İslam'ın şartları kapsamında yapılması teklif edilmiş olan fiiller-ameller, insanı belli amaçlara ulaştırmak için getirilmiş araçlardır. İşte bu yüzdendir ki, düşünebilen varlıklar olarak bizlerin, araçlara başvururken, diğer yandan da amaçları çok iyi kavramamız zorunludur!
Şimdi denebilir ki; "Biz bunları Allah'ın emrine uymak için yapıyoruz; amaç budur! Gerisine gerek yoktur."
Eğer olay bu kadar basit olsaydı, Kur'an-ı Kerim beş-on buyruk âyetinden ibaret olur; insanların akıl ve mantığına, kavrayışına hitap etmez ve
"Hâlâ tefekkür etmeyecek misiniz?" (En'am-50).
"Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?" (Bakara-44-76 ve 12 yerde daha).
"Hâlâ basiretle bakmayacak mısınız?" gibi uyarılara gerek duymaz, binlerce âyete de gerek kalmazdı!
Bu sebepledir ki, biz bir yandan araç olan ibadetleri hakkıyla değerlendirerek yol alacağız; öte yandan da hedefi iyi kavrayarak, elimizdeki araçla, amaca ulaşacağız.
İşte bir araç olan namazı bu anlamda amacına uygun olarak değerlendirmek zorundayız. Hz. Resûlullah (s.a.a.) Efendimiz bir hadisinde, "Namaz dinin direğidir" buyurmuştur. Örnek olarak, çadırı ayakta tutan orta direğidir. Dini de ayakta tutan namazdır.
Namaz iki şekilde mütalaa edilir:
1- Namaz kılmak, yani, zahir ehli, olayın tefekkürüne giremeyenler topluluğu diye bahsedilen avam namaz kılar. Namaz kılınması önerilerek, belli hareketler arasında, belli zikirlerin yapılmasıyla, bu zikirlerden ve dualardan hâsıl olanın ruha yüklenmesi hedeflenmiştir. Bundan amaç, ruhun kuvvetlenerek, kişinin kendisini ölüm ötesi hayatta güçlü bir hâle getirmesidir.
2- Namazı ikame etmek: Yani, ilme'l-yakin ile bilinçli şekilde namazı ikame etmek. Başka bir ifadeyle, namaz esnasında okunan sureleri ve yapılan duaların manasını bilerek huşû ile okuyup eda etmek. İşte o zaman ruhanî boyut ile 'Mirac' olayı tecelli eder. Bunun neticesinde kişinin kendi varlığı ortadan kalkar; varlığında tek mevcut Hak'tan gayrısı olmaz. "Kulun Allah'a en yakîn olduğu hâl ve zaman secde hâlidir."
Öte yandan Hz. Resûlullah (s.a.a.), ancak "Âlemlerin Rabbi olan Allah tarafından övülebilir ki, bu da Kur'an-ı Kerim'de gerçekleşmiştir.
"Seni biz âlemlere rahmet olarak gönderdik" (Enbiya-107) hükmü, O'nun yüce şanını gösterir. Ayrıca Resûlullah (s.a.a.) getirdiklerini anlayarak uygulamamızı ve çevremize olabildiğince verici olmamızı istiyor ve bekliyor.
Şimdi denebilir ki; "Biz bunları Allah'ın emrine uymak için yapıyoruz; amaç budur! Gerisine gerek yoktur."
Eğer olay bu kadar basit olsaydı, Kur'an-ı Kerim beş-on buyruk âyetinden ibaret olur; insanların akıl ve mantığına, kavrayışına hitap etmez ve
"Hâlâ tefekkür etmeyecek misiniz?" (En'am-50).
"Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?" (Bakara-44-76 ve 12 yerde daha).
"Hâlâ basiretle bakmayacak mısınız?" gibi uyarılara gerek duymaz, binlerce âyete de gerek kalmazdı!
Bu sebepledir ki, biz bir yandan araç olan ibadetleri hakkıyla değerlendirerek yol alacağız; öte yandan da hedefi iyi kavrayarak, elimizdeki araçla, amaca ulaşacağız.
İşte bir araç olan namazı bu anlamda amacına uygun olarak değerlendirmek zorundayız. Hz. Resûlullah (s.a.a.) Efendimiz bir hadisinde, "Namaz dinin direğidir" buyurmuştur. Örnek olarak, çadırı ayakta tutan orta direğidir. Dini de ayakta tutan namazdır.
Namaz iki şekilde mütalaa edilir:
1- Namaz kılmak, yani, zahir ehli, olayın tefekkürüne giremeyenler topluluğu diye bahsedilen avam namaz kılar. Namaz kılınması önerilerek, belli hareketler arasında, belli zikirlerin yapılmasıyla, bu zikirlerden ve dualardan hâsıl olanın ruha yüklenmesi hedeflenmiştir. Bundan amaç, ruhun kuvvetlenerek, kişinin kendisini ölüm ötesi hayatta güçlü bir hâle getirmesidir.
2- Namazı ikame etmek: Yani, ilme'l-yakin ile bilinçli şekilde namazı ikame etmek. Başka bir ifadeyle, namaz esnasında okunan sureleri ve yapılan duaların manasını bilerek huşû ile okuyup eda etmek. İşte o zaman ruhanî boyut ile 'Mirac' olayı tecelli eder. Bunun neticesinde kişinin kendi varlığı ortadan kalkar; varlığında tek mevcut Hak'tan gayrısı olmaz. "Kulun Allah'a en yakîn olduğu hâl ve zaman secde hâlidir."
Öte yandan Hz. Resûlullah (s.a.a.), ancak "Âlemlerin Rabbi olan Allah tarafından övülebilir ki, bu da Kur'an-ı Kerim'de gerçekleşmiştir.
"Seni biz âlemlere rahmet olarak gönderdik" (Enbiya-107) hükmü, O'nun yüce şanını gösterir. Ayrıca Resûlullah (s.a.a.) getirdiklerini anlayarak uygulamamızı ve çevremize olabildiğince verici olmamızı istiyor ve bekliyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Topacık / diğer yazıları
- Hz. İbrahim'in kavminden örnekler / 23.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-7 / 22.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-6 / 21.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-5 / 20.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-4 / 19.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-3 / 18.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-2 / 17.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-1 / 16.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-2 / 15.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-1 / 14.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-7 / 22.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-6 / 21.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-5 / 20.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-4 / 19.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-3 / 18.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-2 / 17.03.2017
- Hz. Fâtımatü'z-Zehra (a.s.)-1 / 16.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-2 / 15.03.2017
- Harun Reşid ile İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) tartışması-1 / 14.03.2017