Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, 7 Ağustos 2003 tarihinde Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında 22 İslam ülkesinin sınır ve haritalarının değiştirileceğini söylemişti. (http://www.tesam.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=156:yalanc-bahar&catid=45:di-poltkalar-masasi&Itemid=2 http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12000924/). Malumdur ki bu devletler, 2-3 ay veya yılda plan yapmıyorlar. Planları ben diyeyim 100 yıllık, siz deyin 200 yıllık süreçleri kapsıyor. Bunu daha da uzatabilirsiniz. Dolayısıyla bugünü anlayabilmek ve önlem alabilmek için geçmişte yaşananları bilmek zorundayız.Orta Doğu'da yaşanan Arap Baharı'nı düşündüğümüzde, 1710 yılında İngiltere Sömürgeler Bakanlığı tarafından Mısır, Irak, İran, Hicaz ve Osmanlı Halifelik merkezi İstanbul'a casusluk yapmak için gönderilen Ajan Hampher, görevini fazlasıyla yerine getirmiştir. (Haydar BAŞ, Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler, İcmal Yayınları, İstanbul, 2000, sf.158).Peki neler yapmıştır bu Hampher? Bunu, (ona hitaben konuşan) Sömürgeler Bakan Yardımcısından dinleyelim: "Gelecekteki görevinde iki önemli nokta vardır: 1- Müslümanlar arasına nüfuz ederek aralarında ayrılık yaratabileceğimiz zayıf noktalarını bulmak. Düşmanı yenebileceğimiz unsurlardan birisi budur. 2- Zayıf noktaları belirledikten sonra tefrika ve anlaşmazlık icad etmeye başlamak. Bu önemli görevinde başarılı olursan, iftihar madalyasına layık olan en iyi İngiliz casuslarından biri olduğuna emin olabilirsin." (Hampher, İslam'ı Nasıl Yok Edelim, Nehir Yayınları, İstanbul, 2001, sf.29). Bu görevle, önce İstanbul'da Türkçe, Arapça, Farsça, Kur'an, Hadis öğrenen Hampher; sonra da Basra'ya görevli olarak gönderilmiştir. (age, sf.36). Burada, İran asıllı bir Şii ve Horasanlı Abdurrıza isimli bir marangozun yanında işe başlamıştır. (age, sf.39). Çalıştıkça Şiilerin düşünce ve inanç sistemini de, gelen giden müşteri ve Abdurrıza'nın arkadaşlarının sohbetinden öğrenmiştir. Sonradan Vahhabilik yolunu kurduracağı Muhammed bin Abdulvahhab ile de bu dükkanda tanışmıştır. (age, sf.39). Muhammed bin Abdulvahhab'ın kişiliğindeki zaafları da buradaki sohbetlerinde görmeye başlamış (age, sf.40) ve ilerleyen zamanda ilişkilerini yoğunlaştırmıştır. Hampher'ın Basra'daki görevinde bulduğu tefrika; Muhammed bin Abdulvahhab'a (kendi deyimiyle) Sünnilik ve Şiilikten başka (İngiliz siyasetine hizmet eden) üçüncü bir yol kurdurmak olmuştur (Vahhabilik). (age, sf.51). Bunu yaparken de yine İngiliz Sömürgeler Bakanlığı'nın emriyle burada Müslüman gençleri fesada sürükleyen Safiye adını verdikleri Hıristiyan bir kadından büyük yardım almıştır. (age, sf.47). Hatta Bakanı'nın şu ifadesi çok ilginçtir: "Muhammed'e (bin Abdulvahhab) nüfuz etmek, Sömürgeler Bakanlığı'nın en büyük hedefidir." (age, sf.65). Bu tefrika ki 300 yıldan bu yana İslam âleminin bağrına hançer gibi dayanmış durmakta; hatta yeni operasyonlar için taşeronluk üstlenmektedir. İngilizlerin attığı bu nifak ve ona uyanlar, bugün İslam coğrafyasında Müslüman kanının akmasının sebeplerindendir.Hampher, Londra'dan gelen bir emirle, Basra'nın ardından Necef ve Kerbela'ya gönderilmiştir. (age, sf.53). Burada Şiiliğin detaylarını iyice öğrenmiştir. Yeri gelmişken bir hususun altını çizmekte fayda görüyoruz: Ajanlık faaliyeti yaparak bir topluluğu parçalayacaksanız, öncelikle o işin doğrusunu öğrenmelisiniz ki yanlış olanı empoze edebilesiniz. Espiyonaj faaliyetlerinde "bilgi"nin doğruluğu çok önemlidir, hatta birden fazla kaynak tarafından doğrulanmayan haber, bilgi değeri kazanmaz. (Hitler'in Sığınağından Pentagon'a Anılar, Reinhard Gehlen, İleri Yayınları, İstanbul, 2005). Bu açıdan Hampher'ın Necef ve Kerbela'da 4 ay boyunca topladığı ve raporladığı bilgiler çok önemlidir. Hastalanınca Londra'ya geri çağrılır. Sömürgeler Bakanlığı'nın yüksek makamlarına bir keresinde Sünni-Şii ihtilafı konusunda şu itirafı yapar: "Müslümanlar eğer yaşamanın anlamını kavramış olsalardı aralarındaki bu ihtilafa son verir, birlik olurlardı." Meclis başkanı da, "Sen Müslümanlar arasındaki ayrılık ateşini körüklemelisin, oysa şimdi onları birliğe davet ediyor gibisin. Eğer başarabilirsen bazı İslam topraklarında Sünni-Şii savaşı başlar. Bunu yapabilirsen Büyük Britanya'ya en büyük hizmeti etmiş olursun" (Hampher, İslam'ı Nasıl Yok Edelim, Nehir Yayınları, İstanbul, 2001, sf. 34) der.Sözün özü; bugün 22 İslam ülkesinde içerden çıkarılan Sünni-Şii çatışması, 300 yıllık bir İngiliz fitnesidir. Bu çatışmayı körükleyen her kim olursa olsun, kesinlikle İngiliz'e bedava uşaklık yapmaktadır. Asıl tez, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ortaya koyduğu Ehl-i Beyt paydasında bir ve beraber olmak ve İngiliz/Amerikan oyunlarına düşmemektir. İngiliz ve Amerikan işbirliğiyle özellikle Suriye'de öne çıkarılan Sünni-Şii fitnesi, Haydar Baş Bey'in Ehl-i Beyt Sempozyumları ve programları ile sönmüş, maya tutmamıştır. O'nun yanında olmak, birlik ve beraberliğin tarafında olmak demektir. Haydar Baş Bey'in 3. Uluslararası Ehl-i Beyt Sempozyumu'nda belirttiği gibi; "Her mezhep ve meşrebin merkezi Ehl-i Beyt'tir. Herkesin onlara dönmesi kaçınılmazdır." Bu minval, Kur'an ve Sünnet ile sabit olup Rafizi, Şii propagandasıyla Ehl-i Beyt'i sevenlere saldırmak, dünyamızı mahvedeceği gibi, ahiretimizi de bitirir.
Metin Çalış / diğer yazıları