Salgın bir acının, sanıldığı kadar acıtmadığı bir dönemde ahir zaman fitnesinin ortasından başlayarak gerçekleşen azametli bir normalleşmeyi yaşıyoruz.Acı bir eşik gerektiğinden mi az acıtıyor yoksa duygularımızı mı kaybediyoruz?Kaybettiklerimize artık kayıp gözüyle bakmadığımız bu pencereden mahalleye nara atarcasına yazarken, yazmamak da bir seçim olabilirdi. Seçme özgürlüğünün dayanılmaz mutluluğuyla kalemden kaçmak da düşünülebilirdi elbette. O zaman bu dayanılmaz hafiflik için terk ettiğim aklımın ve gönlümün kaydığı mecrada batan güneşin altında kalmayı seçmiş olacağımı gördüm.Bir yandan sellerden beter bir hezeyanla yok oluşumuzu seyrederek mütareke dönemlerinin hükümet yanlısı hain kalemleri olamayacağım gibi, sessiz bir köşede yardım isteyen dilenciler gibi olmak da adıma yakışmazdı doğrusu. Bir müddet sonra geldikleri gibi giderler diyen bakışı beklemenin de ancak o bakışların baktığı ufukta yer almakla mümkün olacağını anlamış oldum.Ziyadesiyle yiyelim, içelim kam alalım şu fani dünyadan neme lazım bu kalem işleri diyen dostların gözlerinin ucuyla baktıkları gazetemizde ne kadar az söz görürlerse o kadar mutlu olduklarına şahit olmak içimi acıttı doğrusu. Kalemin mecburi akışında her damla mürekkep ile sarılmak ihtiyacı bu gazeteye bir vuslat haline dönüştü sizin anlayacağınız.Aziz zerzevat ki onlar bilirler kendilerini, en çürümüş kokuşmuş halleriyle. Öyle duraksamak filan yok inanın. Ne de milletin şu normalleşmesi hiç mi hiç ırgalamıyor beni. Bir gece vakti inecek azaba karşılık korkularım da yok. Sevmek ise karşılıksız? Bu sıfatın muhkem tuttuğu tek cephenin evlatlarından biri olarak fazla gelen mutluluğunuzu ne yazık ki yarıda keserek devam ediyoruz yollara. Tövbelerin geri dönmediği o tek kapıya sığınarak ve koskocaman bir şemsiyenin altında batmayan güneşin çocukları gibi şen. Vallahi biz hiç yorulmadık. Vallahi biz hiç bıkmadık. Vallahi bir an geri durmak öyle sizin sıfatlarınızla ölçülemeyecek kadar uzak bu gazetenin derin kokulu sayfalarına.Prof. Dr. Haydar Baş Beyefendi'den gördüğümüz o dik duruşu da anlamanızı beklemiyorum o da ayrı bir konu. Konular neden hep gelip gelip sizin yamuk duruşunuzda kilitleniyor bir de siz düşünün bakalım. Amma vermeyince demiş ya Mahmut o hikayeden de öteye sizin akılsızlığınız. Gönlünüzün demirlendiği yerde demir tutan kalplerinizin doğruyu görebileceğine inanmak ise bir cahil cesareti olsa gerek.Bundan sonra belki daha detay vererek gireceğiz bu zerzevat mahalline. Canı yanmayanlar bir yana can yakanları salıvermek satırlara bizim işimiz. Alırsanız alırsınız. Yok almazsınız orası size kalmış. Dedim ya şu normalleşme süreci küreselleşmeden beter bir hastalık. Allah, bizleri gönülleri hastalanmışlardan etmesin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- RESUL BALCI: Karlar düşerken / 22.02.2025
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012