Çatıkkaş hükümet bazen öyle laflar ediyor, öyle icraatlar sergiliyor ki, eğer gülmeye haliniz ve mecaliniz varsa, güldürü ustalarına ihtiyaç duymadan bu ihtiyacınızı giderebilirsiniz.
Sıcağı sıcağına bir örnek; diyor ki sayın Başbakanımız: "Eleştiriler, çatlak sesler öyle sokaktan, vatandaştan gelmiyor. Fildişi kulelerde ve sırça köşklerde oturanlardan geliyor".
Katıla katıla mı, katlana katlana mı, yoksa sinirinizden kıvranarak mı gülersiniz tercih sizin. Görmüyor musunuz; Ege bölgemizde, Çukurova'da koca koca adamlar hem de binlercesi, almışlar traktörlerini bilcümle tarım makinalarını çıkmışlar fildişi kulelere ve utanmadan da çatlak sesler çıkarıyorlar:
"Yandık, öldük, bittik. Onurumuzu kurtarmak, borçlarımızı ödemek için traktörlerimiz satılıktır. İmdaat medet!"
Kardeşim iyi güzel anladık; ürettiğiniz buğday, geçen seneki saman fiyatına gidiyor, geçen yıl pamuk birbuçuk milyondu, bu yıl beşyüzbin ama bütün bu şikayetler için ille de bir sırça köşke çıkmanız mı gerekiyor? İşte Avrupa fatihi Başbakanımız, sizi suçüstü yakaladı.
Nerden geliyormuş çatlak sesler? Fildişi kulelerden, sırça saraylarda duranlardan.
Levent Kırca için bulunmaz bir malzeme, eminim ki kullanacaktır bir gün.
İşin daha gülünç kısmı ise, Başbakanın bu cümleyi il başkanları toplantısında sarfetmesi ve il başkanlarınca alkışlanması....
Başbakanın fildişi kule, sırça köşk tesbitini alkışlayan il başkanları şunu mu demek istiyorlar acaba:
"Evet sayın Başbakanım! Bizim oralarda da işsizlikten, aşsızlıktan şikayet edenler hatta yöremizi ziyaret eden bazı bakanlarımızı yuhalayanlar hep fildişi kulelerde oturanlardır, tespitiniz yüzdeyüz doğrudur!" Erzurum'dan kimseler var mıydı bilmiyorum onlar da şunu anlatabilirlerdi:
"Daha iki gün önce bir yerel kanalda yer alan bir haber; oldukça rutubetli bir gecekondu, burada üç çocuğuyla yaşayan bir anne. Evin erkeği bir yıldır işsiz, eve ekmek getiremiyor. Çocuklar yetersiz beslenmeden ötürü normal kilolarının çok çok altında. Ramazan'da yardım olarak gelen üç beş paket makarnanın da bittiğini söyleyen anne gözyaşlarını silerek, mahçup fakat vakur bir eda ile şunları söylüyor: 'Açlıktan bağırmaya başladıkları zaman taşınan suyu ısıtırem, eğer varsa biraz şeker atirem, tatlı suda ekmekleri ıslatarak seslerini kesmeye çalışirem, çaresizim, dermansızım.'
Doktor bu çocukların derhal bu rutubetten evi terk etmesi gerektiğini söylemiş, ama nerede, bunun bile kirasını ödeyemiyoruz diyor."
Ablacığım, sen de çıkmışsın fildişi kuleye, sırça saraya, hem de çatlak ses çıkarıyorsun!
Sıcağı sıcağına bir örnek; diyor ki sayın Başbakanımız: "Eleştiriler, çatlak sesler öyle sokaktan, vatandaştan gelmiyor. Fildişi kulelerde ve sırça köşklerde oturanlardan geliyor".
Katıla katıla mı, katlana katlana mı, yoksa sinirinizden kıvranarak mı gülersiniz tercih sizin. Görmüyor musunuz; Ege bölgemizde, Çukurova'da koca koca adamlar hem de binlercesi, almışlar traktörlerini bilcümle tarım makinalarını çıkmışlar fildişi kulelere ve utanmadan da çatlak sesler çıkarıyorlar:
"Yandık, öldük, bittik. Onurumuzu kurtarmak, borçlarımızı ödemek için traktörlerimiz satılıktır. İmdaat medet!"
Kardeşim iyi güzel anladık; ürettiğiniz buğday, geçen seneki saman fiyatına gidiyor, geçen yıl pamuk birbuçuk milyondu, bu yıl beşyüzbin ama bütün bu şikayetler için ille de bir sırça köşke çıkmanız mı gerekiyor? İşte Avrupa fatihi Başbakanımız, sizi suçüstü yakaladı.
Nerden geliyormuş çatlak sesler? Fildişi kulelerden, sırça saraylarda duranlardan.
Levent Kırca için bulunmaz bir malzeme, eminim ki kullanacaktır bir gün.
İşin daha gülünç kısmı ise, Başbakanın bu cümleyi il başkanları toplantısında sarfetmesi ve il başkanlarınca alkışlanması....
Başbakanın fildişi kule, sırça köşk tesbitini alkışlayan il başkanları şunu mu demek istiyorlar acaba:
"Evet sayın Başbakanım! Bizim oralarda da işsizlikten, aşsızlıktan şikayet edenler hatta yöremizi ziyaret eden bazı bakanlarımızı yuhalayanlar hep fildişi kulelerde oturanlardır, tespitiniz yüzdeyüz doğrudur!" Erzurum'dan kimseler var mıydı bilmiyorum onlar da şunu anlatabilirlerdi:
"Daha iki gün önce bir yerel kanalda yer alan bir haber; oldukça rutubetli bir gecekondu, burada üç çocuğuyla yaşayan bir anne. Evin erkeği bir yıldır işsiz, eve ekmek getiremiyor. Çocuklar yetersiz beslenmeden ötürü normal kilolarının çok çok altında. Ramazan'da yardım olarak gelen üç beş paket makarnanın da bittiğini söyleyen anne gözyaşlarını silerek, mahçup fakat vakur bir eda ile şunları söylüyor: 'Açlıktan bağırmaya başladıkları zaman taşınan suyu ısıtırem, eğer varsa biraz şeker atirem, tatlı suda ekmekleri ıslatarak seslerini kesmeye çalışirem, çaresizim, dermansızım.'
Doktor bu çocukların derhal bu rutubetten evi terk etmesi gerektiğini söylemiş, ama nerede, bunun bile kirasını ödeyemiyoruz diyor."
Ablacığım, sen de çıkmışsın fildişi kuleye, sırça saraya, hem de çatlak ses çıkarıyorsun!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025