Dünya varolduğundan beri karşıtların mücadelesine sahne oldu. İyinin karşısında kötü, güçlünün karşısında zayıf, kuzeyin karşısında güney, doğunun karşısında Batı olageldi.Bazı ülkeler kendilerini 'iyi' kategorisine sokarken dışladıkları ülkeleri 'kötü' diye kategorize ettiler.Sıcak çatışmalarda 'güçlü' devletler birbirleriyle ittifak edip zayıflarla mücadeleye tutuşurlarken 'zayıf' olanlar yeni arayışlara yöneldiler. Gelişmiş ülkeler 'kuzey' ülkeleri olarak isimlendirilirlerken gelişimini tamamlayamamış olanlar 'güney' adını aldılar.Medeniyetin beşiği olarak görülen 'batı' ise karşısına medeniyetten yoksun olduğunu iddia ettiği 'doğu'yu aldı.İyi ile kötü zaman içerisinde birbirlerinden soğudular. Güçlü ile zayıf yanyanalarken yaşanan sorunlar onları farklı noktalara getirdi. Kuzey ile güney coğrafi bir bütünlük arzederken ekonomik kaymalar onları farklılaştırdı.Batı kendini medeni olarak görmeden evvel Doğu'ya muhtaçtı. Siyasal çalkantılar bakış açılarını değiştirdi.Güçlü ya da güçsüz, Kuzeyli ya da güneyli, Doğulu ya da Batılı...Tüm devletler varlıklarını sürdürmek ve bunu meşru bir temelde tutabilmek için kendi rejimlerini muhafaza etmek isterler. Devletlerin rejimlerinin meşruiyetini sorgulanmaya başlandığında yeni ve sorunlu bir sürece kapı açılmış olur.Günümüzde güçlü devletler zayıf devletleri sorgulamaya tabi tutarken gelişmişler gelişmemişleri soymaktan geri durmuyorlar. Batılılar Doğuluları, Kuzeyliler Güneylileri kıskaca almaktalar.'Dinler kapışması' ya da 'Medeniyetler Çatışması' gibi tanımlamalarla problemler analiz edilmeye çalışılıyor ama bu analizin pratikte bir değeri bulunmuyor.Teorik arayışlar pratiğe çözüm olarak yansıtılamıyor. Saptamalar yapılırken çözüm için pek kafa yorulmuyor.Özgürlük ve demokrasi retoriği ile medeniyet projesi yaygarası koparılırken medeni olmayan davranışlar sergileniyor.Anti demokratik tanıma çekilen ülkelere aynı modda yaklaşımlar sergileniyor. Günümüzün süper gücü Amerika'nın uyguladığı politikada aynı mod hakim.Özgürlük ve demokrasi bayrağını elinde tutan Amerika, demokrasiye en fazla zarar veren ülkelerin başında yeralıyor. Kendi medeniyetinden başka medeniyete tahammül etmeyen, kendi siyasal sisteminden daha demokratik bir sistem kabul etmeyen ve kendi gücünü güçsüzler üzerinde deneyen bir ülke ile karşı karşıyayız.Amerikan yönetiminin belli bölgelerde kendince tayin ettiği diktatörlere karşı başlattığı devirme operasyonlarına katılıp katılmamak önemli değil.Önemli olan, bu operasyonları o ülke halkının ne derece tasvip ettiği, onu ne aşamaya kadar sahiplendiği.Diktatörler kendi iradelerini üstün kılmak için kendi halklarını kontrol altında tutmaktan çekinmezler. Peki o diktatörlere karşı, halkın kurtarıcısı olarak görülenler nasıl oluyor da tiranca davranabiliyorlar?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005