Laiklik - Layıklık - 1

Ülkemiz LAİK demokratik BA?IMSIZ bir cumhuriyettir. Cümlesi son derece anlamlı ve gurur vericidir. Bir an için bu cümlenin kaynağını düşündüğünüzde Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk hatırınıza gelecektir. İstese idi devleti herhangi bir idari yapıda kurabilirdi. Hatta halife olarak da devam edebilirdi. İşte onun büyüklüğünün ispatı tam bağımsız demokratik laik TÜRKİYE cumhuriyetidir. 45'li yıllara indiğimizde bazı şeylerin değiştiğini görmemek imkansızdır. Harbe girmeyen ülkemiz, girenlerden arta kalmış hurda silahları borçlanarak satın almış ve bu ülke bir daha borçtan kurtulmamıştır. Bu arada harpten çıkmış Yunanlı balıkçılara on iki adayı hibe etmiştir. Bunun sonucu Ege sorunu yaşanmaktadır. Gelenlerin gidenleri arattığı yıllar birbirini kovalamış, Şu anda ne bağımsızlık kalmış ne demokrasi rayına oturmuştur. AB, ABD, IMF üçgeni şeytan üçgenine dönüşmüş, ülkemiz artık tanınmaz hale gelmiştir. Hakikatleri saklayarak milleti uyutmayı çok iyi beceren iktidarlar. Aman düzen bozulmasında bizde yolumuzu bulalım diye düşünen muhalefet ve yan kuruluşları, halkımızı yalanlarla dolu bir ortamda tam moralli tutmada başarılı olmuşlardır. Doğru söyleyen birkaç siyasetçi, satılmış medyanın saklaması ile tam bir kamuflaja tabi tutulmuştur. Son beş yılda ülke 220 milyar dolardan beş yüz milyar dolar borçlara getirildiği halde milletin gözünün içine baka baka ekonomide istikrardan bahsedebilmenin mantığını anlamak imkansız.  Herkes mağdur, herkes açlık sınırında, zammın sonu yok maaşa zam yok. İşsizlik son haddinde, vergi üstüne vergi daha neler, neler. Buna rağmen halk mademki bunu istiyor hatta tekrar tekrar istiyorsa elbet herkes layığını bulacaktır. AB ye girerek bağımlı olamayan iktidarlar, buna muvaffak olamayınca özelleştirmelerle büyük şirketlerin eline, borçlanarak da IMF, Dünya Bankası gibi küresel güçlerin eline idari bağımsızlıklarımızı teslim etmişlerdir. Bunun sonucu bürokrasinin hemen, hemen tamamına yakını yabancı kontroluna girmiş, daha doğrusu teslim edilmiştir. Yabancı danışmanlar yüksek maaşlarla devletin içine büyük yetkilerle sokulmuşlardır. İhracat patladı derken, infilak eden ithalattan hiç söz edilmemektedir. Elli atmış milyardan bahsedilen cari açık ithalat ile ihracat arasındaki fark değil mi? Anlatanda yok soranda yok. Kişi başıma milli gelir vatandaşlara verilmiş mi? Kimin cebine 6 bin YTL giriyor maaşından ayrı? Üretim durdu ihracat tamamen ithal edilen ucuz malları üçüncü ülkelere satmaktan ibaret. Yiyeceklerimizi bile ithal eden bir ülke olduk. Daha ne denir ki?Yani olmayan laiklik, kalmayan bağımsızlık yerine sadece demokratik ülke olmayı yeterli buluyorlar. Aslında bizdeki demokrasi dış güdümlü,  bilhassa AB'nin gösterdiği yönde uygulandığı nedenle o da yok kabul edilmelidir. Demokrasinin Afganistan ve Irak'ta uygulamalarını son yıllarda tüm dünya gördü. Daha öncesini unutmuş olsak bile bu kadarı fazlası ile yeterlidir. Demokrasinin bana göre tarifi, gasp, işgal, soykırım ve işkencedir. Ama İslamiyet kul yapısı değildir. Onun kurallarına kimse karar veremez. Kuran'ı-Kerim'de ne emredilirse Müslüman onu yapacaktır. Kimse karışamaz. Bu söylediklerim LAİK devlette devletin garantisi altındadır. Her kişi inancı ile baş başadır. Birileri istedi diye kimsenin başını açamazsınız veya kapatamazsınız. Laiklik bir ülkede halkın inancının korunmasıdır. Bu nedenle Türkiye'de şu anda laiklik vardır demek doğru sayılmaz. Bizim laikliğimizde dışa bağımlı hale getirilmiştir. Hıristiyan adetleri, bayramları, yaşayışı ve medeniyeti -batı kültürünü kendine temel almış sözde AYDINLIKLARIN (satılmış aydınlar) gayreti ile- ülkenin temeline yerleştirilmiştir. Sadece Hıristiyanlar, Museviler veya azınlıklar inançlarını istedikleri gibi yaşayabilmektedirler. Bugün esas konumuz laikliğin icabı olan, halledilmesi şart olan başörtüsü konusunu ele alarak en az zararla çözmektir. Zararı inanç sahibi olan kimselere olacaktır. Onların da ülkemiz için yapacakları fedakârlık şimdilik kendi demokratik haklarından olacaktır. İnanç uğruna fedakârlık ibadettir. Aslında demokrasi, halkın eşit haklara sahip olması demektir. Hürriyetler herkese eşit mesafede olmak mecburiyetindedir. Hürriyetler de sınırsız olamaz. Birinin hakkının başladığı yerde diğerinin serbestliği biter. Bu sınırları belirleyen kanunlardır. Bir ülkenin kanunları asla insan haklarına tecavüz edemez. İnsan haklarını kısıtlayamaz. Manevi manada laiklik: İnanç hürriyeti demektir. Devlet laikliği kabul ettiğinde, her ferdin sahip olduğu inancı dış etkenlerden koruma zorundadır. Çoğunluk veya azınlık durumunda kurallar değişmez. İslam'ın temelinde olan tesettür, inancı olan herkesin en tabii hakkıdır. Tesettürü siyasi olarak nitelemeye öncelikle kimsenin hakkı olamaz. Diyelim ki bazı siyasetçilerin geçmişte tesettürlü kızlarımızı kendi oy potansiyeli olarak belirtmesi sonucu, ayırımsız olarak tesettürlü siyasi olarak ilan edildi. Akla bir soru geliyor. Siyaset kime yasak ki? tesettür yasaklanıyor. Rozet takmak ile siyaset belli iken kimin rozetinden dolayı işine son verilmiş veya üniversiteden atılmıştır? İnanç her şeyin üstündedir. Bu ülkede siyasetin kimlere yasak olduğunu veren bir liste mi var. Kimler oy veremiyor. Seçimde kimler aday olamıyor. Aday olup da kazanamayanları işten mi çıkarıyorlar? Yukarıdaki sorulara vereceğiniz cevaplar mantık çerçevesinde yapılan yanlışları ortaya çıkaracaktır. Gene de ama irtica damgası ile siyasi damgayı değiştiriverenler olacaktır.Yarın bu konuya devam edeceğiz.