Sadece Karadeniz uşağı mı? Erzurum dadaşı, Elazığ gakkoşu, Güneydoğu'nun kekesi, İç Anadolu'nun gardaşı da Amerikan uşağı olmayacak. Bu söylem, Başbakan Erdoğan'ın ifade ettiği gibi bir ayrımcılık kesinlikle değildir. Aksine Türkiye'de birilerinin ısrarla dayatmaya çalıştığı "mozaik edebiyatı"na inat, Türkiye'nin tüm bölgelerinin buluştuğu ortak noktaya, ortak iradeye ve ortak milli-manevi birliğe vurgu yapan bir söylemdir. Türkiye tüm unsurlarıyla bağımsızlığına sahip çıkar ve Amerikan uşaklığını reddeder. Bunu herkes böyle bilsin.
Ama Başbakan Erdoğan öyle düşünmüyor ve şöyle diyor: "Bunu nasıl böyle bir ayrıma tabi tutuyorsun? Karadeniz uşağı ile Güneydoğu uşağını ayıracak mısın? İşte kırmızı çizgi burası. Ayıramazsın.''
Sayın Erdoğan Türkiye'nin kırmızı çizgilerini o kadar pembeleştirdi ki, yeni yeni kırmızı çizgiler icat etmeye başlamış. Baktı ki, Kuzey Irak, Kürdistan, Kerkük, Kıbrıs, Güneydoğu ve Ege'de kırmızı çizgiler buharlaştı, o zaman Karadeniz uşağı, Güneydoğu uşağı tanımlamalarını kırmızı çizgi ilan edelim gitsin diye düşündü herhalde.
Trabzon'da "Karadeniz uşağı Amerikan uşağı olmayacak" sloganıyla protesto edilen Erdoğan gerçekten büyük bir şok yaşadı. Çünkü bugüne kadar kendisiyle bu kadar samimi ve doğrudan bir iletişim kurulmamıştı. Çevresindeki insanların pohpohlaması, "Amerika'dan başka seçeneğimiz yok" telkinleri Erdoğan'ın bilinçaltında oldukça fazla bir yer kaplıyordu. Erdoğan Amerikan topraklarına ayak basar basmaz kendisini "özgürlükler diyarının(!)" karşı konulamaz büyüsüne kaptırıp, Türkiye ile ilgili şikayetlerini sıralıyordu: Efendim benim ülkemde başörtüsüne özgürlük yok, benim ülkemde üniversiteye girişte adalet yok? vesair vesair?
Aslında Trabzon'da Erdoğan'a yönelik olarak yapılan bu protesto yeni değil. Daha önce de benzer sloganlarla Erdoğan protesto edildi. Fakat bu kez Erdoğan'ın bu protestolar karşısında verdiği tepkiler gündeme damgasını vurdu. Erdoğan'ın tepkisi şöyle oldu:
30 yıl önce, 40 yıl önce bu ülkede üniversite koridorlarında birbirine kurşun sıkanlar bugün omuz omuza çalışıyorlar. İş ortaklığı yapıyorlar. Diyorlar ki (Karadeniz uşağıyım). Bunu nasıl böyle bir ayrıma tabi tutuyorsun? Karadeniz uşağı ile Güneydoğu uşağını ayıracak mısın? İşte kırmızı çizgi burası. Ayıramazsın. Türkiye'de iktidara gelen aşırı sol ve aşırı sağ iktidarlar Amerika Birleşik Devletleri ile olumlu çalıştılar. Şimdi kurusıkı atıyorlar. Samimi olmak lazım."
Evvela şunu söyleyelim Başbakan Erdoğan ayrımcılıktan yakınırken, en büyük ayrımcılığı kendisi yapıyor ve bugün sol ve sağ grupların Türkiye'nin satılmasına karşı ortak hareket etmesini eleştiriyor. Doğrudur, bu gruplar 30 yıl önce üniversite koridorlarında birbirlerine satır sallamış olabilirler ama bugün gelinen noktada Türkiye'nin bağımsızlığı için, Amerikan uşağı olmaması için ortak tepki veremezler mi? Sayın Erdoğan bu durumdan neden rahatsız oluyor? Belki de Erdoğan'ın tavizkar icraatlarının tek olumlu tarafı, bu grupları dahi bir araya getirmektir.
Ayrıca Başbakan Erdoğan, verdiği bu tepkide Amerikan uşaklığını şiddetle reddetmek yerine, geçmiş dönemlerdeki hükümetlerin de Amerika ile çalıştıklarını ifade etmeyi tercih ediyor.
Evet sayın Başbakan ifade ettiğiniz gibi "samimi olmak lazım". Türkiye'nin bugün Amerika'nın kuyruğuna, IMF'nin kesesine, AB'nin iki dudağı arasına mahkum olması acaba kimin suçu?
Bu soruya samimi bir şekilde cevap verip, Türkiye'nin dört bir köşesinden yükselen "Amerikan uşağı olmayacağız" haykırışına kulak vermek gerekiyor.
Ama Başbakan Erdoğan öyle düşünmüyor ve şöyle diyor: "Bunu nasıl böyle bir ayrıma tabi tutuyorsun? Karadeniz uşağı ile Güneydoğu uşağını ayıracak mısın? İşte kırmızı çizgi burası. Ayıramazsın.''
Sayın Erdoğan Türkiye'nin kırmızı çizgilerini o kadar pembeleştirdi ki, yeni yeni kırmızı çizgiler icat etmeye başlamış. Baktı ki, Kuzey Irak, Kürdistan, Kerkük, Kıbrıs, Güneydoğu ve Ege'de kırmızı çizgiler buharlaştı, o zaman Karadeniz uşağı, Güneydoğu uşağı tanımlamalarını kırmızı çizgi ilan edelim gitsin diye düşündü herhalde.
Trabzon'da "Karadeniz uşağı Amerikan uşağı olmayacak" sloganıyla protesto edilen Erdoğan gerçekten büyük bir şok yaşadı. Çünkü bugüne kadar kendisiyle bu kadar samimi ve doğrudan bir iletişim kurulmamıştı. Çevresindeki insanların pohpohlaması, "Amerika'dan başka seçeneğimiz yok" telkinleri Erdoğan'ın bilinçaltında oldukça fazla bir yer kaplıyordu. Erdoğan Amerikan topraklarına ayak basar basmaz kendisini "özgürlükler diyarının(!)" karşı konulamaz büyüsüne kaptırıp, Türkiye ile ilgili şikayetlerini sıralıyordu: Efendim benim ülkemde başörtüsüne özgürlük yok, benim ülkemde üniversiteye girişte adalet yok? vesair vesair?
Aslında Trabzon'da Erdoğan'a yönelik olarak yapılan bu protesto yeni değil. Daha önce de benzer sloganlarla Erdoğan protesto edildi. Fakat bu kez Erdoğan'ın bu protestolar karşısında verdiği tepkiler gündeme damgasını vurdu. Erdoğan'ın tepkisi şöyle oldu:
30 yıl önce, 40 yıl önce bu ülkede üniversite koridorlarında birbirine kurşun sıkanlar bugün omuz omuza çalışıyorlar. İş ortaklığı yapıyorlar. Diyorlar ki (Karadeniz uşağıyım). Bunu nasıl böyle bir ayrıma tabi tutuyorsun? Karadeniz uşağı ile Güneydoğu uşağını ayıracak mısın? İşte kırmızı çizgi burası. Ayıramazsın. Türkiye'de iktidara gelen aşırı sol ve aşırı sağ iktidarlar Amerika Birleşik Devletleri ile olumlu çalıştılar. Şimdi kurusıkı atıyorlar. Samimi olmak lazım."
Evvela şunu söyleyelim Başbakan Erdoğan ayrımcılıktan yakınırken, en büyük ayrımcılığı kendisi yapıyor ve bugün sol ve sağ grupların Türkiye'nin satılmasına karşı ortak hareket etmesini eleştiriyor. Doğrudur, bu gruplar 30 yıl önce üniversite koridorlarında birbirlerine satır sallamış olabilirler ama bugün gelinen noktada Türkiye'nin bağımsızlığı için, Amerikan uşağı olmaması için ortak tepki veremezler mi? Sayın Erdoğan bu durumdan neden rahatsız oluyor? Belki de Erdoğan'ın tavizkar icraatlarının tek olumlu tarafı, bu grupları dahi bir araya getirmektir.
Ayrıca Başbakan Erdoğan, verdiği bu tepkide Amerikan uşaklığını şiddetle reddetmek yerine, geçmiş dönemlerdeki hükümetlerin de Amerika ile çalıştıklarını ifade etmeyi tercih ediyor.
Evet sayın Başbakan ifade ettiğiniz gibi "samimi olmak lazım". Türkiye'nin bugün Amerika'nın kuyruğuna, IMF'nin kesesine, AB'nin iki dudağı arasına mahkum olması acaba kimin suçu?
Bu soruya samimi bir şekilde cevap verip, Türkiye'nin dört bir köşesinden yükselen "Amerikan uşağı olmayacağız" haykırışına kulak vermek gerekiyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012