‘Sakın tefviz inancını benimseme!’
İmam Bâkır (a.s.), Cebriyyecilik'le ciddi mücadele vermiş ve ümmeti bu konuda ikaz etmiştir: "Sakın tefviz inancını benimseme! Çünkü Allah, zayıflık ve gevşeklik göstererek, işi kullarına bırakmamıştır. Zulmederek de onları günah işlemeye zorlamamıştır"
11.04.2023 11:00:00 / Güncelleme: 11.04.2023 19:17:09
![‘Sakın tefviz inancını benimseme!’](resimler/haberler/40/sakin-tefviz-inancini-benimseme-H1477966-11.jpg)
![](temalar/resimler/bos.gif)
![‘Sakın tefviz inancını benimseme!’](resimler/haberler/40/sakin-tefviz-inancini-benimseme-H1477966-12.jpg)
![](temalar/resimler/bos.gif)
![](temalar/resimler/bos.gif)
Cebriyyecilik, görüş olarak Mutezile'nin zıddıdır. Cehm b. Safvan tarafından kurulmuştur.
Cebriyye mezhebine göre, iyi ve kötü doğrudan doğruya Allah'tan gelir; olayların ortaya çıkışı ve meydana gelişi, insanın iradesine bağlı değildir, zira her şey Allah tarafından önceden, değişmezcesine belirlenmiştir.
Cebriyyeciliğin anlamı, kuldan gerçek anlamda fiili nehyetmek ve onu yüce Allah'a izâfe etmekti. Dolayısıyla, kuldan hayır ve şer olarak sâdır olan her şey Allah'a nispet edildi.
Diyorlardı ki: "Bizim yaptığımız bir şey yok, çünkü biz ihtiyar (yani serbest irade) sahibi değiliz. Bilakis, Allah'ın iradesi ve dilemesi ile hareket ediyoruz. Namaz kılmamızı istediği zaman namaz kılıyoruz. Şarap içmemizi istediği zaman da şarap içiyoruz. Biz buna mecburuz."
Buna Kur'an'dan, "Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde bir şey dileyebilirsiniz" ve "Allah, kimi doğru yola iletmek isterse, onun kalbini İslam'a açar, kimi de saptırmak isterse, göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır" gibi ayetleri delil getiriyorlardı.
Cebriyye, kişinin, kader ve fiilleri konusunda söz sahibi olmadığını, hür iradenin var olmadığını ve her türlü fiili yaratan ve yaptıranın Tanrı'nın kendisi olduğu görüşüdür.
"El-İmamu's-Sâdık ve'l-Mezâhibu'l-Erbaa" adlı eserin 2. cildinin 122. Sayfasında bu konu şöyle geçmektedir:
"Şurası açıktır ki, böyle bir akideyi benimseyen bir kimse, farzları terk etmek, içki içmek, zina etmek, hırsızlık yapmak ve adam öldürmek gibi suçları işleme hususunda nefsine müsamaha gösterir. Ve sonra da, 'Allah, hırsızlık yapmamı istedi ben de çaldım. Allah zina etmemi istedi ben de ettim...' demeye başlar. Böyle bir durumda insanın kesbî iradesi ve serbest tercihi söz konusu olmadığı gibi, Allah'ın, kendisine bahşettiği akıl nimetini de kullanma durumu olmaz. Böyle iken, sevap umması, ya da azaptan korkması söz konusu olabilir mi?"
İmam Bâkır (a.s.), bu sapık akımla ciddi mücadele vermiş ve ümmeti bu konuda ikaz etmiştir:
"Sakın tefviz inancını benimseme! Çünkü Allah, zayıflık ve gevşeklik göstererek, işi kullarına bırakmamıştır. Zulmederek de onları günah işlemeye zorlamamıştır."
Cebriyye mezhebine göre, iyi ve kötü doğrudan doğruya Allah'tan gelir; olayların ortaya çıkışı ve meydana gelişi, insanın iradesine bağlı değildir, zira her şey Allah tarafından önceden, değişmezcesine belirlenmiştir.
Cebriyyeciliğin anlamı, kuldan gerçek anlamda fiili nehyetmek ve onu yüce Allah'a izâfe etmekti. Dolayısıyla, kuldan hayır ve şer olarak sâdır olan her şey Allah'a nispet edildi.
Diyorlardı ki: "Bizim yaptığımız bir şey yok, çünkü biz ihtiyar (yani serbest irade) sahibi değiliz. Bilakis, Allah'ın iradesi ve dilemesi ile hareket ediyoruz. Namaz kılmamızı istediği zaman namaz kılıyoruz. Şarap içmemizi istediği zaman da şarap içiyoruz. Biz buna mecburuz."
Buna Kur'an'dan, "Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde bir şey dileyebilirsiniz" ve "Allah, kimi doğru yola iletmek isterse, onun kalbini İslam'a açar, kimi de saptırmak isterse, göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır" gibi ayetleri delil getiriyorlardı.
Cebriyye, kişinin, kader ve fiilleri konusunda söz sahibi olmadığını, hür iradenin var olmadığını ve her türlü fiili yaratan ve yaptıranın Tanrı'nın kendisi olduğu görüşüdür.
"El-İmamu's-Sâdık ve'l-Mezâhibu'l-Erbaa" adlı eserin 2. cildinin 122. Sayfasında bu konu şöyle geçmektedir:
"Şurası açıktır ki, böyle bir akideyi benimseyen bir kimse, farzları terk etmek, içki içmek, zina etmek, hırsızlık yapmak ve adam öldürmek gibi suçları işleme hususunda nefsine müsamaha gösterir. Ve sonra da, 'Allah, hırsızlık yapmamı istedi ben de çaldım. Allah zina etmemi istedi ben de ettim...' demeye başlar. Böyle bir durumda insanın kesbî iradesi ve serbest tercihi söz konusu olmadığı gibi, Allah'ın, kendisine bahşettiği akıl nimetini de kullanma durumu olmaz. Böyle iken, sevap umması, ya da azaptan korkması söz konusu olabilir mi?"
İmam Bâkır (a.s.), bu sapık akımla ciddi mücadele vermiş ve ümmeti bu konuda ikaz etmiştir:
"Sakın tefviz inancını benimseme! Çünkü Allah, zayıflık ve gevşeklik göstererek, işi kullarına bırakmamıştır. Zulmederek de onları günah işlemeye zorlamamıştır."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.