Muaviye: ‘Ali’nin dini üzere olan herkesi öldür’
Sen değil misin el-Hadremi’nin katili? Ziyad onun Ali (a.s.)’ın dini üzere olduğunu sana yazmış; sen de, “Ali’nin dini üzere olan herkesi öldür” diye yazmıştın. Böylece Ziyad, senin emrinle onları öldürmüş, onların organlarını kesmişti (müsle yapmıştı)
19.04.2022 23:50:00
Muaviye döneminde bir süre ağabeyi İmam Hasan (a.s.)'ın yanında geri planda yer alan İmam Hüseyin (a.s.) İmam Hasan (a.s.)'ın şehadeti sonrasında Muaviye'ye karşı mücadele vermiştir.
Hak ile bâtılın mücadelesi bu dönemde Muaviye'ye yanlışlarını anlatan ikaz mektupları ile başlamış ama Muaviye'nin Yezid'i, yerine veliaht tayin etme çabalarında sesli bir başkaldırıya dönmüştür. Halkın ikazı için topluluklara hutbelerle seslenmiştir.
"Muaviye'nin kendisinden sonra oğlu Yezid'in veliahtlığı için Müslümanlardan biat aldığı müddet zarfında İmam Hüseyin ona karşı tavizsiz ve sert bir muhalefet sergiledi ve Yezid'e asla biat etmedi. Hatta Muaviye'ye bu konuda çok sert konuştu ve onu sert dille eleştiren açık mektuplar gönderdi."
Muaviye, İmam Hasan (a.s.)'ın şehadetinden sonra bu sefer İmam Hüseyin (a.s.)'ı kendisi ve oğlu Yezid için bir tehdit olarak görmeye başladı. Halkı kışkırtarak iktidarına karşı bir isyan hareketi başlatmasından endişeleniyordu…
İmam Hüseyin Muaviye'nin icraatlarını ortaya koyuyor
Aynı mektupta Muaviye'nin tüm yaptıklarını ortaya koyarak ona başkaldırmamakla Allah'ın indinde mesul olmaktan korktuğunu da belirtmiştir:
"… Mektubun bana ulaştı. Mektubunda benimle ilgili bazı haberlerin sana ulaştığından söz ediyorsun. Bunlardan hoşlanmadığını ve bunları bana yakıştırmadığını bana yazıyorsun.
İyiliklere ancak yüce Allah'ın hidayeti ve yardımı ile ulaşabileceğini belirtiyorsun.
Şimdi benimle ilgili olarak sana ulaştırılan bilgilere gelince; bunlar, dalkavukların, dedikoducuların söyledikleridir. Toplumu parçalamak isteyenlerin art niyetli girişimleridir. Sapıkların yalanlarıdır.
Ben, sana karşı savaş açmaya veya isyan başlatmaya niyetlenmedim. Ancak sana karşı bunu terk ettiğim için de Allah'tan korkuyor ve bu hususta sana ve senin zâlimler güruhu sapkın dostlarına mazeret bildirmekten Allah'a sığınıyorum.
Kinde kabilesinin mensubu namaz kılan, kendilerini ibadete adayan, zulmü onaylamayan, bidatlere büyük bir tepki gösteren, mârufu emredip münkeri yasaklayan, bu uğurda mücadele verirken kınayanın kınamasından korkmayan Hucr b. Adiyy'i ve onun arkadaşlarını sen öldürmedin mi?
Onlara can güvenliği garantisi verdikten, kendilerine zarar verilmeyeceğine dair ağır yeminler ettikten, imzalı belgeler gösterdikten sonra Allah'a karşı küstahlığın, O'nun ahdini küçümsemenin bir göstergesi olarak zâlimce ve düşmanca öldürmedin mi onları?
Resulüllah (s.a.v.)'in sahabisi, sâlih kul, Huzaa kabilesinin mensubu Amr b. Hamık'ı sen öldürmedin mi?
O kadar çok ibadet ediyordu ki, bedeni çürümüştü adeta, vücudu takatsiz düşmüş, rengi solmuştu. Can güvenliği garantisi verdikten ve çeşitli güvenceler sunduktan sonra onu öldürdün. Ona verdiğin sözleri dağ başlarında vahşi hayvanlara verseydin, onlar bile inlerinden çıkıp gelirlerdi.
Sakif gölgesinin döşeğinde doğan Ziyad b. Sümeyye'yi de kardeşin ilan etmedin mi? "O babamın oğludur" diye diretmedin mi?
Oysa Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Çocuk doğduğu döşeğe aittir. Zina edene de taş vardır." Böylece bile bile Resulüllah (s.a.v.)'in sünnetini terk ettin.
Allah'tan bir yol gösterici olmadan kendi hevâ ve hevesine tâbi oldun. Sonra da tutup onu İslam ümmetinin başına musallat ettin. Öyle ki, Müslümanları öldürüyor, ellerini ayaklarını kesiyor, gözlerine mil çekiyor, onları hurma dallarında sallandırıyor. Sanki sen bu ümmete mensup değilsin ve sanki bu ümmet senden değildir.
Sen değil misin el-Hadremi'nin katili? Ziyad onun Ali (a.s.)'ın dini üzere olduğunu sana yazmış; sen de, "Ali'nin dini üzere olan herkesi öldür" diye yazmıştın. Böylece Ziyad, senin emrinle onları öldürmüş, onların organlarını kesmişti (müsle yapmıştı).
Oysa Ali (a.s.)'ın dini, amcasının oğlunun (s.a.v.) dinidir. Ki sen şu anda oturduğun yere bu din sayesinde oturuyorsun.
Eğer bu din olmasaydı, senin ve babalarının şerefi, bir kış, bir de yaz seyahati olmak üzere iki seyahate çıkmaktan ibaret olacaktı.
Dediklerinden biri de şudur: "Kendine, dinine ve Muhammed (s.a.v.) ümmetine bak, bu ümmetin birliğini bozma, onları fitneye düşürme."
Bense bu ümmet için senin, onlara yönetici olmandan daha büyük bir fitne bilmiyorum. Kendim, dinim ve Muhammed (s.a.v.) ümmeti için de, kötülüklerini senin yüzüne haykırmaktan daha onurlu bir tavır tanımıyorum.
Eğer bunu yaparsam, kuşkusuz bu Allah'a yakınlık olur. Eğer terk edersem dinim için, Allah'tan bağışlanma dilerim, bana doğruyu göstermesi için O'ndan yardım ve başarı dilerim.
Diyorsun ki: "Beni tanımazsan, ben de seni tanımam; bana komplo kurarsan, ben de sana komplo kurarım."
Kur istediğin komployu. Ben, bu komplonun bana bir zarar vermeyeceğini ve en büyük zararı da yine sana vereceğini umuyorum.
Çünkü sen cehaletine binmiş, verdiğin sözleri büyük bir ihtirasla çiğneyip duruyorsun. Ömrüme and olsun, hiçbir şarta uymadın; barışa, yemine ahit ve vesikalara rağmen o kişileri öldürmekle ahdini çiğnedin.
Savaşmadıkları, kimseyi öldürmedikleri hâlde onları öldürdün. Bunu sırf, bizim faziletlerimizi anlattıkları, bizim hakkımıza büyük saygı gösterdikleri için yaptın.
Bir korkudan dolayı onları öldürdün ki, belki onlar korktuğun şeyi yapmadan sen ölecektin veya kendileri böyle bir amaca erişmeden ölüp gideceklerdi.
Ey Muaviye! Kısasa uğrayacağını duy da, bu müjdeyle sevin. Hesap vereceğinden kuşkun olmasın. Bil ki büyük küçük demeden amellerin hepsini kaydeden Allah'ın bir kitabı vardır.
Allah, asılsız zanlara dayanarak insanları yakalayıp cezalandırmanı, mesnetsiz töhmetlerle O'nun dostlarını öldürmeni, onları evlerinden sürgün edip gurbet diyarına göndermeni, toy bir delikanlı olan, içki içen, köpeklerle oynaşan oğlun için insanlardan biat almanı unutacak değildir.
Senin, kendini hüsrana uğrattığından başka bir şey görmüyorum. Dinini yiyip bitirdin. Halkını hile ve desiselerle kandırdın. Beyinsiz cahilin dediklerini dinledin de takva sahibi kimselerden kaçtın." (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Hüseyin eserinden)
Hak ile bâtılın mücadelesi bu dönemde Muaviye'ye yanlışlarını anlatan ikaz mektupları ile başlamış ama Muaviye'nin Yezid'i, yerine veliaht tayin etme çabalarında sesli bir başkaldırıya dönmüştür. Halkın ikazı için topluluklara hutbelerle seslenmiştir.
"Muaviye'nin kendisinden sonra oğlu Yezid'in veliahtlığı için Müslümanlardan biat aldığı müddet zarfında İmam Hüseyin ona karşı tavizsiz ve sert bir muhalefet sergiledi ve Yezid'e asla biat etmedi. Hatta Muaviye'ye bu konuda çok sert konuştu ve onu sert dille eleştiren açık mektuplar gönderdi."
Muaviye, İmam Hasan (a.s.)'ın şehadetinden sonra bu sefer İmam Hüseyin (a.s.)'ı kendisi ve oğlu Yezid için bir tehdit olarak görmeye başladı. Halkı kışkırtarak iktidarına karşı bir isyan hareketi başlatmasından endişeleniyordu…
İmam Hüseyin Muaviye'nin icraatlarını ortaya koyuyor
Aynı mektupta Muaviye'nin tüm yaptıklarını ortaya koyarak ona başkaldırmamakla Allah'ın indinde mesul olmaktan korktuğunu da belirtmiştir:
"… Mektubun bana ulaştı. Mektubunda benimle ilgili bazı haberlerin sana ulaştığından söz ediyorsun. Bunlardan hoşlanmadığını ve bunları bana yakıştırmadığını bana yazıyorsun.
İyiliklere ancak yüce Allah'ın hidayeti ve yardımı ile ulaşabileceğini belirtiyorsun.
Şimdi benimle ilgili olarak sana ulaştırılan bilgilere gelince; bunlar, dalkavukların, dedikoducuların söyledikleridir. Toplumu parçalamak isteyenlerin art niyetli girişimleridir. Sapıkların yalanlarıdır.
Ben, sana karşı savaş açmaya veya isyan başlatmaya niyetlenmedim. Ancak sana karşı bunu terk ettiğim için de Allah'tan korkuyor ve bu hususta sana ve senin zâlimler güruhu sapkın dostlarına mazeret bildirmekten Allah'a sığınıyorum.
Kinde kabilesinin mensubu namaz kılan, kendilerini ibadete adayan, zulmü onaylamayan, bidatlere büyük bir tepki gösteren, mârufu emredip münkeri yasaklayan, bu uğurda mücadele verirken kınayanın kınamasından korkmayan Hucr b. Adiyy'i ve onun arkadaşlarını sen öldürmedin mi?
Onlara can güvenliği garantisi verdikten, kendilerine zarar verilmeyeceğine dair ağır yeminler ettikten, imzalı belgeler gösterdikten sonra Allah'a karşı küstahlığın, O'nun ahdini küçümsemenin bir göstergesi olarak zâlimce ve düşmanca öldürmedin mi onları?
Resulüllah (s.a.v.)'in sahabisi, sâlih kul, Huzaa kabilesinin mensubu Amr b. Hamık'ı sen öldürmedin mi?
O kadar çok ibadet ediyordu ki, bedeni çürümüştü adeta, vücudu takatsiz düşmüş, rengi solmuştu. Can güvenliği garantisi verdikten ve çeşitli güvenceler sunduktan sonra onu öldürdün. Ona verdiğin sözleri dağ başlarında vahşi hayvanlara verseydin, onlar bile inlerinden çıkıp gelirlerdi.
Sakif gölgesinin döşeğinde doğan Ziyad b. Sümeyye'yi de kardeşin ilan etmedin mi? "O babamın oğludur" diye diretmedin mi?
Oysa Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Çocuk doğduğu döşeğe aittir. Zina edene de taş vardır." Böylece bile bile Resulüllah (s.a.v.)'in sünnetini terk ettin.
Allah'tan bir yol gösterici olmadan kendi hevâ ve hevesine tâbi oldun. Sonra da tutup onu İslam ümmetinin başına musallat ettin. Öyle ki, Müslümanları öldürüyor, ellerini ayaklarını kesiyor, gözlerine mil çekiyor, onları hurma dallarında sallandırıyor. Sanki sen bu ümmete mensup değilsin ve sanki bu ümmet senden değildir.
Sen değil misin el-Hadremi'nin katili? Ziyad onun Ali (a.s.)'ın dini üzere olduğunu sana yazmış; sen de, "Ali'nin dini üzere olan herkesi öldür" diye yazmıştın. Böylece Ziyad, senin emrinle onları öldürmüş, onların organlarını kesmişti (müsle yapmıştı).
Oysa Ali (a.s.)'ın dini, amcasının oğlunun (s.a.v.) dinidir. Ki sen şu anda oturduğun yere bu din sayesinde oturuyorsun.
Eğer bu din olmasaydı, senin ve babalarının şerefi, bir kış, bir de yaz seyahati olmak üzere iki seyahate çıkmaktan ibaret olacaktı.
Dediklerinden biri de şudur: "Kendine, dinine ve Muhammed (s.a.v.) ümmetine bak, bu ümmetin birliğini bozma, onları fitneye düşürme."
Bense bu ümmet için senin, onlara yönetici olmandan daha büyük bir fitne bilmiyorum. Kendim, dinim ve Muhammed (s.a.v.) ümmeti için de, kötülüklerini senin yüzüne haykırmaktan daha onurlu bir tavır tanımıyorum.
Eğer bunu yaparsam, kuşkusuz bu Allah'a yakınlık olur. Eğer terk edersem dinim için, Allah'tan bağışlanma dilerim, bana doğruyu göstermesi için O'ndan yardım ve başarı dilerim.
Diyorsun ki: "Beni tanımazsan, ben de seni tanımam; bana komplo kurarsan, ben de sana komplo kurarım."
Kur istediğin komployu. Ben, bu komplonun bana bir zarar vermeyeceğini ve en büyük zararı da yine sana vereceğini umuyorum.
Çünkü sen cehaletine binmiş, verdiğin sözleri büyük bir ihtirasla çiğneyip duruyorsun. Ömrüme and olsun, hiçbir şarta uymadın; barışa, yemine ahit ve vesikalara rağmen o kişileri öldürmekle ahdini çiğnedin.
Savaşmadıkları, kimseyi öldürmedikleri hâlde onları öldürdün. Bunu sırf, bizim faziletlerimizi anlattıkları, bizim hakkımıza büyük saygı gösterdikleri için yaptın.
Bir korkudan dolayı onları öldürdün ki, belki onlar korktuğun şeyi yapmadan sen ölecektin veya kendileri böyle bir amaca erişmeden ölüp gideceklerdi.
Ey Muaviye! Kısasa uğrayacağını duy da, bu müjdeyle sevin. Hesap vereceğinden kuşkun olmasın. Bil ki büyük küçük demeden amellerin hepsini kaydeden Allah'ın bir kitabı vardır.
Allah, asılsız zanlara dayanarak insanları yakalayıp cezalandırmanı, mesnetsiz töhmetlerle O'nun dostlarını öldürmeni, onları evlerinden sürgün edip gurbet diyarına göndermeni, toy bir delikanlı olan, içki içen, köpeklerle oynaşan oğlun için insanlardan biat almanı unutacak değildir.
Senin, kendini hüsrana uğrattığından başka bir şey görmüyorum. Dinini yiyip bitirdin. Halkını hile ve desiselerle kandırdın. Beyinsiz cahilin dediklerini dinledin de takva sahibi kimselerden kaçtın." (Prof. Dr. Haydar Baş, İmam Hüseyin eserinden)