İngiliz düşünür Carlyle ve Rus yazar Tolstoy yüz küsur yıl önce birbirlerinden habersiz aynı konuda iki farklı görüş öne sürmüşler. O tarihlerde iletişim araçları gelişmediği için karşılıklı tartışma şansları olmamış. Ama yıllar boyu bu tartışma takip edenler tarafından da sürdürülmüş. Büyük hareketler veya değişimler büyük şahsiyetler ya da kahramanlar sayesinde mi olur, yoksa halkın ortak çabası, halk kitlelerinin sahip olduğu coşkulu ruh haliyle mi gerçekleşir?
Carlyle, "Kahramanlar" adlı kitabında halk kitlelerinin cansız bir balçık yığını olduğunu, heykeltıraş eli dokunmadığı sürece öyle kalacağını savunur. Ne zaman ki Sezar, Napolyon ya da Sokrates gibi liderler ortaya çıkar ve bu balçık yığınını ele alır, o zaman şekle girerler ve istenilen noktaya gelirler, der. Cengiz Han'ın milyonlarca Moğol'u Asya steplerinden toplayarak, Çin, Hindistan, İran ve eski Rusya topraklarını fethetmesini ya da Martin Luther King'in Reform hareketini başlatmasını, Neron'un nasıl eski Roma'nın sonunu getirdiğini, Bismark politikalarının Almanya'yı korkunç sarsıntılara sürüklemesini örnek verir. Ve der ki; bir halkın hatta bütün insanlığın tarihini belli kişiler, güçlü iradeye sahip dahi insanlar şekillendirir.
Tolstoy ise karşıt görüştedir. Ona göre hayatı yönlendiren ve şekillendiren güç belli bir kişi ya da kişiler değil halk kitleleridir. Halk kitlelerinin Carlyle'ın dediği gibi bir balçık ya da ot yığını olduğunu asla kabul etmez. Evet, kahraman bir şimşektir ama halk da içinden şimşeğin çıktığı bir buluttur. Bulut ancak elektrik yükü ile dolduğu zaman şimşek çakar. İçinde elektrik olmayan bulutsa sadece su buharıdır, şimşek çaktıramaz.
Günümüze geldiğimizde ise ikisi arasında bir tezat varmış gibi görünse de aslında birbirleriyle çelişmeyip aksine birbirlerini tamamladıklarını görüyoruz.
Roma'yı Neronlar, Caracallalar ve Commoduslar dağıtmadı, aksine, uzun sıkıcı savaşlar nedeniyle ruhu cılızlaşmış, maneviyat yoksunu Roma halkı, ahlak yoksunu tiranları ve cellatları iktidarın zirvesine çıkararak kendisi yıktı.
Ülkemize gelecek olursak biz Atatürk gibi dünyanın hayran olduğu bir lider çıkarmış bir milletiz. Ancak Atatürk'ü ne zaman anladık ve ne zaman yanında olduk? Örneğin Sivas kongresi ulusal boyut kazanmış bir kongre olmasına rağmen sadece 33 kişinin katıldığı bir kısmının da hala manda ve himayeyi savunduğu bir kongre. Atatürk, destek bulabilmek, halkı ikna edebilmek için öyle büyük bir mücadele veriyor ki Nutuk'ta yazdıklarından bunu çok net anlayabiliyoruz. Ne zaman ki düşman kapımıza dayanıyor, artık malımıza, namusumuza el uzatıyor, halk olarak o zaman Kuva?yı Milliye'ye ciddi destek vermeye başlıyoruz.
Gelelim günümüze aslında tarih gerçekten tekerrürden ibaret. Tam olarak aynı şekilde olmasa da şu anda da vatanımızın bütünlüğü tehdit altında. Şu anda da Atatürk gibi öngörülü, vatansever, proje ve çözüm üreten, yol gösteren bir insan çıkarmışız içimizden. Prof. Dr. Haydar Baş Bey gibi bütün dünyada kabul gören, hayran olunan, fikirleri benimsenen bir lider çıkarmışız. Ama maalesef yine Atatürk'e yaptığımızı yapıyoruz O'na da. O'nu anlamıyor, gösterdiği yoldan gitmiyoruz. Yine mi düşmanın kapımıza dayanmasını bekliyoruz? Ya bu sefer geçenki kadar şanslı olmazsak, ya geç kalmış olursak?
Şunu unutmayalım; her halkın içinden hem büyük şahsiyetler hem de aşağılık insanlar çıkabilmektedir. Hitler de bir halk lideriydi. Hangi liderin iktidara geleceğini belirleyen temel etken halk kitlelerine hakim olan ruh halidir. Peygamber Efendimiz (s.a.a.) de, "Nasılsanız öyle idare edilirsiniz" buyurmamış mı? Öyleyse halk olarak kendimizi hesaba çekme vakti gelmiş de geçiyor bile. Ne dersiniz?
Carlyle, "Kahramanlar" adlı kitabında halk kitlelerinin cansız bir balçık yığını olduğunu, heykeltıraş eli dokunmadığı sürece öyle kalacağını savunur. Ne zaman ki Sezar, Napolyon ya da Sokrates gibi liderler ortaya çıkar ve bu balçık yığınını ele alır, o zaman şekle girerler ve istenilen noktaya gelirler, der. Cengiz Han'ın milyonlarca Moğol'u Asya steplerinden toplayarak, Çin, Hindistan, İran ve eski Rusya topraklarını fethetmesini ya da Martin Luther King'in Reform hareketini başlatmasını, Neron'un nasıl eski Roma'nın sonunu getirdiğini, Bismark politikalarının Almanya'yı korkunç sarsıntılara sürüklemesini örnek verir. Ve der ki; bir halkın hatta bütün insanlığın tarihini belli kişiler, güçlü iradeye sahip dahi insanlar şekillendirir.
Tolstoy ise karşıt görüştedir. Ona göre hayatı yönlendiren ve şekillendiren güç belli bir kişi ya da kişiler değil halk kitleleridir. Halk kitlelerinin Carlyle'ın dediği gibi bir balçık ya da ot yığını olduğunu asla kabul etmez. Evet, kahraman bir şimşektir ama halk da içinden şimşeğin çıktığı bir buluttur. Bulut ancak elektrik yükü ile dolduğu zaman şimşek çakar. İçinde elektrik olmayan bulutsa sadece su buharıdır, şimşek çaktıramaz.
Günümüze geldiğimizde ise ikisi arasında bir tezat varmış gibi görünse de aslında birbirleriyle çelişmeyip aksine birbirlerini tamamladıklarını görüyoruz.
Roma'yı Neronlar, Caracallalar ve Commoduslar dağıtmadı, aksine, uzun sıkıcı savaşlar nedeniyle ruhu cılızlaşmış, maneviyat yoksunu Roma halkı, ahlak yoksunu tiranları ve cellatları iktidarın zirvesine çıkararak kendisi yıktı.
Ülkemize gelecek olursak biz Atatürk gibi dünyanın hayran olduğu bir lider çıkarmış bir milletiz. Ancak Atatürk'ü ne zaman anladık ve ne zaman yanında olduk? Örneğin Sivas kongresi ulusal boyut kazanmış bir kongre olmasına rağmen sadece 33 kişinin katıldığı bir kısmının da hala manda ve himayeyi savunduğu bir kongre. Atatürk, destek bulabilmek, halkı ikna edebilmek için öyle büyük bir mücadele veriyor ki Nutuk'ta yazdıklarından bunu çok net anlayabiliyoruz. Ne zaman ki düşman kapımıza dayanıyor, artık malımıza, namusumuza el uzatıyor, halk olarak o zaman Kuva?yı Milliye'ye ciddi destek vermeye başlıyoruz.
Gelelim günümüze aslında tarih gerçekten tekerrürden ibaret. Tam olarak aynı şekilde olmasa da şu anda da vatanımızın bütünlüğü tehdit altında. Şu anda da Atatürk gibi öngörülü, vatansever, proje ve çözüm üreten, yol gösteren bir insan çıkarmışız içimizden. Prof. Dr. Haydar Baş Bey gibi bütün dünyada kabul gören, hayran olunan, fikirleri benimsenen bir lider çıkarmışız. Ama maalesef yine Atatürk'e yaptığımızı yapıyoruz O'na da. O'nu anlamıyor, gösterdiği yoldan gitmiyoruz. Yine mi düşmanın kapımıza dayanmasını bekliyoruz? Ya bu sefer geçenki kadar şanslı olmazsak, ya geç kalmış olursak?
Şunu unutmayalım; her halkın içinden hem büyük şahsiyetler hem de aşağılık insanlar çıkabilmektedir. Hitler de bir halk lideriydi. Hangi liderin iktidara geleceğini belirleyen temel etken halk kitlelerine hakim olan ruh halidir. Peygamber Efendimiz (s.a.a.) de, "Nasılsanız öyle idare edilirsiniz" buyurmamış mı? Öyleyse halk olarak kendimizi hesaba çekme vakti gelmiş de geçiyor bile. Ne dersiniz?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Asude Havuzlu / diğer yazıları
- Mutluluk… / 22.11.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020