ABD'li bir düşünür, Mevlana'yı ziyaretinde, "Siz Türkler hazine üzerinde oturan dilenciler gibisiniz" demiş.
Maalesef doğru...
Türk milletinin içinden nice Mevlanalar çıktı ama ne hayattayken ne de sonrasında değerlerini bilebildik.
Batı bir hırsızını, bir katilini bile evirip, çevirip kahraman olarak dünyaya pazarlarken, bizler dünyaya mal olmuş değerlerimizin kıymetini asla bilemedik.
Halbuki büyük millet olabilmek ve bu şekilde kalabilmek için milli ve manevi değerlerimizi korumak, bu değerleri yaşayan ve yaşatanları da baş tacı yapmak, olmazsa olmaz kurallardandır.
Ne değerlerimizin kıymetini biliyoruz, ne de kıymet bilenin değerini...
Örneğin, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk...
Türk milletinin izzetini, şerefini, haysiyetini korumak için hayatını ortaya koydu, büyük bir mücadele verdi, bağımsız bir devlet kazandırdı, işgalcileri Türk vatanından kovdu.
Bütün dünya bu tarihi mücadeleyi takdir etti, örnek aldı.
Peki, Türk milleti ne yaptı?
Ata'sına sahip çıkmadı, O'nu asla anlayamadı, O'na dinsiz diyenleri, anasına ve babasına laf edenleri baş tacı yaptı.
Peki böyle yaparak bir şey mi kazandı, hayır....
Prof. Dr. Haydar Baş, sık sık "Türk milletinin başına hangi felaketler geliyorsa, bilmelidir ki, Ata'sına sahip çıkmaması sebebiyledir" demekteydi.
Ve Sayın Baş, Türkiye'nin bütün illerinde düzenlediği "Atatürk Vatandır" sempozyumlarıyla, tarihte eşi görülmemiş Hoş Geldin Atatürk eseriyle bizleri gerçek Atatürk'le buluşturdu.
Atatürk aleyhinde yürütülen bütün karalama kampanyalarını bertaraf etti.
Fakat Atatürk gibi Sayın Baş'ın da kıymeti bilinmedi.
Mevlana'ya hümanist dediler, sözlerini başka yerlere çekmeye çalıştılar.
Prof. Dr. Baş bütün bu iftiralara İslam ve Mevlana eseriyle cevap verdi.
Yurt genelinde Mevlana konferansları organize etti. Son nefesine kadar da her yıl mutlaka vuslat yıldönümünde Mevlana'yı anma programları düzenledi.
Maalesef milletimiz Mevlana gibi Prof. Dr. Baş'ın da kıymetini bilemedi.
Kıymet bilmek demek, takdir etmek, iyi adamdı, çok güzel hizmetleri oldu demek değildir.
Hayattayken de, sonrasında da fikirlerinden, bizlere kazandırdıklarından istifade edebilmek, emanetlerine sahip çıkabilmektir.
Prof. Dr. Baş bu manada Türk milletinin içinde en kıymet bilendi.
O, bütün bu vefalı çalışmalarını Allah'a hesap verme şuuruyla yaptı ve hasretle özlediğine de kavuştu.
Peki ya bizler? Kıymet bilmeyen bir millet olarak istediğimiz noktada mıyız?
Sorunların çözümünü, sorunları çözecek iradeleri görmezden gelerek hiç başarabilir miyiz?
Mevlana'ya hümanist diyenlerin, Atatürk'e dinsiz diyenlerin peşinde koştuk, bugün de Prof. Dr. Baş'ın çözümlerine sırt dönerek, bu çözümleri kopya çekip kendilerine mal edenlerle yürümeye devam ediyoruz.
Bu caddenin çıkmaz sokak olduğunu hala görmüyor muyuz?
İşin şaşılacak tarafı, Prof. Dr. Baş bize karnımızı doyuracağımız, sırtımızı giydireceğimiz, bizi açlık ve sefaletten kurtaracak eşsiz bir çözüm modeli sunmasına rağmen bu kaderi yaşadı.
Türk milletinin sadece milli ve manevi değerlerine sahip çıkmakla kalmadı, aynı zamanda, "Ben sizin karnınızı doyuracağım" da dedi.
O'nu duymazdan geldik; milli ve manevi değerlerimizi ayaklar altına alanları, karnımızı aç bırakanları, hatta bize ait olanları hortumlayanları, ecnebiye peşkeş çekenleri tercih ettik.
İnsanları zirveye çıkaranlar da, yerin dibine sokanlar da yaptıkları tercihleridir.
Bugün hangi badireyi yaşıyorsak, yaptığımız yanlış tercihlerin sonucudur.
Allah hiç bir kuluna zulmetmez; kulun yaptığı tercihlerinin sonucunu, neyi hak ediyorsa onu verir.
Eğer biz tercihimizi Atatürk'ten yana kullansaydık, O'nun tam bağımsız ve milli duruşunu saat 9'u 5 geçeden sonra devam ettirebilseydik, bugün dünyanın en güçlü ülkesiydik.
Eğer tercihimizi Prof. Dr. Baş'tan yana kullansaydık, Türkiye kainat devletiydi, Türk milleti dünyanın en zengin milleti, Türk ordusu da en güçlü ordusuydu.
Prof. Dr. Baş, hayatı boyunca verdiği örnek mücadeleyle onurlu bir hayat yaşadı, dünyasını da, ahiretini de kazandı.
Ama biz Türk milleti, içimizden böyle bir hazine geldi geçti, görmezden geldik, istifade edemedik.
O her fırsatta, "Evladım ben zaten iktidarım" derdi. O'nu tercih etmeyerek milletin kendisi iktidar olamadı.
Çünkü milletin iradesini Meclis'e taşıyacak, milleti yönetimde söz sahibi yapacak, milletin gerçekten efendi olmasını sağlayacak tek lider oydu.
Özellikle son dönemlerde büyük bir teveccüh vardı, sosyal medya yemekleri bunu gösterdi ama bu bir türlü tercihe dönüşmedi.
Eğer tercihe dönüşseydi, bugün yaşadığımız sıkıntıların hiçbirini yaşıyor olmayacaktık.
O aramızdan ayrıldı ama bizi yalnız bırakmadı.
Fikirlerini ve çözümlerini bu milletle buluşturacak mükemmel bir kadroyu, Bağımsız Türkiye Partisi'ni (BTP) ve "çözümün şifrelerini bilen" bir Genel Başkanı, Hüseyin Baş'ı bizlere bıraktı.
Çözümden yana umutsuz değiliz.
Ama bu çözümle buluşma konusunda Türk milleti tercihini artık doğru yapmalıdır.
Türkiye'nin ve Türk milletinin kaybedecek bir dakikası kalmadı.
Hazine üzerinde oturan dilenci olmaktan artık kurtulmalıyız. Hazine de belli, bu hazineyi açacak anahtar da...
Ayıkmak dileğiyle...
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025