'Bozkırın gönül eri: Neşet Ertaş' seslendirme dosyası:
Psikoloji ve sosyoloji kaynakları kuşaklar arası farklılıkları tanımlarken baby boomer, X ve Y kuşaklarını gelecek kaygısı yüksek kuşaklar olarak tanımlar. Aslında gelecek kaygısı algı, yetişkinlik düzeyi ve eğitim seviyesiyle de bağlantılıdır. Yani kaygı duymak için de belli bir olgunluğa da erişmek gereklidir. Bu sebepledir ki çocukken dinlediğiniz bir türkü, izlediğiniz bir film büyüdüğünüzde farklı tatlar bırakır dimağınızda.
Ailece yapılan uzun yolculuklarda oto teybinin yönetimi -genellikle- babadadır. Arka koltuk yolcuları oflaya puflaya; anlayamadıkları, zevklerine hitap etmeyen ve biraz da boğuk ve acı bir tadı olan bu müzik yayının sona ermesini beklerler. Benim gibi X kuşağıysanız, arkadaşlarınızla böyle ortak noktalarınız boldur.
İşte benim de türkü yolculuğum -bir arabada olmasa da- böyle küçük bir yaşta, Fransa'dan hediye gelmiş küçük bir kasetçalarda, kirlenmiş kristaliyle cızırtılı cızırtılı çalan Neşet Ertaş türküleriyle başladı.
"Aydost deyince yeri göğü inleden,
Muharrem ustaydı bunu bize dinleden,
Gönülü kırmazdı bilerekten bilmeden,
İnsan velisini neyledin dünya vay dünya."
Aydost ne demekti, insan velisi ne demekti bir türlü anlayamazdım. Sadece Neşet Ertaş mı? Hayır. Çekiç Ali, Hacı Taşan, Ürgüplü Refik Başaran ve daha nice gönül ustalarının kasetleri sadece büyüklerin dinleyip anladığı ve tat aldığı sanatçılar olarak kaldı hafızamda.
Ne vakit ki üniversiteyle yolumuz gurbete düştü, işte tüm işler bundan sonra değişmeye başladı. Çocukluğumun anlaşılmaz türküleri tel tel açılıp çözülmeye, anlaşılmaya başladı.
"Gurbet elde yollarımız bağlandı,
Durnalar ne haber yardan ne haber.
Hasretinle garip bağrım dağlandı,
Durnalar ne haber yardan ne haber."
Yolu bağlı, iletişimi 30'luk PTT kartlarına bağlı her öğrenci gibi durnalardan medet aradık. Bir de 40 plakalı arabalardan. Bu yıllar aynı zamanda üstadın avazının kerpiç damlı evimizden ne kadar uzaklara ulaştığını da şahidi olduğumuz zamanlardı. İlk tanıştığım arkadaşım Kırşehirli olduğumu duyduğunda bildiği Neşet Ertaş türkülerini sıralayıvermişti. Benim gibi bozkırda büyüyenlerin ortak övünç noktasıdır büyük usta. Çünkü bozkırın en çok bilineni, türküleridir.
Ana hasreti, yuva, memleket hasreti geceleri yağmur gibi sicim sicim yağarken yine Neşet Ertaş türküleri merhem oldu taze yaralara...
"Ana vatanımsın baba yurdumsun,
Ozanlar diyarı Şirin Kırşehir.
Uzak kaldım gurbet elde derdimsin,
Hasretin bağrımda derin Kırşehir."
Bu türkünün uzaklarda ağlattığı birçok yaşlı göze şahit olmuşumdur. Uzaktan oyun havası gibi gelebilir fakat uzakta olana külçe kadar ağırdır.
Aslında Neşet Ertaş türkülerinin seviye ve içerik özellikleri değişkenlik gösterir. Bu sizin ne aradığınıza, beklentinizin ne olduğuna bağlıdır. Sevdayı bir elinde sazı bir elinde dürülü şiltesiyle arayan "gönülden eğitimli" bir ozan sizleri şaşırtıp, en zayıf yerinizden yaralayabilir:
Bir anadan dünyaya gelen yolcu,
Görünce dünyaya gönül verdin mi?
Kimi böyük kim böcek kimi kul
Merak edip hiçbirini sordun mu?
Bunlar neden nedenini sordun mu?
Hakkı sorgulayarak arayan, manayı soran soruşturan bir tasavvuf ehlinin sözleridir bunlar.
Rahmetli bu türküsü için," Ben insanlar ibret alsın diye yazdım bu türküyü fakat onlar oyun havası yapıp oynadılar." diye sitem etmiştir.
Bazı türküleri ruhunuza siner, içinize sığar. Kimisi ezgisiyle kulağınızda çınlar durur. Saz çalan birini gördüğünüzde hadi şunu da çal diyeceğiniz bir Neşet türküsü illa vardır.
Fakat bazılarını anlamak için iyi bir felsefe eğitimi şart olabilir.
Güneşi bir kuvvet karartır mı hiç,
Allah sevmediğini yaratır mı hiç,
İnsan olan insan' darıltır mı hiç,
Haksızlık haksızın yüzünden olur.
Her ne kadar türküye o eşsiz hançeresiyle, tüm yüreğiyle girişi hatırda kalsa da, müziğin tazeliği geçtikten sonra sözler bir bir zihninize kazınmaya, etkisini artırmaya başlar. Derindir. Deryadır. Ummandır. Dalgalanan kısmını görürsünüz gerisi sonsuzluk hissi gibi bir çaresizlik hissettirir. Dönüp dolaşıp yaradana yaslayıp sırtınızı anlamlandırırsınız; diliniz döndüğünce, gücünüz yettiğince.
Gönül hizmetçisi büyük aşığı, halk ozanını, Hak ve halk sevdalısını gönlümüze bıraktığı izlerden takip edip anlatmaya çalıştım. Kendi deyimiyle "Sizden de laf çıkmaz ya!" Hatamız eksiğimiz affola...
Ailece yapılan uzun yolculuklarda oto teybinin yönetimi -genellikle- babadadır. Arka koltuk yolcuları oflaya puflaya; anlayamadıkları, zevklerine hitap etmeyen ve biraz da boğuk ve acı bir tadı olan bu müzik yayının sona ermesini beklerler. Benim gibi X kuşağıysanız, arkadaşlarınızla böyle ortak noktalarınız boldur.
İşte benim de türkü yolculuğum -bir arabada olmasa da- böyle küçük bir yaşta, Fransa'dan hediye gelmiş küçük bir kasetçalarda, kirlenmiş kristaliyle cızırtılı cızırtılı çalan Neşet Ertaş türküleriyle başladı.
"Aydost deyince yeri göğü inleden,
Muharrem ustaydı bunu bize dinleden,
Gönülü kırmazdı bilerekten bilmeden,
İnsan velisini neyledin dünya vay dünya."
Aydost ne demekti, insan velisi ne demekti bir türlü anlayamazdım. Sadece Neşet Ertaş mı? Hayır. Çekiç Ali, Hacı Taşan, Ürgüplü Refik Başaran ve daha nice gönül ustalarının kasetleri sadece büyüklerin dinleyip anladığı ve tat aldığı sanatçılar olarak kaldı hafızamda.
Ne vakit ki üniversiteyle yolumuz gurbete düştü, işte tüm işler bundan sonra değişmeye başladı. Çocukluğumun anlaşılmaz türküleri tel tel açılıp çözülmeye, anlaşılmaya başladı.
"Gurbet elde yollarımız bağlandı,
Durnalar ne haber yardan ne haber.
Hasretinle garip bağrım dağlandı,
Durnalar ne haber yardan ne haber."
Yolu bağlı, iletişimi 30'luk PTT kartlarına bağlı her öğrenci gibi durnalardan medet aradık. Bir de 40 plakalı arabalardan. Bu yıllar aynı zamanda üstadın avazının kerpiç damlı evimizden ne kadar uzaklara ulaştığını da şahidi olduğumuz zamanlardı. İlk tanıştığım arkadaşım Kırşehirli olduğumu duyduğunda bildiği Neşet Ertaş türkülerini sıralayıvermişti. Benim gibi bozkırda büyüyenlerin ortak övünç noktasıdır büyük usta. Çünkü bozkırın en çok bilineni, türküleridir.
Ana hasreti, yuva, memleket hasreti geceleri yağmur gibi sicim sicim yağarken yine Neşet Ertaş türküleri merhem oldu taze yaralara...
"Ana vatanımsın baba yurdumsun,
Ozanlar diyarı Şirin Kırşehir.
Uzak kaldım gurbet elde derdimsin,
Hasretin bağrımda derin Kırşehir."
Bu türkünün uzaklarda ağlattığı birçok yaşlı göze şahit olmuşumdur. Uzaktan oyun havası gibi gelebilir fakat uzakta olana külçe kadar ağırdır.
Aslında Neşet Ertaş türkülerinin seviye ve içerik özellikleri değişkenlik gösterir. Bu sizin ne aradığınıza, beklentinizin ne olduğuna bağlıdır. Sevdayı bir elinde sazı bir elinde dürülü şiltesiyle arayan "gönülden eğitimli" bir ozan sizleri şaşırtıp, en zayıf yerinizden yaralayabilir:
Bir anadan dünyaya gelen yolcu,
Görünce dünyaya gönül verdin mi?
Kimi böyük kim böcek kimi kul
Merak edip hiçbirini sordun mu?
Bunlar neden nedenini sordun mu?
Hakkı sorgulayarak arayan, manayı soran soruşturan bir tasavvuf ehlinin sözleridir bunlar.
Rahmetli bu türküsü için," Ben insanlar ibret alsın diye yazdım bu türküyü fakat onlar oyun havası yapıp oynadılar." diye sitem etmiştir.
Bazı türküleri ruhunuza siner, içinize sığar. Kimisi ezgisiyle kulağınızda çınlar durur. Saz çalan birini gördüğünüzde hadi şunu da çal diyeceğiniz bir Neşet türküsü illa vardır.
Fakat bazılarını anlamak için iyi bir felsefe eğitimi şart olabilir.
Güneşi bir kuvvet karartır mı hiç,
Allah sevmediğini yaratır mı hiç,
İnsan olan insan' darıltır mı hiç,
Haksızlık haksızın yüzünden olur.
Her ne kadar türküye o eşsiz hançeresiyle, tüm yüreğiyle girişi hatırda kalsa da, müziğin tazeliği geçtikten sonra sözler bir bir zihninize kazınmaya, etkisini artırmaya başlar. Derindir. Deryadır. Ummandır. Dalgalanan kısmını görürsünüz gerisi sonsuzluk hissi gibi bir çaresizlik hissettirir. Dönüp dolaşıp yaradana yaslayıp sırtınızı anlamlandırırsınız; diliniz döndüğünce, gücünüz yettiğince.
Gönül hizmetçisi büyük aşığı, halk ozanını, Hak ve halk sevdalısını gönlümüze bıraktığı izlerden takip edip anlatmaya çalıştım. Kendi deyimiyle "Sizden de laf çıkmaz ya!" Hatamız eksiğimiz affola...
Suat Hayri Sapmaz / diğer yazıları
- Işığın olabilir miyim anne? / 28.03.2021
- Bozkırın gönül eri: Neşet Ertaş / 21.03.2021
- İtirazım var / 14.03.2021
- Sığır / 07.03.2021
- Çokomel, piskevit ve Jason Stetham / 28.02.2021
- Uğursuz Safiye(!) / 21.02.2021
- Minik Kuş’um / 14.02.2021
- 7 yıl askerlik, 7 yıl hapis, bizim Recep / 07.03.2020
- Keser döner sap döner / 26.02.2020
- Ağlatan mutluluk / 25.02.2020
- Bozkırın gönül eri: Neşet Ertaş / 21.03.2021
- İtirazım var / 14.03.2021
- Sığır / 07.03.2021
- Çokomel, piskevit ve Jason Stetham / 28.02.2021
- Uğursuz Safiye(!) / 21.02.2021
- Minik Kuş’um / 14.02.2021
- 7 yıl askerlik, 7 yıl hapis, bizim Recep / 07.03.2020
- Keser döner sap döner / 26.02.2020
- Ağlatan mutluluk / 25.02.2020