Karadeniz Bölgesini bilirsiniz… Yeşiliyle, mavisiyle (bordoyu da katalım), derin vadileriyle, bitki örtüsü, uçsuz ormanlarıyla, akarsularıyla, yaylalarıyla, dağlarıyla, neşeli insanlarıyla, hemen her gün bir yörede düzenlenen kültür şenlikleriyle ülkemizin güzel mekanlarından bir bölgedir.
Tarihini hatırlamıyorum ama bizim yörede ilginç bir olay yaşanmıştı. Bölgemizde birçok köy, belde ve vadiler “Milli park” ilan edildi. Tabi bu bölgelerde yaban hayvanlarına dokunmak yasak! Ayının biri geliyor, bizim Karadenizlinin peteklerini, koyunlarını, hayvanlarını vs. tarumar ediyor. Haliyle kurşunu da yiyor. Görevliler bu şahsı alıyor, mahkemeye götürüyor. Ayı vurduğu için 15 bin TL ceza veriyor hakim. Karadenizli “tamam” diyor ama bir sorum var hakim bey diye de ekliyor. Nedir? Bu ayının sahibi devlet mi? Evet, diyor hakim. Vatandaş bu sefer kendi zararını ortaya koyuyor. Yaklaşık 75 bin TL. Madem ayının sahibi devlet, o zaman zararımı lütfen ödeyin…
Evet, eskiden köylerimizde insan çoktu. Haliyle küçük, büyük baş hayvanlar sürülerle dağda, bayırda otlardı. Petekler, ekinler tarlalara sığmazdı. Ayılar, kurtlar vs. hayvanlarda vardı. Ama bilirlerdi ki, burada insan çok, beslenmelerini ona göre karşılarlar, insanların yaşadığı bölgelere ve hayvanlarına pek yaklaşmazlardı. Ara sıra bu dengeyi bozmaya kalkan ayılara karşı ya havaya bir iki el ateş edilir, ya teneke çalınır onlarda korkup, kaçarlardı. Bunun adı müdahaledir.
Gün oldu hepimiz şehirlerin yolunu tuttuk. Köylerde anne, babalar kaldı. Sürüler sayılara düştü. Üstüne birde ilgili bakanlık “yaban hayatı” koruma adına kanun çıkarınca, ayı vurmak suç sayılınca, ayılar haliyle çoğaldı. Çoğalan bu ayılar artık beslenmek için evlerin balkonlarına kadar çıkmaya, insan hayatını tehdit etmeye başladılar.
Bir tarafta kanunla korunan ayılar, diğer tarafta insan emeği, rızkı artı can tehlikesi. Haliyle yeni yöntemlere gidildi. Ahırlar eskisinden daha korunaklı hale getirildi. Hayvanları otlatmak için güvenli alanlar tercih edilmeye başlandı. Evlerin ve tarlaların etrafı tel örgülerle korunmaya alındı. Her eve 4 yüz, 5 yüz metre mesafeli el fenerleri alındı ki, ayı gelince ışıkla korkutalım. Bunun adı mücadeledir.
Ne var ki, hayvan hayvanlığına devam etti. İnsanımızın malı bir tarafa artık canını bile tehdit etmeye başladı. Haliyle pompalı tüfekler alındı, kapanlar kuruldu… Bunun adı ise savaştır.
Niye anlattım bunları? Bu tablo devletimizin, PKK terörü konusunda gösterdiği anlayışın tablosudur. PKK, adını hükümetlerin çok iyi bildiği ülke ve kişiler tarafında organize edilip, kuruldu. 1984’te bebek katliamları ile adını duyurdu. Zamanın iktidarı “üç, beş çapulcu” dedi. Görüldükleri yerde ateş edildi, kaçıp gittiler. Peşlerine gidilmedi. Nerden geliyorlar, ne ile ve kim tarafından besleniyorlar, tespit edilip, yok edilmedi. Yani o zamanlar teröre sadece müdahale edildi.
Haliyle bu terör örgütünün inlerine gidilmediği için onlarda inlerinde daha iyi beslenip, silahlanıp, organize biçimde tekrar ülkemiz sınırlarına girdiler. Artık vatandaşlarımızın yanında asker, polis ve devlet kurumları da hedef alınmaya başlandı. Haliyle devletin ve hükümetlerin tepkisi de sert oldu. Özel harekatçılar, komando birlikleri bu teröristlerle etkin bir biçimde mücadele edip, bir noktaya kadar sonuçta aldılar. Ama yine inlerine kadar gidip, toptan yok edilmedi. İşte bunun adı da mücadeledir.
2002’den sonra kurulan AKP hükümetleri ise PKK terörü ile mücadeleyi pasifize edilip müzakere yoluna gitti. Kendini muhatap kabul ettirip, bir güç olduğunu gösteren bu örgüt, gerek dağdaki militanları gerek şehirlerdeki kravatlı sözcüleri ile eylemlerini neredeyse bütün vatan sathına yaydılar. Dökülen kanı, yaşanan acıları hissediyor, görüyor, duyuyorsunuz. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti üç, beş çapulcuyla artık resmen savaşıyor. Savaşların bedelini her zaman halk öder ve ödüyoruz. Ama sebep olanları maalesef görmedik, görmüyoruz…
Tarihini hatırlamıyorum ama bizim yörede ilginç bir olay yaşanmıştı. Bölgemizde birçok köy, belde ve vadiler “Milli park” ilan edildi. Tabi bu bölgelerde yaban hayvanlarına dokunmak yasak! Ayının biri geliyor, bizim Karadenizlinin peteklerini, koyunlarını, hayvanlarını vs. tarumar ediyor. Haliyle kurşunu da yiyor. Görevliler bu şahsı alıyor, mahkemeye götürüyor. Ayı vurduğu için 15 bin TL ceza veriyor hakim. Karadenizli “tamam” diyor ama bir sorum var hakim bey diye de ekliyor. Nedir? Bu ayının sahibi devlet mi? Evet, diyor hakim. Vatandaş bu sefer kendi zararını ortaya koyuyor. Yaklaşık 75 bin TL. Madem ayının sahibi devlet, o zaman zararımı lütfen ödeyin…
Evet, eskiden köylerimizde insan çoktu. Haliyle küçük, büyük baş hayvanlar sürülerle dağda, bayırda otlardı. Petekler, ekinler tarlalara sığmazdı. Ayılar, kurtlar vs. hayvanlarda vardı. Ama bilirlerdi ki, burada insan çok, beslenmelerini ona göre karşılarlar, insanların yaşadığı bölgelere ve hayvanlarına pek yaklaşmazlardı. Ara sıra bu dengeyi bozmaya kalkan ayılara karşı ya havaya bir iki el ateş edilir, ya teneke çalınır onlarda korkup, kaçarlardı. Bunun adı müdahaledir.
Gün oldu hepimiz şehirlerin yolunu tuttuk. Köylerde anne, babalar kaldı. Sürüler sayılara düştü. Üstüne birde ilgili bakanlık “yaban hayatı” koruma adına kanun çıkarınca, ayı vurmak suç sayılınca, ayılar haliyle çoğaldı. Çoğalan bu ayılar artık beslenmek için evlerin balkonlarına kadar çıkmaya, insan hayatını tehdit etmeye başladılar.
Bir tarafta kanunla korunan ayılar, diğer tarafta insan emeği, rızkı artı can tehlikesi. Haliyle yeni yöntemlere gidildi. Ahırlar eskisinden daha korunaklı hale getirildi. Hayvanları otlatmak için güvenli alanlar tercih edilmeye başlandı. Evlerin ve tarlaların etrafı tel örgülerle korunmaya alındı. Her eve 4 yüz, 5 yüz metre mesafeli el fenerleri alındı ki, ayı gelince ışıkla korkutalım. Bunun adı mücadeledir.
Ne var ki, hayvan hayvanlığına devam etti. İnsanımızın malı bir tarafa artık canını bile tehdit etmeye başladı. Haliyle pompalı tüfekler alındı, kapanlar kuruldu… Bunun adı ise savaştır.
Niye anlattım bunları? Bu tablo devletimizin, PKK terörü konusunda gösterdiği anlayışın tablosudur. PKK, adını hükümetlerin çok iyi bildiği ülke ve kişiler tarafında organize edilip, kuruldu. 1984’te bebek katliamları ile adını duyurdu. Zamanın iktidarı “üç, beş çapulcu” dedi. Görüldükleri yerde ateş edildi, kaçıp gittiler. Peşlerine gidilmedi. Nerden geliyorlar, ne ile ve kim tarafından besleniyorlar, tespit edilip, yok edilmedi. Yani o zamanlar teröre sadece müdahale edildi.
Haliyle bu terör örgütünün inlerine gidilmediği için onlarda inlerinde daha iyi beslenip, silahlanıp, organize biçimde tekrar ülkemiz sınırlarına girdiler. Artık vatandaşlarımızın yanında asker, polis ve devlet kurumları da hedef alınmaya başlandı. Haliyle devletin ve hükümetlerin tepkisi de sert oldu. Özel harekatçılar, komando birlikleri bu teröristlerle etkin bir biçimde mücadele edip, bir noktaya kadar sonuçta aldılar. Ama yine inlerine kadar gidip, toptan yok edilmedi. İşte bunun adı da mücadeledir.
2002’den sonra kurulan AKP hükümetleri ise PKK terörü ile mücadeleyi pasifize edilip müzakere yoluna gitti. Kendini muhatap kabul ettirip, bir güç olduğunu gösteren bu örgüt, gerek dağdaki militanları gerek şehirlerdeki kravatlı sözcüleri ile eylemlerini neredeyse bütün vatan sathına yaydılar. Dökülen kanı, yaşanan acıları hissediyor, görüyor, duyuyorsunuz. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti üç, beş çapulcuyla artık resmen savaşıyor. Savaşların bedelini her zaman halk öder ve ödüyoruz. Ama sebep olanları maalesef görmedik, görmüyoruz…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025