Kâmil insanları, yaşadıkları zamanda anlayanların daha az olmasının hikmetlerinden biri de teslimiyetin zorluğundan kaynaklanmaktadır. Hayatta olan bir kâmil insanla birlikte olmak, onunla hayatı paylaşmak ve onun davasını yaşamak ciddi mesuliyetleri de beraberinde getirir. İnsanlar da genel olarak mesuliyetten kaçtıkları için her çağda kâmil insanla birlikte olanlar, onu anlayanlar az olur, öz olur…
Kâmil insanın ebedi hayata göçünden sonra onun söz ve fiillerini kitaptan okumak ya da menkıbelerini dinlemek işin kolaycılık boyutudur. Hazreti Mevlana ve benzeri hak dostu kâmil insanların bu dünyadan göçtükten sonraki sevenleri kadar, yaşadıkları zamanda da seven ve tabi olanı bulunsaydı; insanların kemalatı, dünyanın gidişatı ve huzur ortamı daha güzel olurdu.
Hâlbuki kâmil insanın asıl görevi; yaşadığı çağın insanına ufuk çizmek, yol göstermek, ölçü vermektir. Çağın insanının da görevi; çağında yaşayan kâmil insanın hayat ölçülerine tabi olmaktır. Çünkü hayatın anlamını, Kur'an'ın ve sünnetin çağa vermek istediği mesajı en iyi anlayan ve yaşayan onlardır.
Bu konuda Mevlana Hazretleri buyurur ki: Zamanın kutbu olan insan-ı kâmilin kelamına karşı nakil ilmi, su varken teyemmüm etmek gibi bil. Allah Allah! Allah velileri ile diz dize oturmak lazımdır. Çünkü o yakınlığın büyük tesiri vardır. (Kur'an Tefsiri Açısından Mesnevi, Dr. Hüseyin Güllüce, s. 72).
Kur'an'ın asıl manasının batında gizli olduğu hakkında yine Hazreti Mevlana'dan örnek verelim:
De ki, eğer Rabbimin kelimeleri(ni yazmak) için denizler mürekkep olsa, muhakkak ki Rabbimin kelimeleri (sözleri) tükenmeden denizler tükenirdi. Bir o kadar da yardımcı getirsek bile (Kehf sûresi, 109) ayetinin manası ortada ve elli dirhem mürekkep ile bu Kur'an'ı yazmanın mümkün olduğu ortada iken, işari mana nasıl reddolunur? Ayette buyrulan, ilm-i Hudaya işarettir. İlm-i Huda ise, Kur'an'ın zahirinden ibaret değildir. (a.g.e., s. 75).
Kur'an'ın zahiri manası elbette ki yüzeysel de olsa çok önemli bilgiler verir. Onlarla bazı temel ölçüleri kazanır ve öğreniriz ama Kur'an sadece bu değildir. Kur'an zahiri ile batını ile bir bütün ve biri birinin tamamlayıcısıdır.
Bakınız Hazreti Mevlana Kur'an'ın bu yönünü Mesnevi'de nasıl işaret ediyor:
Kur'an-ı Kerim'in yedi kat (batını) manası vardır. O'nda havassın da avamın da nasibi vardır. (a.g.e., s. 73).
Kur'an-ı Kerim'i okuyun ve anladığınız gibi amel edin gibi bir mantık eksik, yanlış ve gayette tehlikeli bir mantıktır. Bu bakışla Kur'an'ın anlaşılması ya da Allah'ın muradının anlaşılması asla mümkün olamaz. Allah (c.c.) muradının sırrını; bu yolda uğraş veren, çile çeken, zahiri ve bâtıni ilim tahsil eden, yolunu bulan, sır sahibi dostlarına vermiştir. Bize düşen bu dostluğa ulaşıp bizatihi Allah'tan Allah'ın muradını öğrenmeyi istemektir. Ancak bu iş her yiğidin kârı değildir. Öyleyse, O zaman da aczimizi kabul edip, Allah'ın dostlarıyla dost olup, dostlarından istifade etmeye çalışmalıyız.
Bu bilgiler ışığında, geçmişte yaşayan Hazreti Mevlana gibi Yunus Emre gibi Hacı Bektaş Veli gibi Abdulkadir Geylani gibi kendi çağının kâmillerinin verdiği mesajları algılamaya çalışmanın yanında asıl görevimiz, çağın kâmil insanının çağa vermek istediği ilahi mesajları okumaya çalışmak olmalıdır. Aksi takdirde çağın insanı, çağın kâmil insanı ile bütünleşememenin çilesini çeker, çözümsüzlük ve huzursuzluk içinde bir hayat sürer gider. Hem bu dünyasını, hem de ahiretini zindan eder.
Kâmil insanın ebedi hayata göçünden sonra onun söz ve fiillerini kitaptan okumak ya da menkıbelerini dinlemek işin kolaycılık boyutudur. Hazreti Mevlana ve benzeri hak dostu kâmil insanların bu dünyadan göçtükten sonraki sevenleri kadar, yaşadıkları zamanda da seven ve tabi olanı bulunsaydı; insanların kemalatı, dünyanın gidişatı ve huzur ortamı daha güzel olurdu.
Hâlbuki kâmil insanın asıl görevi; yaşadığı çağın insanına ufuk çizmek, yol göstermek, ölçü vermektir. Çağın insanının da görevi; çağında yaşayan kâmil insanın hayat ölçülerine tabi olmaktır. Çünkü hayatın anlamını, Kur'an'ın ve sünnetin çağa vermek istediği mesajı en iyi anlayan ve yaşayan onlardır.
Bu konuda Mevlana Hazretleri buyurur ki: Zamanın kutbu olan insan-ı kâmilin kelamına karşı nakil ilmi, su varken teyemmüm etmek gibi bil. Allah Allah! Allah velileri ile diz dize oturmak lazımdır. Çünkü o yakınlığın büyük tesiri vardır. (Kur'an Tefsiri Açısından Mesnevi, Dr. Hüseyin Güllüce, s. 72).
Kur'an'ın asıl manasının batında gizli olduğu hakkında yine Hazreti Mevlana'dan örnek verelim:
De ki, eğer Rabbimin kelimeleri(ni yazmak) için denizler mürekkep olsa, muhakkak ki Rabbimin kelimeleri (sözleri) tükenmeden denizler tükenirdi. Bir o kadar da yardımcı getirsek bile (Kehf sûresi, 109) ayetinin manası ortada ve elli dirhem mürekkep ile bu Kur'an'ı yazmanın mümkün olduğu ortada iken, işari mana nasıl reddolunur? Ayette buyrulan, ilm-i Hudaya işarettir. İlm-i Huda ise, Kur'an'ın zahirinden ibaret değildir. (a.g.e., s. 75).
Kur'an'ın zahiri manası elbette ki yüzeysel de olsa çok önemli bilgiler verir. Onlarla bazı temel ölçüleri kazanır ve öğreniriz ama Kur'an sadece bu değildir. Kur'an zahiri ile batını ile bir bütün ve biri birinin tamamlayıcısıdır.
Bakınız Hazreti Mevlana Kur'an'ın bu yönünü Mesnevi'de nasıl işaret ediyor:
Kur'an-ı Kerim'in yedi kat (batını) manası vardır. O'nda havassın da avamın da nasibi vardır. (a.g.e., s. 73).
Kur'an-ı Kerim'i okuyun ve anladığınız gibi amel edin gibi bir mantık eksik, yanlış ve gayette tehlikeli bir mantıktır. Bu bakışla Kur'an'ın anlaşılması ya da Allah'ın muradının anlaşılması asla mümkün olamaz. Allah (c.c.) muradının sırrını; bu yolda uğraş veren, çile çeken, zahiri ve bâtıni ilim tahsil eden, yolunu bulan, sır sahibi dostlarına vermiştir. Bize düşen bu dostluğa ulaşıp bizatihi Allah'tan Allah'ın muradını öğrenmeyi istemektir. Ancak bu iş her yiğidin kârı değildir. Öyleyse, O zaman da aczimizi kabul edip, Allah'ın dostlarıyla dost olup, dostlarından istifade etmeye çalışmalıyız.
Bu bilgiler ışığında, geçmişte yaşayan Hazreti Mevlana gibi Yunus Emre gibi Hacı Bektaş Veli gibi Abdulkadir Geylani gibi kendi çağının kâmillerinin verdiği mesajları algılamaya çalışmanın yanında asıl görevimiz, çağın kâmil insanının çağa vermek istediği ilahi mesajları okumaya çalışmak olmalıdır. Aksi takdirde çağın insanı, çağın kâmil insanı ile bütünleşememenin çilesini çeker, çözümsüzlük ve huzursuzluk içinde bir hayat sürer gider. Hem bu dünyasını, hem de ahiretini zindan eder.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Çukurova Hüseyin Baş’ı bağrına bastı / 18.12.2024
- ‘Kandırıldık’ der geçerler! / 17.12.2024
- Suriye’de yalan ve talan / 16.12.2024
- ‘At yalanı seveyim inananı’ / 14.12.2024
- Suriye’de oynanan oyunlardan kim kârlı çıkacak? / 13.12.2024
- Hüseyin Baş, 'ABD ve İsrail emellerine ulaştı' diyor / 12.12.2024
- Suriye asıl sahiplerinin eline mi geçti? / 11.12.2024
- Halep oradaysa arşın buradadır / 10.12.2024
- Her insanın ameli boynuna bağlanacak / 09.12.2024
- İffeti olmayandan doğruluk beklenmez / 07.12.2024
- ‘Kandırıldık’ der geçerler! / 17.12.2024
- Suriye’de yalan ve talan / 16.12.2024
- ‘At yalanı seveyim inananı’ / 14.12.2024
- Suriye’de oynanan oyunlardan kim kârlı çıkacak? / 13.12.2024
- Hüseyin Baş, 'ABD ve İsrail emellerine ulaştı' diyor / 12.12.2024
- Suriye asıl sahiplerinin eline mi geçti? / 11.12.2024
- Halep oradaysa arşın buradadır / 10.12.2024
- Her insanın ameli boynuna bağlanacak / 09.12.2024
- İffeti olmayandan doğruluk beklenmez / 07.12.2024