Siyasilerimiz tereciye tere satma kabilinden açıklamalara devam ediyorlar.
Başbakan Erdoğan Fransızlara, Fransız değerlerine dönme tavsiyesinde bulunurken, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da AB ülkelerine Maastricht kriterlerini uygulamaya davet etti.
Tabiri caizse, Avrupalılar bizimkiler kadar kendi değerlerine ve kriterlerine inanmıyorlar.
Dünkü yazımızda Fransız senatosunun soykırım kararını almasının en büyük nedeninin Fransız değerleri olduğunu detaylı bir şekilde izah etmiştik, dilerseniz bugün Babacan’ın açıklamalarına yer verelim.
Öncelikle bu kriterlerle ilgili açıklama yapan tek kişi Babacan değil, Cumhurbaşkanı Gül de Dubai’de yaptığı bir konuşmada, “Maastricht kriterlerini en iyi uygulayan ülkelerden biriyiz” açıklaması yapmıştı.
Dünya Ekonomik Forumuna katılan Babacan ise ‘’Avro Bölgesi’ndeki ülkeler Maastricht kriterlerini uygulasaydı, bugün borç sorunu olmazdı’’ dedi.
Bizler de doğal olarak “Kelin ilacı olsaydı başına sürerdi” atasözünden ilham alarak, “Maastricht kriterleri ilaç olsaydı, AB ülkeleri kel kalmazdı” demek durumunda kalıyoruz.
Bugün AB’nin ve ABD’nin içine düştüğü ekonomik krizin asıl nedeni, bugüne kadar belirledikleri bilumum kriterleri uygulamalarıdır. Uygulamayıp da bize tavsiye ettikleri ise bizi daha iyi hale getirmek için değil, kolay lokma haline getirmek içindir.
Onlar yaşadıkları realiteden yola çıkarak, içinde bulundukları durumu çıkmaz olarak görüyorlar ve bugüne kadar sahip oldukları Kapitalist ve benzeri bakış açılarıyla çözüme ulaşamayacaklarını biliyorlar. Bizler ise borç batağına saplanmışız, kendimize ait hiçbir değerimiz kalmamış ama dolduruşa gelip kendimizi iyi zannediyoruz.
Her tarafı kanser olmuş bir hastanın kendini en sağlıklı insan zannetmesi gibi…
Hastalığını fark edip de çırpınan mı daha zavallıdır, hala fark edemeyip de battığı halde sağa sola akıl veren mi?
Davos’taki konuşmasında Babacan, ülkelerin sosyal refahlarının, kendi üretimleri sonucunda artıyorsa bunun sorun olmadığını, buna karşın kendileri bir şey üretmeden sadece borç üzerinden sosyal refahlarını artırmasının problem olduğunu kaydetti.
Borçlanma üzerinden sosyal refah artışıyla ilgili gelirinin üzerinde harcama yapan ailelerin durumunu örnek gösteren Babacan, ‘’Nasıl bir ailenin harcamalarında gelir ve giderin dengeli olması lazımsa ülkeler için de durum aynı’’ diye konuştu.
Doğru, üretmek, sosyal refahı çalışarak artırmak, borçlanarak rahatlamaya çalışmamak, gelir gider dengesini sağlamak bunlar gerçekten olması gerekenler, peki bunların Türkiye ile alakası ne?
Babacan’ın ve hükümetinin yönettiği Türkiye’de ekonominin her tarafında alarm zilleri çalıyor. 2011 yılının cari açığı 75 milyar dolar civarında, cari açığın en önemli sebebi olan dış ticaret açığı ise tüm zamanların rekorunu kırdı, 106 milyar dolar…
Yaptığımız ihracatın tamamı, sadece hammadde ithalatını bile karşılayamıyor. 241 milyar dolar ithalata karşılık sadece 135 milyar dolar ihracat yapılabilmiş.
Cari açık borçlanarak kapatılmaya çalışılıyor, batılı finans şirketlerin el avuç açılıyor. Lütfedip de para gönderirlerse ekonomi iyi, kafaları bozulup da 2001 yılında olduğu gibi değirmenin suyunu keserlerse her şey allak bullak oluyor.
Babacan’ın da içinde bulunduğu ekonomi yönetiminin yönettiği ekonomimizin hali bu…
Bugün kriz yaşayan AB ülkelerinden çok daha felaket bir halimiz var ama bu halde bile kalkıp içinde bulunduğumuz halin güzelliğini(!) anlatabiliyor, tavsiyelerde bulunabiliyoruz.
Başbakan Erdoğan Fransızlara, Fransız değerlerine dönme tavsiyesinde bulunurken, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da AB ülkelerine Maastricht kriterlerini uygulamaya davet etti.
Tabiri caizse, Avrupalılar bizimkiler kadar kendi değerlerine ve kriterlerine inanmıyorlar.
Dünkü yazımızda Fransız senatosunun soykırım kararını almasının en büyük nedeninin Fransız değerleri olduğunu detaylı bir şekilde izah etmiştik, dilerseniz bugün Babacan’ın açıklamalarına yer verelim.
Öncelikle bu kriterlerle ilgili açıklama yapan tek kişi Babacan değil, Cumhurbaşkanı Gül de Dubai’de yaptığı bir konuşmada, “Maastricht kriterlerini en iyi uygulayan ülkelerden biriyiz” açıklaması yapmıştı.
Dünya Ekonomik Forumuna katılan Babacan ise ‘’Avro Bölgesi’ndeki ülkeler Maastricht kriterlerini uygulasaydı, bugün borç sorunu olmazdı’’ dedi.
Bizler de doğal olarak “Kelin ilacı olsaydı başına sürerdi” atasözünden ilham alarak, “Maastricht kriterleri ilaç olsaydı, AB ülkeleri kel kalmazdı” demek durumunda kalıyoruz.
Bugün AB’nin ve ABD’nin içine düştüğü ekonomik krizin asıl nedeni, bugüne kadar belirledikleri bilumum kriterleri uygulamalarıdır. Uygulamayıp da bize tavsiye ettikleri ise bizi daha iyi hale getirmek için değil, kolay lokma haline getirmek içindir.
Onlar yaşadıkları realiteden yola çıkarak, içinde bulundukları durumu çıkmaz olarak görüyorlar ve bugüne kadar sahip oldukları Kapitalist ve benzeri bakış açılarıyla çözüme ulaşamayacaklarını biliyorlar. Bizler ise borç batağına saplanmışız, kendimize ait hiçbir değerimiz kalmamış ama dolduruşa gelip kendimizi iyi zannediyoruz.
Her tarafı kanser olmuş bir hastanın kendini en sağlıklı insan zannetmesi gibi…
Hastalığını fark edip de çırpınan mı daha zavallıdır, hala fark edemeyip de battığı halde sağa sola akıl veren mi?
Davos’taki konuşmasında Babacan, ülkelerin sosyal refahlarının, kendi üretimleri sonucunda artıyorsa bunun sorun olmadığını, buna karşın kendileri bir şey üretmeden sadece borç üzerinden sosyal refahlarını artırmasının problem olduğunu kaydetti.
Borçlanma üzerinden sosyal refah artışıyla ilgili gelirinin üzerinde harcama yapan ailelerin durumunu örnek gösteren Babacan, ‘’Nasıl bir ailenin harcamalarında gelir ve giderin dengeli olması lazımsa ülkeler için de durum aynı’’ diye konuştu.
Doğru, üretmek, sosyal refahı çalışarak artırmak, borçlanarak rahatlamaya çalışmamak, gelir gider dengesini sağlamak bunlar gerçekten olması gerekenler, peki bunların Türkiye ile alakası ne?
Babacan’ın ve hükümetinin yönettiği Türkiye’de ekonominin her tarafında alarm zilleri çalıyor. 2011 yılının cari açığı 75 milyar dolar civarında, cari açığın en önemli sebebi olan dış ticaret açığı ise tüm zamanların rekorunu kırdı, 106 milyar dolar…
Yaptığımız ihracatın tamamı, sadece hammadde ithalatını bile karşılayamıyor. 241 milyar dolar ithalata karşılık sadece 135 milyar dolar ihracat yapılabilmiş.
Cari açık borçlanarak kapatılmaya çalışılıyor, batılı finans şirketlerin el avuç açılıyor. Lütfedip de para gönderirlerse ekonomi iyi, kafaları bozulup da 2001 yılında olduğu gibi değirmenin suyunu keserlerse her şey allak bullak oluyor.
Babacan’ın da içinde bulunduğu ekonomi yönetiminin yönettiği ekonomimizin hali bu…
Bugün kriz yaşayan AB ülkelerinden çok daha felaket bir halimiz var ama bu halde bile kalkıp içinde bulunduğumuz halin güzelliğini(!) anlatabiliyor, tavsiyelerde bulunabiliyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025