‘O, akılla tasavvur edilmez’
İmam Rıza (a.s), bir zındığın suali üzerine buyurdu ki: “Sınırlanan her şeyin bir nihayeti vardır. Eğer Allah’ı sınırlamak mümkün olursa, çoğalıp eksilmesi de mümkün olur. Öyleyse Allah Teâlâ sınırsızdır, çoğalıp eksilmez, kısımlara ayrılmaz ve akıl ile tasavvur edilmez”
29.09.2023 10:20:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





(…dünden devam)
Zındık, İmam Rıza'ya (a.s.), "Allah'ın sınırını benim için açıkla" dedi.
İmam (a.s), "O'nun sınırı yoktur" buyurdu.
Zındık: "Niçin?"
İmam (a.s): "Çünkü sınırlanan her şeyin bir nihayeti vardır. Eğer O'nu sınırlamak mümkün olursa, çoğalıp eksilmesi de mümkün olur. Öyleyse Allah Teâlâ sınırsızdır, çoğalıp eksilmez, kısımlara ayrılmaz ve akıl ile tasavvur edilmez."
Zındık: "Siz, Allah'ın Latif, Semî (işiten), Hekim, Basir (gören) ve Alim olduğunu söylüyorsunuz. Bunlar ne manaya geliyor? Acaba birisi gözü olmadan gören, kulağı olmadan duyan, eli olmadan latif (zarif ve dakik) veya sanat ehli olmadan hekim olabilir mi?"
İmam (a.s): "İnsanlar arasında latiflik sıfatı, bir kimse bir şeyi yapmak istediğinde söz konusu edilir. Hiç görmedin mi; biri bir işi yapmak istediğinde eğer çok dikkatle yaparsa, 'filan şahıs işini ne kadar da dikkat ve zarafetle yapıyor' derler. Durum böyle iken, irili ufaklı bunca varlık yaratan, hayvanlarda ruhlar icat eden ve bütün cinsleri birbiriyle karışmayacak şekilde yaratan Allah, nasıl olur da latif olmaz? Bütün varlıklar zahiri terkipleri (yapıları) itibarıyla latif ve habir (her şeyden haberdar) olan Allah Teâlâ'nın lütuflarından bir lütuftur. Daha sonra biz ağaçlara ve yenilen- yenilmeyen meyvelerine dikkatle bakarak 'Bizim Rabbimiz latiftir ama latifliği kullarınınki gibi değildir' dedik. Daha sonra; 'O, duyandır. Yerle gök arasındaki kara ve denizdeki en küçük karıncasından tut, en büyük hayvanlarına kadar yaratıklarının sesleri O'na gizli değildir ve onların hiçbirinin dilini bir diğeriyle karıştırmaz' dedik. Bu durumda dedik ki: 'O, kulaksız işiten ve gözsüz görendir.' Çünkü O, siyah bir taşın üzerindeki küçücük tohum tanesinin eserini zifiri karanlık bir gecede görüyor. Yine, karıncanın gece karanlığındaki hareketini, onun zarar ve faydalarını, eşiyle cinsel ilişkisinin eserini ve (bu ilişkiden sonra meydana gelen) yavrularının neslini görüyor. Sonuçta; 'O, görendir ama mahlûkların görmesi gibi değil' dedik."
Ravi diyor ki: "Bu karşılıklı soru ve cevap o zındık Müslüman oluncaya dek devam etti. Zikredilen bu meselelerden başka diğer sözler de bu hadiste vardı."
(Uyun-u Ahbar'ir-Rıza (a.s), Şeyh Saduk İbn-i Babeveyh)
Zındık, İmam Rıza'ya (a.s.), "Allah'ın sınırını benim için açıkla" dedi.
İmam (a.s), "O'nun sınırı yoktur" buyurdu.
Zındık: "Niçin?"
İmam (a.s): "Çünkü sınırlanan her şeyin bir nihayeti vardır. Eğer O'nu sınırlamak mümkün olursa, çoğalıp eksilmesi de mümkün olur. Öyleyse Allah Teâlâ sınırsızdır, çoğalıp eksilmez, kısımlara ayrılmaz ve akıl ile tasavvur edilmez."
Zındık: "Siz, Allah'ın Latif, Semî (işiten), Hekim, Basir (gören) ve Alim olduğunu söylüyorsunuz. Bunlar ne manaya geliyor? Acaba birisi gözü olmadan gören, kulağı olmadan duyan, eli olmadan latif (zarif ve dakik) veya sanat ehli olmadan hekim olabilir mi?"
İmam (a.s): "İnsanlar arasında latiflik sıfatı, bir kimse bir şeyi yapmak istediğinde söz konusu edilir. Hiç görmedin mi; biri bir işi yapmak istediğinde eğer çok dikkatle yaparsa, 'filan şahıs işini ne kadar da dikkat ve zarafetle yapıyor' derler. Durum böyle iken, irili ufaklı bunca varlık yaratan, hayvanlarda ruhlar icat eden ve bütün cinsleri birbiriyle karışmayacak şekilde yaratan Allah, nasıl olur da latif olmaz? Bütün varlıklar zahiri terkipleri (yapıları) itibarıyla latif ve habir (her şeyden haberdar) olan Allah Teâlâ'nın lütuflarından bir lütuftur. Daha sonra biz ağaçlara ve yenilen- yenilmeyen meyvelerine dikkatle bakarak 'Bizim Rabbimiz latiftir ama latifliği kullarınınki gibi değildir' dedik. Daha sonra; 'O, duyandır. Yerle gök arasındaki kara ve denizdeki en küçük karıncasından tut, en büyük hayvanlarına kadar yaratıklarının sesleri O'na gizli değildir ve onların hiçbirinin dilini bir diğeriyle karıştırmaz' dedik. Bu durumda dedik ki: 'O, kulaksız işiten ve gözsüz görendir.' Çünkü O, siyah bir taşın üzerindeki küçücük tohum tanesinin eserini zifiri karanlık bir gecede görüyor. Yine, karıncanın gece karanlığındaki hareketini, onun zarar ve faydalarını, eşiyle cinsel ilişkisinin eserini ve (bu ilişkiden sonra meydana gelen) yavrularının neslini görüyor. Sonuçta; 'O, görendir ama mahlûkların görmesi gibi değil' dedik."
Ravi diyor ki: "Bu karşılıklı soru ve cevap o zındık Müslüman oluncaya dek devam etti. Zikredilen bu meselelerden başka diğer sözler de bu hadiste vardı."
(Uyun-u Ahbar'ir-Rıza (a.s), Şeyh Saduk İbn-i Babeveyh)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.