Bundan sonra Mîr Muhammed Nûmân'a olan yardımları ve onu ilerletme vesîleleri her gün arttı. Dâima husûsî lütuf ve ihsânlarda bulunup, onun hâllerini yükseklere çıkardı. 1609 (H. 1018) yıllarında hilâfet verdiler. Dinin yayılması için Burhânpûr'a gönderdiler. İmâm-ı Rabbâni Hazretleri'nin bizzat el yazıları ile yazdıkları hilâfetnâmeleri şudur:
"Allah-u Teâlâ'ya hamd ederim. Resûlüne ve O'nun keremli ehl-i beytine ve ashâbına salâtü selâm ederim. Velilerin yolunda ilerleyip, ârif-i billah olan sâlih ve olgun kardeşim Seyyid Mir Muhammed Numân (Allah-u Teâlâ onu ve bizi fakirin vâsıtası ile, Nakşibendiyye büyüklerinin yoluna girdi ve yükseldi. Talebeye faydalı olacak hâle gelince, bu yolun tâlimi öğretilmesi için kendisine icâzet izin verdim. İcâzetin şartı; dinin emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak, büyüklerimizin yolunda gitmekte sabır ve sebât etmektir. Allah-u Teâlâ'nın yolunda gidenlere ve Peygamber Efendimize uyanlara selâm olsun." Mir Muhammed Numân Hazretleri iki defâ Burhânpûr'a gittiler. Bu şehirde, ilim ve söz sâhibi Muhammed Fadi ve Şeyh İsa gibi büyükler vardı. Mir'in çalışmaları netice vermeyip, Nakşibendi yolu bu beldede revaç bulmadı. Hazret-i İmâm'ın huzûruna geldi ve hakikatı anlattı. Hazret-i İmâm, üçüncü defa aynı şehirde insanlara dinimizin emir ve yasaklarını tebliğ etmelerini emredip, "Bu son şekil, inşâallah, eskilere benzemez" buyurdular. Hazret-i Mir emre uyarak tekrar Burhânpûr'a gitti. Bu defa büyük kabul gördü. Sohbetine giden fakir olsun, zengin olsun, gafil veya huzur sâhibi olsun, sohbet ve tasarrufunun tesirinden kendinden geçerdi. Hatta bunların o hallerini görenler aynı hale düşerdi. Bu büyük velinin sohbetlerinin tesirleri o hale ve dereceye ulaştı. Hatta o şehirdeki büyük alimlerin talebelerinden çoğu gelip, talebeleri arasına girdi. Çoğu fasıklar, Allah-u Teâlâ'nın emir ve yasaklarına uyan tam bir mümin oldu. Çok ayıklar, muhabbet şarabı ile kendinden geçtiler.
"Allah-u Teâlâ'ya hamd ederim. Resûlüne ve O'nun keremli ehl-i beytine ve ashâbına salâtü selâm ederim. Velilerin yolunda ilerleyip, ârif-i billah olan sâlih ve olgun kardeşim Seyyid Mir Muhammed Numân (Allah-u Teâlâ onu ve bizi fakirin vâsıtası ile, Nakşibendiyye büyüklerinin yoluna girdi ve yükseldi. Talebeye faydalı olacak hâle gelince, bu yolun tâlimi öğretilmesi için kendisine icâzet izin verdim. İcâzetin şartı; dinin emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak, büyüklerimizin yolunda gitmekte sabır ve sebât etmektir. Allah-u Teâlâ'nın yolunda gidenlere ve Peygamber Efendimize uyanlara selâm olsun." Mir Muhammed Numân Hazretleri iki defâ Burhânpûr'a gittiler. Bu şehirde, ilim ve söz sâhibi Muhammed Fadi ve Şeyh İsa gibi büyükler vardı. Mir'in çalışmaları netice vermeyip, Nakşibendi yolu bu beldede revaç bulmadı. Hazret-i İmâm'ın huzûruna geldi ve hakikatı anlattı. Hazret-i İmâm, üçüncü defa aynı şehirde insanlara dinimizin emir ve yasaklarını tebliğ etmelerini emredip, "Bu son şekil, inşâallah, eskilere benzemez" buyurdular. Hazret-i Mir emre uyarak tekrar Burhânpûr'a gitti. Bu defa büyük kabul gördü. Sohbetine giden fakir olsun, zengin olsun, gafil veya huzur sâhibi olsun, sohbet ve tasarrufunun tesirinden kendinden geçerdi. Hatta bunların o hallerini görenler aynı hale düşerdi. Bu büyük velinin sohbetlerinin tesirleri o hale ve dereceye ulaştı. Hatta o şehirdeki büyük alimlerin talebelerinden çoğu gelip, talebeleri arasına girdi. Çoğu fasıklar, Allah-u Teâlâ'nın emir ve yasaklarına uyan tam bir mümin oldu. Çok ayıklar, muhabbet şarabı ile kendinden geçtiler.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.