Kerbela’da Ehl-i Beyt şehitleri -1
Kerbela toprağı ashabın kanları ile sulanmıştı. Sıra yavaş yavaş İmam Hüseyin (a.s.)’a geliyordu ki, Ehl-i Beyt’inden Ali Ekber öne atıldı ve savaş meydanına girmek için izin istedi
12.08.2022 23:40:00
Aliyyü'l-Ekber'in şehit edilişi
Kerbela toprağı ashabın kanları ile sulanmıştı. Sıra yavaş yavaş İmam Hüseyin (a.s.)'a geliyordu ki, Ehl-i Beyt'inden Ali Ekber öne atıldı ve savaş meydanına girmek için izin istedi.
Ali Ekber, İmam Hüseyin (a.s.)'ın Ehl-i Beyt'inden ilk şehit olan kişidir. Kerbela sırasında 18 veya 27 yaşında olduğuna dâir rivayetler vardır.
Bu katliamda, İmam Hüseyin (a.s.)'ın küçük oğlu Ali Zeynelâbidin ve yeğenleri Ömer ile Hasan dışında Ehl-i Beyt'inden de kurtulan olmamıştır.
Ali Ekber'in savaş meydanında gösterdiği kahramanlıkları râvilerce aktarılmıştır. Humeyd b. Müslim, Kerbela'da olayları aktaran bir râvidir, şöyle anlatıyor:
"Bir kişinin yanındaydım. Ali Ekber hamle edip de herkes onun önünden kaçınca, o yanımdaki kişi çok rahatsız oldu. Kendisi de güçlü biriydi. Şöyle dedi: "And olsun ki, şu genç eğer benim yakınımdan geçerse, bunun acısını babasının kalbine yerleştireceğim."
Ben ona, "Senin işin yok mu? Bırak nasıl olsa sonunda onu biri öldürecektir" dedim.
"Hayır" dedi.
Ali Ekber, gelip bu kişinin yakınından geçince bu kişi onu gafil avladı, güçlü bir mızrak ile ona öyle bir darbe indirdi ki, artık Ali Ekber'in atı üzerinde durmaya gücü kalmadığından kollarını atın boynuna saldı ve şöyle feryat etti: "Babacığım şimdi artık ceddimi görüyorum ve O'nun elindeki suyu içeceğim…"
"18 yaşında olan Ali bin Hüseyin (a.s.), Aşura günü Peygamber ailesinin hepsinden daha önce şehadet meydanına ayakbastı. Babası ile vedalaşarak çadırlardan hareket etmek istediğinde, İmam Hüseyin (a.s.) onun güzel boynuna ve şekline şefkatle bakıp yüzünü göğe doğru tutarak şöyle dedi:
"Allah'ım! Sen bu kavmin aleyhine şahid ol, şimdi bu insanlar arasında yaradılış, ahlak, huy ve konuşma açısından senin Peygamberine en fazla benzeyen bir genç onlara doğru hareket ediyor.
Biz Peygamberin (s.a.v.) simasını görmeyi arzu ettiğimizde ona (Ali Ekber) bakıyorduk.
Allah'ım! Onları yeryüzünün bereketlerinden mahrum kıl, onları tefrikaya düçâr et ve onları ihtilaflı yollara düşür, yöneticilerini onlardan hiçbir zaman razı etme. Çünkü onlar bizi yardım etmek vaadi ile davet edip, sonra bizi öldürmek için üzerimize saldırdılar."
İmam (a.s.) daha sonra şu ayeti okudu: "Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler üzerine seçti; onlar birbirlerinden bir zürriyettir. Allah işiten ve bilendir."
Hz. Ali Ekber, çadırdan ayrılıp, savaş meydanına gitmek istediğinde, İmam Hüseyin Ömer b.Sa'd'a hitap ederek şöyle konuştu: "Ey Sa'd'ın oğlu! Allah senin neslini kurutsun! Çünkü sen benim bu oğlumdan olacak neslimi kurutuyorsun."
"Ne olmuş sana, benim neslimi kestiğin gibi Allah da senin neslini kessin. Benim Resulüllah (s.a.v.) ile olan akrabalık ilişkimi gözetleyip hürmetimi korumadın. Allah, yatağında boğazlayacak bir kimseyi sana musallat kılsın."
"Susuzluk Ali Ekber'i şiddetle etkilemesine rağmen yine de düşman ordusuna çok ağır darbeler indirerek onlardan 120 kişiyi aşkın insanı cehenneme vâsıl etti ve çadırlara geri döndü.
Daha sonra tekrar düşman ordusuna saldırıp, onlardan ağır bir yara alarak toprağın üzerine düştü ve o esnada yüksek bir sesle: "Babacığım, şimdi ceddim Resulüllah (s.a.v.)'in cennet kadehiyle bana verdiği suyu doya doya içtim, artık bundan böyle hiçbir zaman susamayacağım." dedi.
At onu düşman askerlerinin arasına götürdü. Onlar da kılıçları ile onu parça parça ettiler."
İmam Hüseyin (a.s.), Ali Ekber'in başına gelip şöyle buyurdu: "Ey yavrum, Allah seni öldüren bu zâlim kavmi öldürsün, Allah'ın ve Resulüllah (s.a.v.)'in hürmetini ortadan kaldırmaya ne kadar da cüret ettiler. Artık senden sonra dünyaya yazıklar olsun."
Müslim bin Akil'in oğlu abdullah'ın şehadeti
"Ehl-i Beyt'ten Abdullah b. Müslim b. Akil ortaya çıkmak için izin istedi. "Ey risalet göz bebeğinin nuru! Mübarek izninle cennet bahçelerinde yol alıyorum. Selamını Müslim'e iletmek hazırlığındayım. Himmetini esirgeme" diye ricada bulundu. O da ona müsaade etti.
Abdullah meydana indi. Karşı taraftan Sa'd oğlu Ömer askerinin başkanına, "Ey mubarizler!
Ey döğüşçüler! Düşünerek hareket edin. Bu topluluk Hâşimoğulları'ndandır. Eğer atları açlık ve susuzluktan zaaf eseri göstermeseydi ve çocuklarının sızlanmalarından ıstıraba düşmeselerdi, onların her bir kişisi ile sizin gibi yüz kişi başa çıkamazdı."
Bu sözlerden sonra Yezid'in askerlerinin ileri gelenlerinden Kırane oğlu Kuddame'ye döndü, "Ey Kuddame! Sen zamanımızın en yiğit kimsesisin. Bu Hâşimoğlu pehlivanının karşısına çık! Şerrini üstümüzden at" dedi.
Bahtsız Kuddame saadet sahibi Abdullah'a karşı çıktı. Abdullah susuzluktan yorgun düşünce ve bir köşeye çekilip mızrağı elinden bırakınca o haram yemiş adam Abdullah'a bir süngü savurdu.
Abdullah hemen onun süngüsünü elinden aldı. Bir vuruşta onu öldürdü. Kendi atını koluna bağlayıp, yeniden savaş yerine döndü. İbn-i Sa'd'ın sancağı altındaki Sâlih bin Mısrî'yi öldürdü. Mufaddal bin Merahim denilen bir alçağın vuruşu ile şehit oldu."
Bundan sonra Akil oğlu Abdurrahman, Abdullah oğlu Muhammed, Avfoğlu Muhammed, Avfoğlu Avn da şehadet şerbetini içtiler.
Hz. Kâsım bin hasan'ın şehadeti
Hz. Kâsım, İmam Hasan (a.s.)'ın henüz buluğa erişmemiş oğlu idi. Kerbela günü henüz 13 yaşlarında idi. Tasua gecesinde, İmam (a.s.) herkesten biat alıp, kendisini savunma noktasında emin olduğunda, "Biliniz ki, hepimiz öleceğiz" demişti.
O esnada toplantıda bir çocukta bulunuyordu. Bu çocuk kendi kendisine kuşku içerisindeydi. Acaba bu ölüm haberi kendini de kapsıyor muydu?
"Amcacığım acaba yarın öleceklerin içerisinde ben de var mıyım?" diye sordu.
Yazdıklarına göre İmam Hüseyin burada biraz durakladı. İmam Hasan (a.s.)'ın oğlu olan bu çocuğa cevap vermedi.
Ona şöyle buyurdu: "Ey kardeşimin oğlu, sen önce benim sorduğum soruya cevap ver, sonra ben senin soruna cevap vereyim. Önce söyle bakalım. Sana göre ölmek nasıl bir şeydir?"
Şöyle cevap verdi: "Amcacığım, baldan daha tatlıdır. Eğer benim yarın şehit olacağım haberini verirsen, bu benim için bir müjde olur."
İmam (a.s.) şöyle buyurdu: "Evet kardeşimin oğlu. Çok büyük bir acıya yakalandıktan ve bir belaya müptela olduktan sonra şehit olacaksın."
Kâsım şöyle dedi: "Önüme böyle bir hadisenin çıkmasından dolayı Allah'a şükürler olsun."
"… Ebu Abdullah meydana gitmesi için ona izin vermek istiyor, "gitmek istiyorsan git" demek istiyordu fakat ona söz ile izin vermedi. Sadece birden bire ellerini açtı ve "Kardeş oğlu seninle vedalaşmak istiyorum" dedi.
Kâsım kollarını Ebu Abdullah'ın boynuna doladı…"
Ömer b. Sa'd'ın ordusunda bulunan Birravi şöyle söylüyor:
"Bir çocuğun ata bindiğini gördük. Miğfer yerine kafasına sarık koymuştu. Ayaklarında da savaş çizmesi yoktu, yalnızca ayakkabı vardı. Ayakkabısının birinin de bağı çözülmüştü. Bunun sol ayağı olduğunu hâlâ unutmuyorum.
Şöyle tâbir ediliyor: Çocuk adeta ay parçası gibiydi."
Ve yine aynı râvi şöyle diyor: "Kâsım meydana doğru geldiğinde, hâlâ gözünden yaşlar akıyordu."
İmam Hüseyin (a.s.) Kâsım'ın kanlar içindeki küçük bedeninin yanına geldiğinde şöyle buyurdu: "Seni öldüren kavim Allah'ın rahmetinden uzak olsun. Kıyamet gününde senin hakkında onların hasmı, ceddin Resulüllah (s.a.v.) ve baban Emirü'l-Mü'minin'dir.
Allaha and olsun ki, amcanı çağırdığında sana cevap verememesi veya cevap verip de artık bunun bir faydasının olmaması ona çok çetindir.
Allah'a and olsun ki, bu ses, öyle bir kimsenin sesidir ki, kavminden zulümle öldürülenleri çok, yardımcılarıysa azdır."
Kâsım son anlarını yaşarken, acısının fazlalığından dolayı ayaklarıyla yeri dövüyordu." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hüseyin eserinden)
Kerbela toprağı ashabın kanları ile sulanmıştı. Sıra yavaş yavaş İmam Hüseyin (a.s.)'a geliyordu ki, Ehl-i Beyt'inden Ali Ekber öne atıldı ve savaş meydanına girmek için izin istedi.
Ali Ekber, İmam Hüseyin (a.s.)'ın Ehl-i Beyt'inden ilk şehit olan kişidir. Kerbela sırasında 18 veya 27 yaşında olduğuna dâir rivayetler vardır.
Bu katliamda, İmam Hüseyin (a.s.)'ın küçük oğlu Ali Zeynelâbidin ve yeğenleri Ömer ile Hasan dışında Ehl-i Beyt'inden de kurtulan olmamıştır.
Ali Ekber'in savaş meydanında gösterdiği kahramanlıkları râvilerce aktarılmıştır. Humeyd b. Müslim, Kerbela'da olayları aktaran bir râvidir, şöyle anlatıyor:
"Bir kişinin yanındaydım. Ali Ekber hamle edip de herkes onun önünden kaçınca, o yanımdaki kişi çok rahatsız oldu. Kendisi de güçlü biriydi. Şöyle dedi: "And olsun ki, şu genç eğer benim yakınımdan geçerse, bunun acısını babasının kalbine yerleştireceğim."
Ben ona, "Senin işin yok mu? Bırak nasıl olsa sonunda onu biri öldürecektir" dedim.
"Hayır" dedi.
Ali Ekber, gelip bu kişinin yakınından geçince bu kişi onu gafil avladı, güçlü bir mızrak ile ona öyle bir darbe indirdi ki, artık Ali Ekber'in atı üzerinde durmaya gücü kalmadığından kollarını atın boynuna saldı ve şöyle feryat etti: "Babacığım şimdi artık ceddimi görüyorum ve O'nun elindeki suyu içeceğim…"
"18 yaşında olan Ali bin Hüseyin (a.s.), Aşura günü Peygamber ailesinin hepsinden daha önce şehadet meydanına ayakbastı. Babası ile vedalaşarak çadırlardan hareket etmek istediğinde, İmam Hüseyin (a.s.) onun güzel boynuna ve şekline şefkatle bakıp yüzünü göğe doğru tutarak şöyle dedi:
"Allah'ım! Sen bu kavmin aleyhine şahid ol, şimdi bu insanlar arasında yaradılış, ahlak, huy ve konuşma açısından senin Peygamberine en fazla benzeyen bir genç onlara doğru hareket ediyor.
Biz Peygamberin (s.a.v.) simasını görmeyi arzu ettiğimizde ona (Ali Ekber) bakıyorduk.
Allah'ım! Onları yeryüzünün bereketlerinden mahrum kıl, onları tefrikaya düçâr et ve onları ihtilaflı yollara düşür, yöneticilerini onlardan hiçbir zaman razı etme. Çünkü onlar bizi yardım etmek vaadi ile davet edip, sonra bizi öldürmek için üzerimize saldırdılar."
İmam (a.s.) daha sonra şu ayeti okudu: "Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini âlemler üzerine seçti; onlar birbirlerinden bir zürriyettir. Allah işiten ve bilendir."
Hz. Ali Ekber, çadırdan ayrılıp, savaş meydanına gitmek istediğinde, İmam Hüseyin Ömer b.Sa'd'a hitap ederek şöyle konuştu: "Ey Sa'd'ın oğlu! Allah senin neslini kurutsun! Çünkü sen benim bu oğlumdan olacak neslimi kurutuyorsun."
"Ne olmuş sana, benim neslimi kestiğin gibi Allah da senin neslini kessin. Benim Resulüllah (s.a.v.) ile olan akrabalık ilişkimi gözetleyip hürmetimi korumadın. Allah, yatağında boğazlayacak bir kimseyi sana musallat kılsın."
"Susuzluk Ali Ekber'i şiddetle etkilemesine rağmen yine de düşman ordusuna çok ağır darbeler indirerek onlardan 120 kişiyi aşkın insanı cehenneme vâsıl etti ve çadırlara geri döndü.
Daha sonra tekrar düşman ordusuna saldırıp, onlardan ağır bir yara alarak toprağın üzerine düştü ve o esnada yüksek bir sesle: "Babacığım, şimdi ceddim Resulüllah (s.a.v.)'in cennet kadehiyle bana verdiği suyu doya doya içtim, artık bundan böyle hiçbir zaman susamayacağım." dedi.
At onu düşman askerlerinin arasına götürdü. Onlar da kılıçları ile onu parça parça ettiler."
İmam Hüseyin (a.s.), Ali Ekber'in başına gelip şöyle buyurdu: "Ey yavrum, Allah seni öldüren bu zâlim kavmi öldürsün, Allah'ın ve Resulüllah (s.a.v.)'in hürmetini ortadan kaldırmaya ne kadar da cüret ettiler. Artık senden sonra dünyaya yazıklar olsun."
Müslim bin Akil'in oğlu abdullah'ın şehadeti
"Ehl-i Beyt'ten Abdullah b. Müslim b. Akil ortaya çıkmak için izin istedi. "Ey risalet göz bebeğinin nuru! Mübarek izninle cennet bahçelerinde yol alıyorum. Selamını Müslim'e iletmek hazırlığındayım. Himmetini esirgeme" diye ricada bulundu. O da ona müsaade etti.
Abdullah meydana indi. Karşı taraftan Sa'd oğlu Ömer askerinin başkanına, "Ey mubarizler!
Ey döğüşçüler! Düşünerek hareket edin. Bu topluluk Hâşimoğulları'ndandır. Eğer atları açlık ve susuzluktan zaaf eseri göstermeseydi ve çocuklarının sızlanmalarından ıstıraba düşmeselerdi, onların her bir kişisi ile sizin gibi yüz kişi başa çıkamazdı."
Bu sözlerden sonra Yezid'in askerlerinin ileri gelenlerinden Kırane oğlu Kuddame'ye döndü, "Ey Kuddame! Sen zamanımızın en yiğit kimsesisin. Bu Hâşimoğlu pehlivanının karşısına çık! Şerrini üstümüzden at" dedi.
Bahtsız Kuddame saadet sahibi Abdullah'a karşı çıktı. Abdullah susuzluktan yorgun düşünce ve bir köşeye çekilip mızrağı elinden bırakınca o haram yemiş adam Abdullah'a bir süngü savurdu.
Abdullah hemen onun süngüsünü elinden aldı. Bir vuruşta onu öldürdü. Kendi atını koluna bağlayıp, yeniden savaş yerine döndü. İbn-i Sa'd'ın sancağı altındaki Sâlih bin Mısrî'yi öldürdü. Mufaddal bin Merahim denilen bir alçağın vuruşu ile şehit oldu."
Bundan sonra Akil oğlu Abdurrahman, Abdullah oğlu Muhammed, Avfoğlu Muhammed, Avfoğlu Avn da şehadet şerbetini içtiler.
Hz. Kâsım bin hasan'ın şehadeti
Hz. Kâsım, İmam Hasan (a.s.)'ın henüz buluğa erişmemiş oğlu idi. Kerbela günü henüz 13 yaşlarında idi. Tasua gecesinde, İmam (a.s.) herkesten biat alıp, kendisini savunma noktasında emin olduğunda, "Biliniz ki, hepimiz öleceğiz" demişti.
O esnada toplantıda bir çocukta bulunuyordu. Bu çocuk kendi kendisine kuşku içerisindeydi. Acaba bu ölüm haberi kendini de kapsıyor muydu?
"Amcacığım acaba yarın öleceklerin içerisinde ben de var mıyım?" diye sordu.
Yazdıklarına göre İmam Hüseyin burada biraz durakladı. İmam Hasan (a.s.)'ın oğlu olan bu çocuğa cevap vermedi.
Ona şöyle buyurdu: "Ey kardeşimin oğlu, sen önce benim sorduğum soruya cevap ver, sonra ben senin soruna cevap vereyim. Önce söyle bakalım. Sana göre ölmek nasıl bir şeydir?"
Şöyle cevap verdi: "Amcacığım, baldan daha tatlıdır. Eğer benim yarın şehit olacağım haberini verirsen, bu benim için bir müjde olur."
İmam (a.s.) şöyle buyurdu: "Evet kardeşimin oğlu. Çok büyük bir acıya yakalandıktan ve bir belaya müptela olduktan sonra şehit olacaksın."
Kâsım şöyle dedi: "Önüme böyle bir hadisenin çıkmasından dolayı Allah'a şükürler olsun."
"… Ebu Abdullah meydana gitmesi için ona izin vermek istiyor, "gitmek istiyorsan git" demek istiyordu fakat ona söz ile izin vermedi. Sadece birden bire ellerini açtı ve "Kardeş oğlu seninle vedalaşmak istiyorum" dedi.
Kâsım kollarını Ebu Abdullah'ın boynuna doladı…"
Ömer b. Sa'd'ın ordusunda bulunan Birravi şöyle söylüyor:
"Bir çocuğun ata bindiğini gördük. Miğfer yerine kafasına sarık koymuştu. Ayaklarında da savaş çizmesi yoktu, yalnızca ayakkabı vardı. Ayakkabısının birinin de bağı çözülmüştü. Bunun sol ayağı olduğunu hâlâ unutmuyorum.
Şöyle tâbir ediliyor: Çocuk adeta ay parçası gibiydi."
Ve yine aynı râvi şöyle diyor: "Kâsım meydana doğru geldiğinde, hâlâ gözünden yaşlar akıyordu."
İmam Hüseyin (a.s.) Kâsım'ın kanlar içindeki küçük bedeninin yanına geldiğinde şöyle buyurdu: "Seni öldüren kavim Allah'ın rahmetinden uzak olsun. Kıyamet gününde senin hakkında onların hasmı, ceddin Resulüllah (s.a.v.) ve baban Emirü'l-Mü'minin'dir.
Allaha and olsun ki, amcanı çağırdığında sana cevap verememesi veya cevap verip de artık bunun bir faydasının olmaması ona çok çetindir.
Allah'a and olsun ki, bu ses, öyle bir kimsenin sesidir ki, kavminden zulümle öldürülenleri çok, yardımcılarıysa azdır."
Kâsım son anlarını yaşarken, acısının fazlalığından dolayı ayaklarıyla yeri dövüyordu." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hüseyin eserinden)