Onlar âhireti dünyaya satmazlar
Hak katında makbul âlimler dinlerini, âlet ederek, dünyalık alıp yemezler. Onlar, âhiret bilginidir; orayı dünyaya satmazlar. Çünkü öbür âlemin izzetini, dünyanın da zilletini bilirler.
04.10.2016 00:00:00
İmam Gazali Hazretleri buyurdu ki:
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Kıyamet günü; azabın en çetinine duçar olan o âlimdir ki, bilgisini kötüye kullandığı için Allah ona faydasını göstermedi."
"O ki, ilmi artar, doğruyu bulamaz; haliyle Allah'ın zatından uzaklık kazanır."
Bil ki, ilmin derinliğine dalan her bilgin, orada kurtuluşunu bulamazsa, selâmeti yitirmiş olur. İlme çalışan her zatın önünde iki yol vardır; ya sonsuz saadet yahut ebedî helak...
Halil b. Ahmed, büyük bir dil ve din bilginidir. Derin görüşüyle insanları dört bölüme ayırır.
Der ki: "Bir kimse vardır, anlayış sahibidir; bu halini kendisi de bilir. İşte bu, ilim sahibidir; tâbi olunuz. Bir kimse vardır anlayış sahibidir fakat bu halini bilmez. Bu zatı ayıklarınız; uykudadır. Bir kimse vardır dirayeti kıttır; bu halini bilir. Bu zat ise irşad talep etmektedir. Ona gideceği yolu anlatınız. Bir başkası vardır; anlayışı yoktur, bilgisi kıttır ama böyle olduğunu bilmez. Bu şahıs da cahildir; kendinizi koruyunuz."
Süfyan-ı Sevrî şöyle der: "İlim, ameli çağırır; gelirse ne alâ, aksi halde gider." Hazret, bu fikri şu âyet-i kerimeden alır: "(Habibim) onlara o kimsenin haberini de oku ki, biz kendisine âyetlerimizi vermiştik de, o bunlardan sıyrılıp çıkmıştı." (Araf, 175).
Buraya kadar anlatılan İslâm dininde iyi sayılmayan âlimlerin vasfı idi. Üstün vasıflara haiz bilgin kişilere gelince kısaca deriz ki:
Onlar dinlerini, âlet ederek, dünyalık alıp yemezler. Onlar, âhiret bilginidir; orayı dünyaya satmazlar. Çünkü öbür âlemin izzetini, dünyanın da zilletini bilirler.
Dünya ile âhiretin çatıştığı zıt bölümleri bilemeyen, keza dünyanın zararlı tarafım anlamayan, ulemâ zümresinden sayılmaz. Bu iddiamızı inkâra kalkışan; Kur'ân'ın, hadisin ve geçmiş peygamberlere inen mukaddes kitapların şehadet etmekte olduğu hükmü inkâr etmiş olur.
Her kim, anlatmak istediğimizi bilir, işlerini ona göre eylemezse, o şeytana esirdir. Keza şehvet onu helak etmiş, kötü tarafı galip gelmiştir. Bu vasıfta olan âlime uyan, helak olur. Derecesi bu olan, ulemâ zümresine nasıl dâhil olur?
Hak Teâlâ; münâcaat esnasında Davud (a.s.)'a şöyle buyurdu: "Ey Davud, kötü isteklerini, sevgime tercih eden bilgini ne yaparım, bilir misini? Bana münâcaat etme tadını ona haram kılarım. Ey Davud, dünya tadına sarhoş olan âlime Benden sorma; sonra sevgi yolumu sana kapar. Bu zümre; kullarımın yol kesenidir. Ey Davud, Bana; candan talip olanı görürsen, hadimi ol. Ey Davud, her kim maddî şeylerden Bana kaçarsa; onu şehit defterime yazarım. Her kimi; şehit defterime yazarsam, ateş azabına hiç atmam."
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den?)
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Kıyamet günü; azabın en çetinine duçar olan o âlimdir ki, bilgisini kötüye kullandığı için Allah ona faydasını göstermedi."
"O ki, ilmi artar, doğruyu bulamaz; haliyle Allah'ın zatından uzaklık kazanır."
Bil ki, ilmin derinliğine dalan her bilgin, orada kurtuluşunu bulamazsa, selâmeti yitirmiş olur. İlme çalışan her zatın önünde iki yol vardır; ya sonsuz saadet yahut ebedî helak...
Halil b. Ahmed, büyük bir dil ve din bilginidir. Derin görüşüyle insanları dört bölüme ayırır.
Der ki: "Bir kimse vardır, anlayış sahibidir; bu halini kendisi de bilir. İşte bu, ilim sahibidir; tâbi olunuz. Bir kimse vardır anlayış sahibidir fakat bu halini bilmez. Bu zatı ayıklarınız; uykudadır. Bir kimse vardır dirayeti kıttır; bu halini bilir. Bu zat ise irşad talep etmektedir. Ona gideceği yolu anlatınız. Bir başkası vardır; anlayışı yoktur, bilgisi kıttır ama böyle olduğunu bilmez. Bu şahıs da cahildir; kendinizi koruyunuz."
Süfyan-ı Sevrî şöyle der: "İlim, ameli çağırır; gelirse ne alâ, aksi halde gider." Hazret, bu fikri şu âyet-i kerimeden alır: "(Habibim) onlara o kimsenin haberini de oku ki, biz kendisine âyetlerimizi vermiştik de, o bunlardan sıyrılıp çıkmıştı." (Araf, 175).
Buraya kadar anlatılan İslâm dininde iyi sayılmayan âlimlerin vasfı idi. Üstün vasıflara haiz bilgin kişilere gelince kısaca deriz ki:
Onlar dinlerini, âlet ederek, dünyalık alıp yemezler. Onlar, âhiret bilginidir; orayı dünyaya satmazlar. Çünkü öbür âlemin izzetini, dünyanın da zilletini bilirler.
Dünya ile âhiretin çatıştığı zıt bölümleri bilemeyen, keza dünyanın zararlı tarafım anlamayan, ulemâ zümresinden sayılmaz. Bu iddiamızı inkâra kalkışan; Kur'ân'ın, hadisin ve geçmiş peygamberlere inen mukaddes kitapların şehadet etmekte olduğu hükmü inkâr etmiş olur.
Her kim, anlatmak istediğimizi bilir, işlerini ona göre eylemezse, o şeytana esirdir. Keza şehvet onu helak etmiş, kötü tarafı galip gelmiştir. Bu vasıfta olan âlime uyan, helak olur. Derecesi bu olan, ulemâ zümresine nasıl dâhil olur?
Hak Teâlâ; münâcaat esnasında Davud (a.s.)'a şöyle buyurdu: "Ey Davud, kötü isteklerini, sevgime tercih eden bilgini ne yaparım, bilir misini? Bana münâcaat etme tadını ona haram kılarım. Ey Davud, dünya tadına sarhoş olan âlime Benden sorma; sonra sevgi yolumu sana kapar. Bu zümre; kullarımın yol kesenidir. Ey Davud, Bana; candan talip olanı görürsen, hadimi ol. Ey Davud, her kim maddî şeylerden Bana kaçarsa; onu şehit defterime yazarım. Her kimi; şehit defterime yazarsam, ateş azabına hiç atmam."
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den?)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.