Misyonerlerin Afrika'da Oynadıkları Rol ve Faaliyetleri
Amerika'nın işgalinden ve bu topraklarda büyük tarım plantasyonlarının kurulmasından sonra, buralarda çalıştırılmak üzere Batı Afrika'dan zenci köleler toplanarak Amerika'ya getirilmeye başlandı. 16. yy'ın ilk yarılarından itibaren zenci köleler şimdiki Brezilya topraklarına taşınmaya başladılar. Afrika ile Brezilya arasındaki zenci ticaretinin patronu Portekiz'di. Kara derili insanın kol gücü 18. yy'ın ortalarında ABD'yi dünyanın en büyük yün üreticisi konumuna yükseltti. İngiltere'de tekstil sanayiinin dev boyutlarda gelişmesine temel hazırladı.
"Zenci köle tüccarlarının Gine ve Batı Hint adalarından düzenli biçimde getirip sattıkları zencilerin sayısı 1760 yılına gelindiğinde 500 bin rakamına yaklaşıyordu.
Sömürgeci Avrupa devletleri bu şekilde iktisadî kalkınmalarını hızlandırırlarken, diğer yandan da işgal ettikleri yerlerin halklarını Hıristiyanlaştırmak ve Hıristiyanlığa hizmet etmelerini sağlamak için büyük bir gayret gösteriyorlardı.
"15. yy sömürgecilerinden Portekizliler 1417'den itibaren "keşif" seferlerine başlamışlar ve 1470'lerde Gine Körfezi'ne ulaşmışlardı. Bu yolla yapılan altın ticareti 16. yy'a varıldığında toplam dünya altın ticaretinin onda birine ulaşmıştı.
Batılılar Afrika'ya yönelik altın ticaretine zamanla yeni ve daha kârlı bir ticaret eklemişti: Köle ticareti... 1441 yılında Portekiz'e 12 kişilik ilk köle grubu getirilmiş ve bunlar vaftiz edilerek en yeteneklileri misyoner olarak eğitilmişlerdi, ancak bundan sonrakilerin geleceği çok daha farklı olacaktı.
Batılılar sömürü faaliyetlerine paralel olarak hatta ondan da önce misyonerlik faaliyetleri yürütmüşler ve ulaştıkları batı, güney ve iç Afrika'nın çoğunu Hıristiyanlaştırmışlardır".
Afrika kıtası faşist emellerini, Hıristiyanlığı hâkim kılma gayesiyle birleştiren İtalyanlar'dan da nasibini almıştır. 1929'da Graziani komutasındaki İtalyan kuvvetleri Trablusgarb ve Libya'yı işgal ederler. Bunu Etiyopya'nın işgali izler. Bu dönemde iktidar olan Mussolini'nin esas aldığı temel ilkeler dikkat çekicidir. Çocukları örgütleyen Balila'nın ilkeleri "Kutsal Papa'nın şahsında faşizme inanıyorum" şeklinde başlar".
"Kutsal Papa'nın şahsında faşizme inanan" ve bu esas doğrultusunda stratejisini belirleyen İtalya, yıllarca Kuzey Afrika'daki Müslümanlara kan kusturmuştur.
Mısır ve Cezayir
İngilizler Mısır'da ekonomik, kültürel ve dinî sahalarda tam bir ezme ve yok etme politikası takip etmişlerdir. C. Afgani ve Muhammed Abduh gibi şahsiyetler Mısır halkını İngilizlere yaklaştırmak, İngiliz kültürünü hâkim kılmak maksadıyla bir hayli faaliyet göstermişler ve bu vesile ile İngiltere'nin Mısır'daki çıkarlarının da adeta bekçiliğini yapmışlardır. Kültürel ve ekonomik sahadaki durum da bunun aynısıdır.
Mısırlı bir gazeteci bu konuda şöyle demektedir: "Eğitime mâni olmak suretiyle Mısırlıların zihinlerini kör bırakmak, endüstrileşmeyi önlemek şartıyla halkı fakir bırakmak, pamuk üretimi bahanesiyle de bol sulama yaparak hastalık meydana getiren kurt enfeksiyonunun yayılmasına sebep olmak, 1882'den 1918 yılına kadar İngilizlerin Mısır siyasetinin üç esas amacıydı. Geleceğin kalkınmasıyla ilgili bütün planlamalar dikkatli bir şekilde bu görüşler üzerine yapılmıştır. Bu sömürücüler, kendi pamuk endüstrimizin gelişiminden bizi mahrum bırakmışlardır ki, onların Lancashire'deki tekstil endüstrilerine tamamen bağlı kalalım. En azından zihinlerimizin uyanmasını sağlayacak bilgileri veren bir üniversitenin kurulmasına daima karşı çıkmışlardır. Böylece bizi bir cehalet boşluğuna itmeye, fakirliğe ve zayıf düşürmeye muvaffak olmuşlardır. Belki de onlar hemen bağımsızlığımızı istediğimiz için bu zorlukları bize revâ görmüşlerdir. Bu sebeple 1919'da Mısır'daki okumayazma oranının yüzde 23 arasında olduğunu ve geniş halk kitlelerinin fakirlik, hastalık ve cehalet karanlığı içinde olduklarını bütün dünyaya ilan etmişlerdir. İngiliz işgalinin yükünü daha da ağırlaştıran şey sanayi ihtilalinin hızlanan gelişimiyle aynı zamana rastlamasıydı. O zamana kadar sadece Avrupa değil, fakat bütün dünya İngiliz emperyalizm felaketinden bu kadar zarar görmemişti. Bu sebepten bizim geri kalmışlığımız yıldan yıla artmış ve I. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar azami hadde ulaşmıştır".
"Cezayir Müslümanlarını sözde aydınlar sayesinde fethetme düşüncesindeki Jules Ferry'nin bu sinsice buluşu şu sonucu doğurmuştur. Okul çağına gelmiş Müslümanların Fransız okullarında okuyanlarının oranı 1890'da yüzde 1.9, 1908'de yüzde 4.3, 1944'de yüzde 8.8 olmuştur. Oysa Emir Abdülkadir döneminde halkın yüzde 65'inin cahil kaldığı bir ülke durumuna düşmüştür. Arap kültürü ayaklar altına alınmıştır.
Sömürgeci devletler, işgal ettikleri ülkeleri kültürel bakımdan eritebilmek için bu metodu kullanmışlardır. Seyyid Ahmet Han'ın Hindistan'da İngiliz sistemi üzerine eğitim veren okullar açtığı malumdur.
Müslümanları kendi ülkelerinde esir durumuna düşürmek ve azınlık muamelesi yapmak da misyonersömürgeciliğin kullandığı bir diğer taktikti. "İspanya ve Portekiz'in Afrika'daki sömürgelerinde uygulanan gelişmeyi önleyici sömürgecilik, Afrika'daki eski toplum düzeninin bozulmasını hedef almış, böylece bir siyasî lider kadrosunun meydana gelmesi önlenerek bağımsızlık savaşının gerekli şartlarının doğuşu engellenmiştir. 1951 yılında açıklandığına göre İspanya ve Portekiz sömürgelerinin bulunduğu Doğu ve Orta Afrika'da 50 yıllık bir Avrupa sömürgeciliği sonunda memur kadrolarında üst kademelere tayin olunmuş tek bir Afrikalı bulunmamaktadır".
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler
Prof. Dr. Haydar BAŞ
Amerika'nın işgalinden ve bu topraklarda büyük tarım plantasyonlarının kurulmasından sonra, buralarda çalıştırılmak üzere Batı Afrika'dan zenci köleler toplanarak Amerika'ya getirilmeye başlandı. 16. yy'ın ilk yarılarından itibaren zenci köleler şimdiki Brezilya topraklarına taşınmaya başladılar. Afrika ile Brezilya arasındaki zenci ticaretinin patronu Portekiz'di. Kara derili insanın kol gücü 18. yy'ın ortalarında ABD'yi dünyanın en büyük yün üreticisi konumuna yükseltti. İngiltere'de tekstil sanayiinin dev boyutlarda gelişmesine temel hazırladı.
"Zenci köle tüccarlarının Gine ve Batı Hint adalarından düzenli biçimde getirip sattıkları zencilerin sayısı 1760 yılına gelindiğinde 500 bin rakamına yaklaşıyordu.
Sömürgeci Avrupa devletleri bu şekilde iktisadî kalkınmalarını hızlandırırlarken, diğer yandan da işgal ettikleri yerlerin halklarını Hıristiyanlaştırmak ve Hıristiyanlığa hizmet etmelerini sağlamak için büyük bir gayret gösteriyorlardı.
"15. yy sömürgecilerinden Portekizliler 1417'den itibaren "keşif" seferlerine başlamışlar ve 1470'lerde Gine Körfezi'ne ulaşmışlardı. Bu yolla yapılan altın ticareti 16. yy'a varıldığında toplam dünya altın ticaretinin onda birine ulaşmıştı.
Batılılar Afrika'ya yönelik altın ticaretine zamanla yeni ve daha kârlı bir ticaret eklemişti: Köle ticareti... 1441 yılında Portekiz'e 12 kişilik ilk köle grubu getirilmiş ve bunlar vaftiz edilerek en yeteneklileri misyoner olarak eğitilmişlerdi, ancak bundan sonrakilerin geleceği çok daha farklı olacaktı.
Batılılar sömürü faaliyetlerine paralel olarak hatta ondan da önce misyonerlik faaliyetleri yürütmüşler ve ulaştıkları batı, güney ve iç Afrika'nın çoğunu Hıristiyanlaştırmışlardır".
Afrika kıtası faşist emellerini, Hıristiyanlığı hâkim kılma gayesiyle birleştiren İtalyanlar'dan da nasibini almıştır. 1929'da Graziani komutasındaki İtalyan kuvvetleri Trablusgarb ve Libya'yı işgal ederler. Bunu Etiyopya'nın işgali izler. Bu dönemde iktidar olan Mussolini'nin esas aldığı temel ilkeler dikkat çekicidir. Çocukları örgütleyen Balila'nın ilkeleri "Kutsal Papa'nın şahsında faşizme inanıyorum" şeklinde başlar".
"Kutsal Papa'nın şahsında faşizme inanan" ve bu esas doğrultusunda stratejisini belirleyen İtalya, yıllarca Kuzey Afrika'daki Müslümanlara kan kusturmuştur.
Mısır ve Cezayir
İngilizler Mısır'da ekonomik, kültürel ve dinî sahalarda tam bir ezme ve yok etme politikası takip etmişlerdir. C. Afgani ve Muhammed Abduh gibi şahsiyetler Mısır halkını İngilizlere yaklaştırmak, İngiliz kültürünü hâkim kılmak maksadıyla bir hayli faaliyet göstermişler ve bu vesile ile İngiltere'nin Mısır'daki çıkarlarının da adeta bekçiliğini yapmışlardır. Kültürel ve ekonomik sahadaki durum da bunun aynısıdır.
Mısırlı bir gazeteci bu konuda şöyle demektedir: "Eğitime mâni olmak suretiyle Mısırlıların zihinlerini kör bırakmak, endüstrileşmeyi önlemek şartıyla halkı fakir bırakmak, pamuk üretimi bahanesiyle de bol sulama yaparak hastalık meydana getiren kurt enfeksiyonunun yayılmasına sebep olmak, 1882'den 1918 yılına kadar İngilizlerin Mısır siyasetinin üç esas amacıydı. Geleceğin kalkınmasıyla ilgili bütün planlamalar dikkatli bir şekilde bu görüşler üzerine yapılmıştır. Bu sömürücüler, kendi pamuk endüstrimizin gelişiminden bizi mahrum bırakmışlardır ki, onların Lancashire'deki tekstil endüstrilerine tamamen bağlı kalalım. En azından zihinlerimizin uyanmasını sağlayacak bilgileri veren bir üniversitenin kurulmasına daima karşı çıkmışlardır. Böylece bizi bir cehalet boşluğuna itmeye, fakirliğe ve zayıf düşürmeye muvaffak olmuşlardır. Belki de onlar hemen bağımsızlığımızı istediğimiz için bu zorlukları bize revâ görmüşlerdir. Bu sebeple 1919'da Mısır'daki okumayazma oranının yüzde 23 arasında olduğunu ve geniş halk kitlelerinin fakirlik, hastalık ve cehalet karanlığı içinde olduklarını bütün dünyaya ilan etmişlerdir. İngiliz işgalinin yükünü daha da ağırlaştıran şey sanayi ihtilalinin hızlanan gelişimiyle aynı zamana rastlamasıydı. O zamana kadar sadece Avrupa değil, fakat bütün dünya İngiliz emperyalizm felaketinden bu kadar zarar görmemişti. Bu sebepten bizim geri kalmışlığımız yıldan yıla artmış ve I. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar azami hadde ulaşmıştır".
"Cezayir Müslümanlarını sözde aydınlar sayesinde fethetme düşüncesindeki Jules Ferry'nin bu sinsice buluşu şu sonucu doğurmuştur. Okul çağına gelmiş Müslümanların Fransız okullarında okuyanlarının oranı 1890'da yüzde 1.9, 1908'de yüzde 4.3, 1944'de yüzde 8.8 olmuştur. Oysa Emir Abdülkadir döneminde halkın yüzde 65'inin cahil kaldığı bir ülke durumuna düşmüştür. Arap kültürü ayaklar altına alınmıştır.
Sömürgeci devletler, işgal ettikleri ülkeleri kültürel bakımdan eritebilmek için bu metodu kullanmışlardır. Seyyid Ahmet Han'ın Hindistan'da İngiliz sistemi üzerine eğitim veren okullar açtığı malumdur.
Müslümanları kendi ülkelerinde esir durumuna düşürmek ve azınlık muamelesi yapmak da misyonersömürgeciliğin kullandığı bir diğer taktikti. "İspanya ve Portekiz'in Afrika'daki sömürgelerinde uygulanan gelişmeyi önleyici sömürgecilik, Afrika'daki eski toplum düzeninin bozulmasını hedef almış, böylece bir siyasî lider kadrosunun meydana gelmesi önlenerek bağımsızlık savaşının gerekli şartlarının doğuşu engellenmiştir. 1951 yılında açıklandığına göre İspanya ve Portekiz sömürgelerinin bulunduğu Doğu ve Orta Afrika'da 50 yıllık bir Avrupa sömürgeciliği sonunda memur kadrolarında üst kademelere tayin olunmuş tek bir Afrikalı bulunmamaktadır".
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler
Prof. Dr. Haydar BAŞ
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.