"Para, vücuttaki kan gibidir" der Milli Ekonomi Modeli'nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş.
Nasıl yeterli kan olmadığı zaman vücudun organları sağlıklı çalışamazsa; bir ülkenin ekonomisinde de yeterli para olmadığı zaman devlet görevlerini yerine getiremez, sanayici üretemez, vatandaş da ihtiyaçlarını temin edemez, tüketim yapamaz.
Bireyden topluma, toplumdan devlete her kesim tıkanır, hareket edemez.
Peki, kan yeterli olduğu halde zehirli ise vücut sağlıklı çalışabilir mi? Elbette ki hayır.
Aynen bunun gibi, bir ülkede dolanan para, karşılığı o ülkeye ve millete ait değerlere dayanmıyorsa "zehirli kan" gibidir.
Ulaştığı yeri diriltmez, aksine hasta eder, kurutur, perişan eder.
Bu anlattıklarımız esasen Türkiye ekonomisinin neden büyük bir çıkmaz içinde olduğunun da özetidir.
Piyasalarımızda dolanan para ya doların kendisi ya da Prof. Dr. Baş'ın meşhur ifadesiyle doların tercümesi. Yani dışarıdan borçla ya da farklı yöntemlerle temin etmeye çalışıp Merkez Bankası'nın kasasına ipotek olarak koyduğumuz Doların karşılığı.
Karşılığı bize ait değil, bizden değil. İşte Türkiye ekonomisini dünyanın en kırılgan ve riskli ülkesi haline getiren husus da bu.
Karşılığı bize ait olmayan, borçla ya da borca benzer adımlarla elde edilen Doların tercümesi olan para, Türkiye için "zehirli kan"dır. Devletin eline gelir, devleti borç batağına sokar; şirketlere sermaye olur, zarar ettirir, borçlandırır ve batırır; bireylerin cebine girer, icralık hacizlik hale getirir, cinnet ve intiharlara neden olur.
Rakamlarla bu gerçeği ifade etmeye çalışalım.
Merkez Bankası Ekim ayı "Uluslar arası Rezervler ve Döviz Likiditesi" raporunu açıkladı. Buna göre, MB'nin resmi rezervleri brüt olarak 84,5 milyar dolar.
Birçok vatandaşımız bu rezerv miktarı açıklanınca bunun kasamızda olduğunu zannediyor. Durum hiç de öyle değil. Bahsedilen bu resmi rezervlerin içinde, bankaların zorunlu karşılık olarak MB'de tuttuğu döviz ve altınlar, piyasaya sürülen TL'nin karşılığı gösterilen miktar ve swap yöntemiyle elde edilen miktar var.
Bunların hepsini çıkarttığımızda MB'nin net rezervlerine ulaşıyoruz.
Net rezervi ifade etmeden önce, swap işlenmelerinin ne olduğunu ifade edelim. Bu yolla elde edilen para, MB'nin yurt içi ve yurt dışı bankalardan TL karşılığında ödünç aldığı dövizlerin miktarı, kısaca çok kısa vadede geri ödenmesi gereken ödünç (emanet) paradır.
İpotekli ya da zorunlu karşılık olarak tutulan paralar nasıl MB'ye ait değilse, swap yoluyla elde edilen ödünç paralar da asla MB'ye ait değil.
Swap miktarının brüt rezervler içindeki payı ise oldukça dikkat çekici. MB'nin raporuna göre bu rakam 66,9 milyar dolar. Yani brüt rezervler içindeki ödünç para oranı yüzde 80,6.
İşte bütün bu emanet ve ipotekli paralar çıkınca geriye net rezerv olarak eksi 48 milyar dolar kalıyor. Yanlış okumadınız "eksi" 48 milyar dolar.
Hatırlarsanız küresel borç rakamlarını açıklayan Uluslar arası Finans Enstitüsü (IIF) Türkiye'nin devletiyle, şirketleriyle ve bireyleriyle toplam borcunun 1 trilyon 240 milyar dolar olduğunu açıklamıştı.
MB'nin kasası negatif, bütçe açığı 200 milyar TL'ye doğru hızla gidiyor, dış ticaret açığı, cari açık almış başını gidiyor, şirketler borç yüzünden patır patır dökülüyor, vatandaşların bankalara borcu 800 milyar TL'yi aşmış durumda. Ülkenin ve ekonominin kalbi mesabesinde olan MB'nin kasası negatifken piyasaya nasıl kan pompalayabilecek; piyasaların, şirketlerin ve bireylerin hali buyken nasıl MB'nin kasası dolacak?
Katarlılara güveniyorsanız, bence fazla güvenmeyin derim.
Onlar bugün veren el gibi gözüküyor olabilir ama aslında çok daha fazlasını götüren el. Swap yükümlüğünün 15 milyar doları Katar Merkez Bankası'na ait. Ama bu arada verdiklerinden çok daha fazlasını elde edecekleri değerli araziler, ihaleler, bankalar, projeler hep Katarlılara verildi. Atalarımız, "Elin atına binen tez iner" demişler, boşuna söylememişler.
Defalarca tecrübe ederek söylemişler.
Prof. Dr. Baş yıllardır "Para, emek ve üretimin ve de sahip olduğumuz madenlerin, kaynakların karşılığı olmalıdır" dedi. Bu şekilde senyorajla devreye konulan paraya da "Milli Para" dedi. İşte en temiz, en güçlü, en istikrarlı para budur.
Bize sahip olduğumuz her şeyi elimizden alan para değil; devletimizi, milletimizi borç batağından kurtaran, güçlü kılan Milli Para lazım. Prof. Dr. Baş bunun için dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'ni yazdı. Duymazdan, görmezden geldik. Şimdi de zifiri karanlık bir vadide bir o duvara, bir bu duvara başımızı vura vura sürünüp duruyoruz.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın dediği gibi:
"Milli Ekonomi Modeli'ni uygulayan ülkeler hızla kalkınıyor."
"Çin'i bugün Çin yapan merhum Genel Başkanımız Prof. Dr. Haydar Baş ve Milli Ekonomi Modeli'dir. Bu konuda Rusya da örnek gösterilebilir."
"Milli Ekonomi Modeli'nin öngördüğü şekilde devlet iç piyasayı desteklerse ve vatandaşının tüketim kabiliyetini güçlendirirse bu ekonomide öyle bir kârlılığa sebep oluyor ki, devlet de kazanıyor, vatandaş da kazanıyor."
"Bağımsız Türkiye Partisi kadroları Türkiye'nin kalkınması için gereken her türlü bilgi ve birikime sahiptir."
- Gazze’deki ateşkes ABD’ye mi emanet? / 25.01.2025
- Kartalkaya’da yüreğimiz yandı / 24.01.2025
- Hz. Fatıma edep, ölçü ve iman abidesidir / 22.01.2025
- ‘Söneriz diye üflediler, alev aldık’ / 21.01.2025
- Türk’ün düşmanı, Kürt’ün katili ile ‘barış süreci’ / 18.01.2025
- Gazze’de ateşkes muamması / 17.01.2025
- Bugün yaşanan süreci 10 yıl önceden öngördü / 15.01.2025
- Birliğimiz ve üniter yapımız tehlikede! / 14.01.2025
- ‘Kevser’, Hz. Fatıma’dır / 11.01.2025