Prof. Dr. Haydar Baş'ın bizatihi kendisinden dinledim. Şöyle diyordu sayın Baş; "Amerika'nın 6. filosu İstanbul'a geliyor, Tophane'de demirliyor. Solcu arkadaşlar, o zamanlar onlara Komünist diyorlar. Deniz Gezmiş'in başını çektiği grup, yürüyüşe başlıyor, ben de Nişantaşı'nda sağcı arkadaşlarla beraberim. Bu gençler yılmadan, telin ede ede tophaneye yürüyorlar. Yani 6. filo'da olan askerleri karaya çıkartmayacaklar. Ben şahit olduğum olayı anlatıyorum. Deniz Gezmiş, Allah rahmetini bol eylesin. Zannediyoruz ki, mahkeme olduğu dönemde birkaç tane insan vurdular, illegal bir örgüt geliştirdiler, bununla beraber insan öldürüyorlar diye, ben bunu düşünüyordum veya bize böyle telkin ediliyordu. Baktık ki en sonunda hiç kimsenin vücuduna dahi dokunmamış, ben bu duruma hayret ettim. Nasıl olur da bir insan düşüncesinden dolayı idam edilebilir. Çok üzüldüm, bunu anlatmam mümkün dahi değil.
Müslüman kabul ettiğimiz arkadaşlarda Sarayburnu'na geliyor ve Tophane'deki 6. filo'ya karşı namaza duruyorlar. Yani kıbleyi değiştiriyorlar, şimdi bu adamlar Müslüman, Deniz Gezmiş kâfir! Reddediyorum bunu, ben böyle bir şey olamaz. Deniz Gezmiş Filistin'e gitti, kiminle savaştı biliyor musunuz? İsrail'le savaştı. Allah'ın ve Resul'ünün safında oldu. Sen bir defa oldun mu? Hep dini istismar ettin, kullandın.Filistin'i de öyle. Unutmayın Mahir Çayan olsun, Hüseyin İnan olsun, Deniz Gezmiş olsun bunlar dört dörtlük Müslümanlardır. Zaten Darul Beka'ya rıhlet etmişler, bu kadar gaddarlık olur mu? Bir de kalkıyorsun onun adını söyleme, bunun adını söyleme. Ne yaptılar da söylemeyeceğim."
Vatan onu parsel parsel satanların değil, uğrunda darağacına gidenlerindir.
Yine Denizleri ölüme gönderen savcı, Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in kurmuş olduğu, Bağımsız Türkiye Partisi'nin ilk dönemlerinde partiye katılmak istiyor. Özellikle de bu gençlerin ölüm kararını vermedeki vasfını ön plana sürerek. Haydar Baş Bey, kendisine randevu vermediği gibi aynen şöyle diyor; "Defolup gitsin, bir daha da asla dış kapıdan içeri sokmayın." Saygıyla, hürmetle, ellerinizden öperim, sevgili üstadım, liderim, iyi ki varsınız.
Benim tarafımdan baktığımda, neredeyse bir ömür memleketimizin değerlerine sırtımızı dönmekle geçti. Bize anlatılanlar ve okuduklarımız hiç de böyle değildi. Onları 'gominist' memlekete zarar vermeye çalışan insanlar olarak tanıdık. Hünkar Hacı Bektaş'ın kabri, bizim hemen yan köyde olmasına rağmen Aleviler'i tanıyamadık. Memleketimizin kurucusu Atatürk'ü tanıyamadık, Ehl-i Beyt'i bile yanlış tanıdık. Sayın Prof. Dr. Haydar Baş Bey sayesinde bu değerleri tanımak, sevmek, sahip çıkmak nasip oldu. Bu konuda kendisine şükran borçluyum. Bu 'goministler' içinde en çok dikkatimi çeken Hüseyin İnan olmuştur. Toprak çekiyor sanırım, bir gün hemşehrim olmasıyla onur duyacağım hiç aklıma gelmezdi.
Dede! İdama gidiyoruz, korkuyor musun? Biz korkuyu Kerbela'da bıraktık.
23 yaşında, 2 ay 23 gün sonunda idam kararı verilmiş bir davanın sanığı. Bizim toprakların insanı. O da türkü sevenlerden. Kayseri Sarız'lı. Alevi dedesi. Tam bir beyin kendisi. Hüseyin'in arkasındaki güç, Deniz ve Yusuf'a göre daha çok endişe ettiriyor birilerini. 14 Ekim 1969'da Filistin'e gidiyor, bir grup ODTÜ'lü ile. El Fetih kamplarında, Filistin'in yanında İsrail'e karşı savaşıyorlar. İsrail'de sayısız, karakol baskını düzenliyorlar. Babası bakkal. O hiçbir zaman sevmiyor babasının bu işini. 3'e alıp 5'e satıyorsun, fakir fukaranın kanını emiyorsun, diye. Kendi dayısı tarafından bizzat teslim ediliyor kolluk güçlerine, cezasının hafifletileceği kandırmacasıyla.İdamına birkaç gün kala çıkan tarım reformunun taslağını istiyor avukatından. İdama giderken dahi, köylü, gariban, fakir fukara var düşüncelerinde.
Asıl Korkulandır Hüseyin İnan
İdam sehpasına giderken ayakları yalındır. Ailesine selam yolluyor, üzülmesinler, acil bizi aldıkları için lastik ayakkabılarım odamda kaldı. Yazımı nihayetlendirirken, Hüseyin İnan'ın birkaç sözüyle bitirmek istiyorum.
"Ana rahmine el atamayacağınıza göre, bizi assanız da bu dava sürecek.
Ben, şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım. Bu kızıl bayrağı, bu ana kadar şerefle taşıdım. Bundan sonra bu bayrağı Türk ve Kürt halklarına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler ve yaşasın devrimciler! Kahrolsun emperyalizm ve faşizm!"
Allah rahmet eylesin.
Selam olsun! Antiemperyalist, antikapitalist, yüreği vatan aşkı ile yanmaktan başka suçu olmayan, korkusuzlara.
- Bozkırın gönül eri: Neşet Ertaş / 21.03.2021
- İtirazım var / 14.03.2021
- Sığır / 07.03.2021
- Çokomel, piskevit ve Jason Stetham / 28.02.2021
- Uğursuz Safiye(!) / 21.02.2021
- Minik Kuş’um / 14.02.2021
- 7 yıl askerlik, 7 yıl hapis, bizim Recep / 07.03.2020
- Keser döner sap döner / 26.02.2020
- Ağlatan mutluluk / 25.02.2020