Hümeyra EZERGÜL
Geçen hafta hatırlanacak olursa, gadaptan söz etmiş, insanların tartışmayı sever olduklarına değinmiştik. Bu hafta ise yazıma Sevgili Peygamber Efendimiz (sav)'in bir hadis-i şerifi ile başlamak istiyorum.
"Kendisine yumuşaklık verilen kimseye, dünya ve ahiret iyilikleri verilmiştir."
Hani pamuk gibi yumuşacık insanlar vardır ya, sohbet esnasında kendinizi mayın tarlasında hissetmediğiniz...
Aynı zamanda ifade yeteneğinizi kaybetmeden konuşabildiğiniz, sizi sadece kulaklarıyla değil yüreğiyle de dinlediğini bildiğiniz insanlar...
Yanında bulunmaktan zevk aldığınız, vaktin nasıl geçtiğini anlamadığınız, pirinç taşı ayıklar gibi sözlerini size ayıklatmayan kinsiz insanlar...
Görünce Allah (cc)'ı hatırlatan, kusurları meydana koyup da, rezil rüsvay etmeyen sabırlı insanlar...
Onda sevgiyi, saygıyı, nezaketi ve hikmeti bulduğunuz, sırf rıza-i ilahi için iyilik eden, tatlı söz, güler yüz, güzel muamele ile gönül kazanmayı hedeflemiş insanlar...
İşte ne mutlu bu insanlara! İmrenip durduğumuz dünya ve ahireti kazanmış bu güzel insanlara ne mutlu!.. Bahsettiğimiz hadis-i şerifteki kimselerden olmayı isteyen, gerçek isteyenin çalışacağını, emek vereceğini, emek verene de ergeç-birgün istediğinin verileceğini bilen nurlu insanlara ne mutlu!..
Hepimizin imrendiği bu nezih insanlardan olmayı başarmak çok mu güç? Her şeyin temelinde yüce Allah'ı tanımak, O'nun rızasına çalışmak, ithirastan ve kibirden kaçınıp, ihtilafa düşmeyip, kin tutmamak yatmıyor mu? Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in ve Kur'an-ı Azim-müşşan'ın getirdiği mü'min ahlakı zaten bu değil mi?
Kur'an-ı Kerim'de "... Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez" (Hadid Sûresi: 23).
"... O, büyüklük taslayanları asla sevmez" (Nahl Suresi: 23).
"Kullarıma söyle: Sözün en güzelini konuşsunlar. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır" (İsra Sûresi: 53).
"(Resûlüm!) Alabildiğine yemin eden, aşağılık daima kusur arayıp kınayan, durmadan laf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecâviz, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine mal ve oğulları var diye sakın ilgi duyma!" (Kalem sûresi: 10-14) ve daha niceleri buyurulmuyor mu?
O halde bizim kitabımızda ve bizim örneğimiz Peygamberimizde bulunan şeyleri neden başaramayalım? Daha denemeden neden baştan kestirip atalım?
Hem başarı, kişinin kendini aşması, bulunduğu yerden bir adım dahi olsa doğruya yaklaşması değil midir?
Bizlerin hep bal yapmaz arılar gibi sadece iğneleri mi olacak? Mis kokan bir Peygamber gülü olamadıysak, bir dağ lalesi (gelincik) de mi olamayacağız?
Geçen hafta hatırlanacak olursa, gadaptan söz etmiş, insanların tartışmayı sever olduklarına değinmiştik. Bu hafta ise yazıma Sevgili Peygamber Efendimiz (sav)'in bir hadis-i şerifi ile başlamak istiyorum.
"Kendisine yumuşaklık verilen kimseye, dünya ve ahiret iyilikleri verilmiştir."
Hani pamuk gibi yumuşacık insanlar vardır ya, sohbet esnasında kendinizi mayın tarlasında hissetmediğiniz...
Aynı zamanda ifade yeteneğinizi kaybetmeden konuşabildiğiniz, sizi sadece kulaklarıyla değil yüreğiyle de dinlediğini bildiğiniz insanlar...
Yanında bulunmaktan zevk aldığınız, vaktin nasıl geçtiğini anlamadığınız, pirinç taşı ayıklar gibi sözlerini size ayıklatmayan kinsiz insanlar...
Görünce Allah (cc)'ı hatırlatan, kusurları meydana koyup da, rezil rüsvay etmeyen sabırlı insanlar...
Onda sevgiyi, saygıyı, nezaketi ve hikmeti bulduğunuz, sırf rıza-i ilahi için iyilik eden, tatlı söz, güler yüz, güzel muamele ile gönül kazanmayı hedeflemiş insanlar...
İşte ne mutlu bu insanlara! İmrenip durduğumuz dünya ve ahireti kazanmış bu güzel insanlara ne mutlu!.. Bahsettiğimiz hadis-i şerifteki kimselerden olmayı isteyen, gerçek isteyenin çalışacağını, emek vereceğini, emek verene de ergeç-birgün istediğinin verileceğini bilen nurlu insanlara ne mutlu!..
Hepimizin imrendiği bu nezih insanlardan olmayı başarmak çok mu güç? Her şeyin temelinde yüce Allah'ı tanımak, O'nun rızasına çalışmak, ithirastan ve kibirden kaçınıp, ihtilafa düşmeyip, kin tutmamak yatmıyor mu? Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in ve Kur'an-ı Azim-müşşan'ın getirdiği mü'min ahlakı zaten bu değil mi?
Kur'an-ı Kerim'de "... Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez" (Hadid Sûresi: 23).
"... O, büyüklük taslayanları asla sevmez" (Nahl Suresi: 23).
"Kullarıma söyle: Sözün en güzelini konuşsunlar. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır" (İsra Sûresi: 53).
"(Resûlüm!) Alabildiğine yemin eden, aşağılık daima kusur arayıp kınayan, durmadan laf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecâviz, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine mal ve oğulları var diye sakın ilgi duyma!" (Kalem sûresi: 10-14) ve daha niceleri buyurulmuyor mu?
O halde bizim kitabımızda ve bizim örneğimiz Peygamberimizde bulunan şeyleri neden başaramayalım? Daha denemeden neden baştan kestirip atalım?
Hem başarı, kişinin kendini aşması, bulunduğu yerden bir adım dahi olsa doğruya yaklaşması değil midir?
Bizlerin hep bal yapmaz arılar gibi sadece iğneleri mi olacak? Mis kokan bir Peygamber gülü olamadıysak, bir dağ lalesi (gelincik) de mi olamayacağız?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.