Pazar günü hayatımın en zor ve en bitmek bilmeyen günüydü.
Genel Başkanımızla yaptığımız Bursa yolculuğu ne ağır hadiseye gebeymiş meğer...
Partimizin haftalık toplantısı için Bursa'daydık. Toplantının sonlarına doğru Genel Başkanımızın kulağına fısıldanan bir haber üzerine Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın dudaklarından dökülen "Inna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun - Allah'tan geldik ve ona döneceğiz" ilahi ikaz ve duası ile sarsıldık.
Bu bir vefat haberiydi, demek ki. Salonda acı bir dalgalanma ve sükut çığlığı... Ardından hıçkırıklarla salonu terkediş...
En sevdiğimiz, en çok muhtaç olduğumuz, en verimli çağındaki dört kardeşimizi elim bir trafik kazasında yitirmiştik.
O okyanus kadar Engin mütevazi Hüseyin Çamurdan'ı yitirmiştik.
Oruçlu olarak vatana hizmet aşkıyla çıktığı bir yolculukta, bir kamyon tarafından biçilmiş ve tıpkı Hz. Hüseyin gibi şehit olmuştu.
Genel Başkanımız Prof.Dr. Haydar Baş metin ama yüreği kan ağlıyor, göz yaşlarını bizden saklamaya çalışıyor. Ama hangi yürek dayanabilir ki? O da gözyaşlarını tutamıyor.
O her an ya bir soru soran ya bir iş peşinde etrafında habersiz koşan, gittiği her ülkenin diliyle konuşan, daha da önemlisi Üstad'ın gönül dilini hali, tavrı, edası ve kimi zaman amansız kavgası ile ulaştığı her insana aktaran o cıvıl cıvıl, kabına sığmaz genç adam bizlere veda etmiş, Rabbine kanatlanmıştı.
Sadece o mu? Daha lise bir öğrencisi iken, soğuk bir kış günü öğrenci evine misafir ettiğim ve bana Prof. Dr. Haydar Baş'la buluşma kapısını açan Bağımsız Türkiye'nin onurlu adamını da aramızdan aldı bu kaza.
Hepimizin ve gençliğin Lütfullah abisi, Bağımsız Türkiye Partisi Gençlik Kolları Genel Başkanı Lütfullah Dereci.... Tanıdığım 17 yıl öncesinden son gününe kadar, karakterinde, tavrında, duruşunda, davaya sadakatte, çile ve meşakkatinde zerre kadar değişiklik olmayan bir dev adamdı o.
Tevazusu ile, çelik gibi iradesi ile, kararlılığı ile, teslimiyeti ile, kadere rızası ile, Genel Başkanımıza olan sevgisi ve bağlılığı ile gençliğe önder ve örnek bir insandı o.
BTP gençlik kamplarında yetiştirdiği binlerce, on binlerce genç Genel Başkanımızla birlikte onun için gözyaşı döküyor, dualar ediyor şimdi.
Ve Aziz Mete Bozdoğan... Bu milletin Boşnakı, Çerkezi, Türk'ü, Kürt'ü, Alevisi, Sünnisi ile nasıl bir olabildiğinin, hayır hayır, gerçek hamurkarını bulduğu zaman bir yürek, bir beden olabildiğinin destanıydı o...
O da ilk tanıdığımız üniversite günlerindeki gibi saf Anadolu çocuğu, vakur teslimiyet ve edep abidesi, delikanlı adamdı o. Adam gibi adam.
Genel Başkanımızın mana hamuruyla yoğurduğu, Engin'in can arkadaşlığı ile pişirdiği bir yiğit delikanlı da can arkadaşı ile can vermiş ve şehit olmuştu.
Ve tanımadığım, ama tanısam onlar kadar sevdiğim İsrafil kardeşim.
Üstadın dediği gibi tam dört inanmış adam dini ve milli bütünlüğe sahip, Bağımsız Türkiye için şehit olmuşlardır.
Geride bıraktıkları çocuklarına müjdeler olsun, bacılarımıza müjdeler olsun, analarına ve babalarına müjdeler olsun, dava arkadaşlarına müjdeler olsun: Onlar şehit, onlar şehit, onlar şehit...
Bizden ayrıldıkları için kendimize üzülüyoruz. Oysa onlar Hz. Hüseyin gibi Rableri ile kucaklaşmanın sabırsızlığında...
Hepimizin başı sağolsun.
Genel Başkanımızla yaptığımız Bursa yolculuğu ne ağır hadiseye gebeymiş meğer...
Partimizin haftalık toplantısı için Bursa'daydık. Toplantının sonlarına doğru Genel Başkanımızın kulağına fısıldanan bir haber üzerine Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın dudaklarından dökülen "Inna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun - Allah'tan geldik ve ona döneceğiz" ilahi ikaz ve duası ile sarsıldık.
Bu bir vefat haberiydi, demek ki. Salonda acı bir dalgalanma ve sükut çığlığı... Ardından hıçkırıklarla salonu terkediş...
En sevdiğimiz, en çok muhtaç olduğumuz, en verimli çağındaki dört kardeşimizi elim bir trafik kazasında yitirmiştik.
O okyanus kadar Engin mütevazi Hüseyin Çamurdan'ı yitirmiştik.
Oruçlu olarak vatana hizmet aşkıyla çıktığı bir yolculukta, bir kamyon tarafından biçilmiş ve tıpkı Hz. Hüseyin gibi şehit olmuştu.
Genel Başkanımız Prof.Dr. Haydar Baş metin ama yüreği kan ağlıyor, göz yaşlarını bizden saklamaya çalışıyor. Ama hangi yürek dayanabilir ki? O da gözyaşlarını tutamıyor.
O her an ya bir soru soran ya bir iş peşinde etrafında habersiz koşan, gittiği her ülkenin diliyle konuşan, daha da önemlisi Üstad'ın gönül dilini hali, tavrı, edası ve kimi zaman amansız kavgası ile ulaştığı her insana aktaran o cıvıl cıvıl, kabına sığmaz genç adam bizlere veda etmiş, Rabbine kanatlanmıştı.
Sadece o mu? Daha lise bir öğrencisi iken, soğuk bir kış günü öğrenci evine misafir ettiğim ve bana Prof. Dr. Haydar Baş'la buluşma kapısını açan Bağımsız Türkiye'nin onurlu adamını da aramızdan aldı bu kaza.
Hepimizin ve gençliğin Lütfullah abisi, Bağımsız Türkiye Partisi Gençlik Kolları Genel Başkanı Lütfullah Dereci.... Tanıdığım 17 yıl öncesinden son gününe kadar, karakterinde, tavrında, duruşunda, davaya sadakatte, çile ve meşakkatinde zerre kadar değişiklik olmayan bir dev adamdı o.
Tevazusu ile, çelik gibi iradesi ile, kararlılığı ile, teslimiyeti ile, kadere rızası ile, Genel Başkanımıza olan sevgisi ve bağlılığı ile gençliğe önder ve örnek bir insandı o.
BTP gençlik kamplarında yetiştirdiği binlerce, on binlerce genç Genel Başkanımızla birlikte onun için gözyaşı döküyor, dualar ediyor şimdi.
Ve Aziz Mete Bozdoğan... Bu milletin Boşnakı, Çerkezi, Türk'ü, Kürt'ü, Alevisi, Sünnisi ile nasıl bir olabildiğinin, hayır hayır, gerçek hamurkarını bulduğu zaman bir yürek, bir beden olabildiğinin destanıydı o...
O da ilk tanıdığımız üniversite günlerindeki gibi saf Anadolu çocuğu, vakur teslimiyet ve edep abidesi, delikanlı adamdı o. Adam gibi adam.
Genel Başkanımızın mana hamuruyla yoğurduğu, Engin'in can arkadaşlığı ile pişirdiği bir yiğit delikanlı da can arkadaşı ile can vermiş ve şehit olmuştu.
Ve tanımadığım, ama tanısam onlar kadar sevdiğim İsrafil kardeşim.
Üstadın dediği gibi tam dört inanmış adam dini ve milli bütünlüğe sahip, Bağımsız Türkiye için şehit olmuşlardır.
Geride bıraktıkları çocuklarına müjdeler olsun, bacılarımıza müjdeler olsun, analarına ve babalarına müjdeler olsun, dava arkadaşlarına müjdeler olsun: Onlar şehit, onlar şehit, onlar şehit...
Bizden ayrıldıkları için kendimize üzülüyoruz. Oysa onlar Hz. Hüseyin gibi Rableri ile kucaklaşmanın sabırsızlığında...
Hepimizin başı sağolsun.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014