Türkiye, "ABD'nin telkini ve oyalamasıyla" Musul ve Kerkük'teki 3 milyon Türkmenin haklarının 'çiğnenmesini' engelleyemedi. Ancak herşey bitmiş değil... Derhal harekete geçilirse, durum 'eski hale iade' edilebilir
İngiltere'de yayınlanan Independent gazetesinin Bağdat'ta bulunan Ortadoğu uzmanı "ödüllü" muhabiri Robert Fisk, "Yağmacıların Günüydü" başlıklı dünkü yazısında Amerikan askerlerinin yağmacıları nasıl teşvik ettiğini ve bir Amerikan keskin nişancının nasıl "kafasına" göre Iraklıları katlettiğini şöyle tasvir ediyor: "İşgalci güç olarak Amerika, kontrol ettiği bölgelerde yabancı büyükelçiliklerin, Birleşmiş Milletler bürolarının korunmasından mesuldür, ama dün Amerikan askerleri Alman Büyükelçiliği önünden geçerken, yağmacılar masaları, sandalyeleri ön kapıya taşımaktaydı.
Amerika'nın kurtuluş etiketli ordusu şimdiden işgal ordusuna dönüşmüştü. Yüzlerce Iraklı sivil, otoyoldaki köprüde sıraya girmişti. Sıradaki her adam intihar eylemcisi olmadığını göstermek üzere, diğer sivillerin önünde gömleğini açıp, pantolonunu indiriyordu. Ademiye'de çıkan çatışma ardından Amerikan deniz piyadelerinden bir keskin nişancı, bir sarayın kapısının üstüne oturmuş, dur ihtarına uymayan otomobildeki üç sivili yaraladı, biri de küçük bir kızdı. Sonra silah sesi nereden geliyor diye balkona çıkan bir adamı öldürdü.
Aynı nişancı birkaç dakika sonra da bir başka otomobilin sürücüsünü öldürüp, bir genç bir kadın olan iki yolcuyu yaraladı. Bu arada Dura'da önceki günkü çatışmadan geriye kalan sivil cesetler çürümeye terkedilmişti. Ve bu Bağdat'ın kurtuluşunun daha ikinci günüydü!"
Irak'ta Bağdat başta olmak üzere işgal altındaki bölgeler kaosa sürükleniyor. Basra, Kerkük, Musul gibi büyük kentlerde yağma olayları sürüyor. Yağmacılar, resmi binaların yanı sıra büyükelçilikleri ve Saddam rejiminin üst düzey yetkililerinin evlerini yağmalıyor. Irak askerlerinin terk ettiği Musul kentinde halk Merkez Bankası'nı yağmaladı.
Bir devlet böyle çöktü
Yağma Amerikan işgal kuvvetlerinin 'temel' politikası. Eski rejimi 'aşağılamanın' en temel yolu. Kendine temize çıkarmanın da bir yöntemi. Çünkü yağmalayanlar "Bush'a teşekkür ettiriliyor, Saddam'a lanet okutturuluyor."
Irak halkı için söyleyecek söz bulamıyorum. Gerçek şu ki, bu insanlar ömürleri boyunca hep baskı altında yaşadı. Bağımsız oldukları 1932'den bu yana geçen 71 yıl içinde tam 7 askeri darbe gördüler. Merkezi otorite ile başta Kürtler gibi etnik gruplar ve Şiiler gibi dinsel gruplar arasında çatışmalar eksik olmadı. Saddam'ın 1979'da fiilen dizginleri ele geçirmesiyle, ülke savaşlardan savaşlara sürüklendi. Önce 8 yıl süren anlamsız İran savaşı, ardından Birinci Körfez Savaşı... Bunu takip eden 13 yıllık ambargo. Saddam Irak halkının refah düzeyini yükseltmişti ama savaşlar ve çatışmalar bu ülkenin zenginliklerini alıp götürmüştü. Kanıtlanmış rezerv itibariyle sahip olduğu 120 milyar varil petrol ve tarım imkanlarıyla Ortadoğu'nun en zengin olabilecek bu ülkesi, Baas yönetiminin "akıl almaz" politikaları altında hem fakirleşmiş hem de "ulus bilincinden" uzak bir topluluğa dönüşmüştü.
Bağdat'taki tablo hangi sözcüklerle ifade edilebilir... Kundaklama, anarşi, korku, nefret, histeri, yağma, intikam, şüphe...
Bir devlet ortadan kaldırılınca, "kim kime, dum duma" manzarası ortaya çıkar. Buna kaos ya da anarşi denir. İşgal kuvvetleri Irak'a bunu getirdi. Yüzyıllar boyunca oluşturulmuş "evraklar" bir günde tarumar edildi. Aslında yokolan Irak halkının mirasıydı. Yağmalanan da o... Bilgisayarlara binbir emekle yüklenmiş dosyaların bir virüsle yokedilmesi gibi, yüzyıllar boyunca oluşturulmuş "devlet hafızası" bir günde ortadan kaldırılıyordu.
Kürtlerin niyeti çok açık
Dün sabah Barzani'nin peşmergelerinin Irak birliklerinin çekilmesinin ardından Musul'a girmesi, önceki gün Kerkük'te olduğu gibi doğrudan tapu ve nüfus dairelerine yönelmesi, 'bölgedeki arazi ve nüfus yapısının" değiştirilmesine yönelik korkunç bir girişimdi. Bu girişim son derece bilinçliydi ve beklenen bir şeydi. Ancak Kuzey Irak'a müdahaleyi Washington'un arzusuna göre yönlendiren Türkiye, bu oldu bitti karşısında 'adeta küçük dilini' yuttu ve Ankara'nın eli ayağına dolaştı. Kürtler, Saddam'ın taktiğini uyguladılar. Saddam da bölgenin Türkmenler lehine olan nüfus yapısını değiştirmek için çok çaba sarfetmişti. Yarın Musul ve Kerkük'e giren Kürtler, Türkmenlere ait arazileri ele geçirse, Türkiye ne yapabilecek? Yapabileceği çok şey var... Bunlardan biri derhal nüfus sayımı yapılmasıdır. İkincisi 'tapu kayıtlarının' Kerkük ve Musul sakinlerinin beyanlarına göre, şahitler eşliğinde' yeniden oluşturulmasıdır. Bugüne kadar "cılız" politikalar izleyen Türkiye'nin bundan sonra aktif politika takip etmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, Musul ve Kerkük'ün Barzani ve Talabani'nin eline geçmesiyle, Türkiye'nin güvenliği büyük tehdit altına girer. Petrol ile zenginleşebilecek Kürt gruplar, Batılı ülkelerin de dayatmasıyla elde ettikleri gelirin bir bölümünü silaha yatıracak ve Türkiye, Suriye ve İran aleyhine genişleme eğilimine girecektir. Kürt grupların gözünün "Fırat ve Dicle" havzalarında olduğunu bir kez daha ifade etmenin bilmem gereği var mı? Barzani ve Talabani, böylece hem su ve hem de petrol zengini bir ülke kurmayı hayal ediyorlar.
Türkiye bugüne kadar gelişmeler karşısında 'puslu ve cesaretten yoksun" politikalar izledi. Artık cesur olmanın zamanı. Çünkü Türkiye'nin bütünlüğü ve geleceği, Irak'ın alacağı yapıyla doğrudan orantılı....
İngiltere'de yayınlanan Independent gazetesinin Bağdat'ta bulunan Ortadoğu uzmanı "ödüllü" muhabiri Robert Fisk, "Yağmacıların Günüydü" başlıklı dünkü yazısında Amerikan askerlerinin yağmacıları nasıl teşvik ettiğini ve bir Amerikan keskin nişancının nasıl "kafasına" göre Iraklıları katlettiğini şöyle tasvir ediyor: "İşgalci güç olarak Amerika, kontrol ettiği bölgelerde yabancı büyükelçiliklerin, Birleşmiş Milletler bürolarının korunmasından mesuldür, ama dün Amerikan askerleri Alman Büyükelçiliği önünden geçerken, yağmacılar masaları, sandalyeleri ön kapıya taşımaktaydı.
Amerika'nın kurtuluş etiketli ordusu şimdiden işgal ordusuna dönüşmüştü. Yüzlerce Iraklı sivil, otoyoldaki köprüde sıraya girmişti. Sıradaki her adam intihar eylemcisi olmadığını göstermek üzere, diğer sivillerin önünde gömleğini açıp, pantolonunu indiriyordu. Ademiye'de çıkan çatışma ardından Amerikan deniz piyadelerinden bir keskin nişancı, bir sarayın kapısının üstüne oturmuş, dur ihtarına uymayan otomobildeki üç sivili yaraladı, biri de küçük bir kızdı. Sonra silah sesi nereden geliyor diye balkona çıkan bir adamı öldürdü.
Aynı nişancı birkaç dakika sonra da bir başka otomobilin sürücüsünü öldürüp, bir genç bir kadın olan iki yolcuyu yaraladı. Bu arada Dura'da önceki günkü çatışmadan geriye kalan sivil cesetler çürümeye terkedilmişti. Ve bu Bağdat'ın kurtuluşunun daha ikinci günüydü!"
Irak'ta Bağdat başta olmak üzere işgal altındaki bölgeler kaosa sürükleniyor. Basra, Kerkük, Musul gibi büyük kentlerde yağma olayları sürüyor. Yağmacılar, resmi binaların yanı sıra büyükelçilikleri ve Saddam rejiminin üst düzey yetkililerinin evlerini yağmalıyor. Irak askerlerinin terk ettiği Musul kentinde halk Merkez Bankası'nı yağmaladı.
Bir devlet böyle çöktü
Yağma Amerikan işgal kuvvetlerinin 'temel' politikası. Eski rejimi 'aşağılamanın' en temel yolu. Kendine temize çıkarmanın da bir yöntemi. Çünkü yağmalayanlar "Bush'a teşekkür ettiriliyor, Saddam'a lanet okutturuluyor."
Irak halkı için söyleyecek söz bulamıyorum. Gerçek şu ki, bu insanlar ömürleri boyunca hep baskı altında yaşadı. Bağımsız oldukları 1932'den bu yana geçen 71 yıl içinde tam 7 askeri darbe gördüler. Merkezi otorite ile başta Kürtler gibi etnik gruplar ve Şiiler gibi dinsel gruplar arasında çatışmalar eksik olmadı. Saddam'ın 1979'da fiilen dizginleri ele geçirmesiyle, ülke savaşlardan savaşlara sürüklendi. Önce 8 yıl süren anlamsız İran savaşı, ardından Birinci Körfez Savaşı... Bunu takip eden 13 yıllık ambargo. Saddam Irak halkının refah düzeyini yükseltmişti ama savaşlar ve çatışmalar bu ülkenin zenginliklerini alıp götürmüştü. Kanıtlanmış rezerv itibariyle sahip olduğu 120 milyar varil petrol ve tarım imkanlarıyla Ortadoğu'nun en zengin olabilecek bu ülkesi, Baas yönetiminin "akıl almaz" politikaları altında hem fakirleşmiş hem de "ulus bilincinden" uzak bir topluluğa dönüşmüştü.
Bağdat'taki tablo hangi sözcüklerle ifade edilebilir... Kundaklama, anarşi, korku, nefret, histeri, yağma, intikam, şüphe...
Bir devlet ortadan kaldırılınca, "kim kime, dum duma" manzarası ortaya çıkar. Buna kaos ya da anarşi denir. İşgal kuvvetleri Irak'a bunu getirdi. Yüzyıllar boyunca oluşturulmuş "evraklar" bir günde tarumar edildi. Aslında yokolan Irak halkının mirasıydı. Yağmalanan da o... Bilgisayarlara binbir emekle yüklenmiş dosyaların bir virüsle yokedilmesi gibi, yüzyıllar boyunca oluşturulmuş "devlet hafızası" bir günde ortadan kaldırılıyordu.
Kürtlerin niyeti çok açık
Dün sabah Barzani'nin peşmergelerinin Irak birliklerinin çekilmesinin ardından Musul'a girmesi, önceki gün Kerkük'te olduğu gibi doğrudan tapu ve nüfus dairelerine yönelmesi, 'bölgedeki arazi ve nüfus yapısının" değiştirilmesine yönelik korkunç bir girişimdi. Bu girişim son derece bilinçliydi ve beklenen bir şeydi. Ancak Kuzey Irak'a müdahaleyi Washington'un arzusuna göre yönlendiren Türkiye, bu oldu bitti karşısında 'adeta küçük dilini' yuttu ve Ankara'nın eli ayağına dolaştı. Kürtler, Saddam'ın taktiğini uyguladılar. Saddam da bölgenin Türkmenler lehine olan nüfus yapısını değiştirmek için çok çaba sarfetmişti. Yarın Musul ve Kerkük'e giren Kürtler, Türkmenlere ait arazileri ele geçirse, Türkiye ne yapabilecek? Yapabileceği çok şey var... Bunlardan biri derhal nüfus sayımı yapılmasıdır. İkincisi 'tapu kayıtlarının' Kerkük ve Musul sakinlerinin beyanlarına göre, şahitler eşliğinde' yeniden oluşturulmasıdır. Bugüne kadar "cılız" politikalar izleyen Türkiye'nin bundan sonra aktif politika takip etmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, Musul ve Kerkük'ün Barzani ve Talabani'nin eline geçmesiyle, Türkiye'nin güvenliği büyük tehdit altına girer. Petrol ile zenginleşebilecek Kürt gruplar, Batılı ülkelerin de dayatmasıyla elde ettikleri gelirin bir bölümünü silaha yatıracak ve Türkiye, Suriye ve İran aleyhine genişleme eğilimine girecektir. Kürt grupların gözünün "Fırat ve Dicle" havzalarında olduğunu bir kez daha ifade etmenin bilmem gereği var mı? Barzani ve Talabani, böylece hem su ve hem de petrol zengini bir ülke kurmayı hayal ediyorlar.
Türkiye bugüne kadar gelişmeler karşısında 'puslu ve cesaretten yoksun" politikalar izledi. Artık cesur olmanın zamanı. Çünkü Türkiye'nin bütünlüğü ve geleceği, Irak'ın alacağı yapıyla doğrudan orantılı....
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.