuk faciasına engel olacağı kanaatimi koruduğumu belirtmeliyim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012