Kâbe’de insanlar eşit kılınmıştır
Onlara karşılık dedi ki: “Allah-u Teâlâ’nın, bu kutsal yerde herkesi eşit bildiğini ve Kur’an-ı Kerim’de, ‘Mescidu’l-Haram’ı (Kâbe’yi), yerli olsun, dışarıdan gelmiş olsun, onu eşit insanlar için kıldık’ diye buyurmuş olduğunu bilmiyor musunuz?”
26.11.2024 11:37:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Bir seferinde Hârun Reşid, Kâbe'nin ziyaretine gitti. Tavaf zamanı, halifenin yalnız tavaf etmesi için halkın aradan çıkmasını istediler.
Hârun tavaf etmek isterken, bir Arap da gelip onunla tavaf etmeye başladı. Adamın bu ameli halifenin onuruna dokundu, kızarak, "Bu adamı buradan uzaklaştırın" diye emretti.
Memurlar adama, "Halife tavafını bitirene kadar biraz sabret" dediler.
Arap adam onların dediğine karşılık dedi ki: "Allah-u Teâlâ'nın, bu kutsal yerde herkesi eşit bildiğini ve Kur'an-ı Kerim'de, 'Mescidu'l-Haram'ı (Kâbe'yi), yerli olsun, dışarıdan gelmiş olsun, onu eşit insanlar için kıldık' diye buyurmuş olduğunu bilmiyor musunuz?"
Hârun bu sözü Arap'tan duyunca kendi muhafızına, "Onunla bir işin olmasın, onu kendi hâline bırak" diye emretti.
Sonra Hacerü'l-Esved'i istilâm etmek (ona el sürmek) için ona doğru yöneldi. Arap kişi, ondan önce davranarak Harun'dan önce istilâm etti.
Daha sonra Hârun, namaz kılmak için Makam-ı İbrahim'e geldi. Yine Arap kişi Hârun'dan önce oraya yetişti ve namaz kılmakla meşgul oldu.
Hârun namazını bitirir bitirmez, o adamı ihzar etmelerini emretti. Adam Hârun'un bu emrini duyunca şöyle dedi: "Benim halifeyle bir işim yoktur, eğer halifenin benimle bir işi varsa, onun kendisi benim yanıma gelsin."
Hârun istemediği hâlde o adamın karşısına gelip ona selâm verdi. Hârun, "Burada oturmama izin verir misin?" dedi.
Arap kişi, "Burası benim mülküm değildir, biz burada eşitiz, istediğiniz takdirde oturabilirsiniz" dedi.
Hârun, Arap kişinin bu şekilde konuşmasından rahatsız olarak ona, "Senden dinî bir mesele sormak istiyorum, doğru cevap vermediğin takdirde sana eziyet edeceğim" dedi.
Arap kişi, "Senin niyetin bilmediğin bir meseleyi öğrenmek mi, yoksa bu yolla bana eziyet etmek mi istiyorsun?" dedi.
Harun, "Elbette öğrenmek içindir" diye yanıt verdi.
Arap kişi, "Çok iyi! Ama ayağa kalkman ve öğretmeninden bir soru sormak isteyen bir öğrenci gibi benim karşımda oturman gerekir" dedi.
Hârun mecburen onun karşısında kalkıp toprak üstünde oturdu...
Hârun tavaf etmek isterken, bir Arap da gelip onunla tavaf etmeye başladı. Adamın bu ameli halifenin onuruna dokundu, kızarak, "Bu adamı buradan uzaklaştırın" diye emretti.
Memurlar adama, "Halife tavafını bitirene kadar biraz sabret" dediler.
Arap adam onların dediğine karşılık dedi ki: "Allah-u Teâlâ'nın, bu kutsal yerde herkesi eşit bildiğini ve Kur'an-ı Kerim'de, 'Mescidu'l-Haram'ı (Kâbe'yi), yerli olsun, dışarıdan gelmiş olsun, onu eşit insanlar için kıldık' diye buyurmuş olduğunu bilmiyor musunuz?"
Hârun bu sözü Arap'tan duyunca kendi muhafızına, "Onunla bir işin olmasın, onu kendi hâline bırak" diye emretti.
Sonra Hacerü'l-Esved'i istilâm etmek (ona el sürmek) için ona doğru yöneldi. Arap kişi, ondan önce davranarak Harun'dan önce istilâm etti.
Daha sonra Hârun, namaz kılmak için Makam-ı İbrahim'e geldi. Yine Arap kişi Hârun'dan önce oraya yetişti ve namaz kılmakla meşgul oldu.
Hârun namazını bitirir bitirmez, o adamı ihzar etmelerini emretti. Adam Hârun'un bu emrini duyunca şöyle dedi: "Benim halifeyle bir işim yoktur, eğer halifenin benimle bir işi varsa, onun kendisi benim yanıma gelsin."
Hârun istemediği hâlde o adamın karşısına gelip ona selâm verdi. Hârun, "Burada oturmama izin verir misin?" dedi.
Arap kişi, "Burası benim mülküm değildir, biz burada eşitiz, istediğiniz takdirde oturabilirsiniz" dedi.
Hârun, Arap kişinin bu şekilde konuşmasından rahatsız olarak ona, "Senden dinî bir mesele sormak istiyorum, doğru cevap vermediğin takdirde sana eziyet edeceğim" dedi.
Arap kişi, "Senin niyetin bilmediğin bir meseleyi öğrenmek mi, yoksa bu yolla bana eziyet etmek mi istiyorsun?" dedi.
Harun, "Elbette öğrenmek içindir" diye yanıt verdi.
Arap kişi, "Çok iyi! Ama ayağa kalkman ve öğretmeninden bir soru sormak isteyen bir öğrenci gibi benim karşımda oturman gerekir" dedi.
Hârun mecburen onun karşısında kalkıp toprak üstünde oturdu...