Bir gemi ki yoksulların terinden oluşan deryalarda yüzüyor.
Bir gemi ki yetimlerin göz yaşlarından meydana gelmiş olan denizlerde devr-i âlem yapıyor.
Bir gemi ki o geminin sakinleri, yolcuları ve kaptanları, mazlumların ah ve eninlerini seyr ü seferleri boyunca musikinin çeşitli makamları olarak algılıyorlar.
Bir gemi ki büyük çoğunluğu mücahit kökenli müteahhitlerden oluşan yeni yetme, sonradan bulma zengin takımının lüks hayat gösterilerine ve konforlarını sergilemelerine sahne oluyor.
Bir gemi ki yakıt masrafları ve yolcularının her çeşit debdebe ve şatafatlı harcamaları kamu malından ve serepa kul hakkından karşılanıyor.
Yirmi seneden beri söz konusu iktidar gemisinde yedi iklim dört bucağa turlar düzenleyen, bazen sadece kuş sütü eksik bin bir çeşit yiyecek ve içecekler eşliğinde kahvaltılar, bazen de deniz dalgalarının eşliğinde dillere destan akşam yemekleri organize eden bal tutanlar ve parmaklarını yalayanlar, zaman zaman kitlelere "hepimiz aynı gemideyiz" türünden el sallasalar da artık bu yalana da kimseler inanmıyor.
Şairin; "Aşağıdan yukarıdan/Yolun sonu görünüyor" dediği gibi denizin bittiği gerçeği artık dört bir yandan ayan-beyan görünüyor.
Toplumun kutsalları, kitlelerin kutsal değerleri üzerinde yirmi seneden beri saltanat gemilerini yüzdürenler, şimdilerde iç çekerek, ellerini ovuşturarak "keşke deniz bitmeseydi, ne güzel eyleniyor, ne güzel mal topluyorduk" demeye başladılar ama yapacak bir şey yok.
Dedelerimiz, yüzyılların tecrübesi ışığında; "hazıra dağ dayanmaz" demişler, sırf sürmekte oldukları saltanatları ve debdebeli hayatları kesintiye uğramasın diye hazırda olanları, huzurda olanları tükettikleri gibi, yedi göbek sonra gelecek torunlarımızı da ağır borç altına sokarak, onların dahi haklarını tükettiler.
Evet, keşke deniz bitmeseydi ama bitti.
Artık iktidar gemisinde çeyrek asırdan beri saltanat sürenler, "hepimiz aynı gemideyiz" nakaratlarını bırakarak yavaş yavaş aşağı inmeli ve halkın arasına katılmalıdırlar.
Caddeye sokağa çıkarak, çarşıya-pazara inerek, köylünün ve çiftçinin arasına karışarak, işsizlerin ve dolayısıyla aşsızların çığlıklarına kulak vererek, bu kitlelerin hayatlarında çeyrek asır içinde ne tür yaralara, ne tür dertlere sebep olduklarını bizzat görmelidirler.
Hazıra dağ dayanmaz demişler, keşke deniz bitmeseydi ama bitti işte.
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025