‘İyiliği emret, kötülüğü yaptırma’
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “İyiliği emret, kötülüğü yaptırma. Gördün ki, ortalığı; şahsî arzusuna uyan, hevâî isteklerine kapılan sardı ve yalnız dünya tercih ediliyor, o zaman kendini kurtarmaya bak. Avamı bırak. Peşinizden bir fitne geliyor. O, gece karanlığı gibi her yanı saracak”
04.07.2023 21:00:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





İmam Gazali Hazretleri, emr-i maruf, nehy-i münker konusunda şöyle buyurdu:
Emr-i maruf, nehy-i münker; iyiliği yaptırmak, kötülüğü yaptırmamak, anlamına gelen iki dinî cümledir. Her ikisini de dinin esas kaidelerinden bil.
Peygamberlerin gelişindeki gayenin gerçeğe ulaşması bunlara bağlıdır. Bunun gerekli olduğuna şu ayet-i kerime işaret eder: "Sizden bir cemaat, hayra çağırsın; iyiliği emretsin, kötülükten alıkoysun." (Âl-i îmran, 104).
Bir rivayette Hz. Ebû Bekir'den şöyle anlatılır:
Bir hutbe irad etti ve şöyle dedi: "Ey nâs, siz, 'Ey iman edenler, size nefsiniz gerek; hidayeti bulduktan sonra, dalâlet çukurunda olanlar size zarar veremez' (Maide, 105) ayet-i kerimesini okur, tefsirini yanlış yaparsınız. Peygamberden (s.a.v.) şöyle duydum: Hangi topluluk olursa olsun, kötülük işledikleri zaman, içlerinde o hataları yok etmeye gücü yeten bulunur da yapmazsa, o hatalar sebebi ile inecek belâ, umumi olur ve hepsini yakar."
Yukarıda zikri geçen ayetin tefsirini Ebu Sa'lebe Haşenî, Hz. Peygamber'den istedi; şu cevabı aldı: "Ey Ebû Sa'lebe, iyiliği emret. Kötülüğü yaptırma. Gördün ki, ortalığı; şahsî arzusuna uyan, hevâî isteklerine kapılan sardı ve yalnız dünya tercih ediliyor, herkes görüşüne hayran; o zaman kendini kurtarmaya bak. Avamı bırak. Peşinizden bir fitne geliyor. O, gece karanlığı gibi her yanı saracak. O zaman; şimdi sizin yaptığınız gibi, sünnetimin birini işleyen, sizin elli misli ecrinizi alır."
Emr-i maruf nehy-i münker, dört esas üzerinde toplanır:
Muhtesib: Yasak işleri önleyecek kimse, bir nevi zabıta.
Muhtesebün aleyh: Yasak işten alıkonacak kimse.
Muhtesebün fih: Yasak olduğu için yaptırılmayan şey.
İhtisab: Yasak işlerden alıkoymanın şekli, usulü.
Biraz açıklayalım:
Yasak işlerden alabilecek kimse, zabıta; başta Müslüman olmalıdır. Ayrıca her bakımdan mükellef olması da şarttır. Bu işi yapanın devlet memuru olması şart değildir. Halktan biri de yapabilir. Ülkenin büyüğü tarafından tayin ve izin de, keza şart değildir. Bu bapta yapılacak iş, iman ve İslam esası dâhilinde olmalı. Çünkü iyiliği yaptırmak, kötülüğü yasak kılmak İslam dini için bir yardımdır.
Bu görevi yapanın bir âdil kimse olması ve olmaması üzerinde ihtilâf vardır. Bazı zatlar, "Yapamayacağınızı niçin söylediniz" (Saf, 2), "Kendinizi unutuyor; nâsa iyilik emri mi veriyorsunuz" (Bakara, 44) ayet-i kerimelerini içtihatlarına delil bilerek şart koştu. Sonra, bu hususta, dâvalarına inandırıcı hadis-i şerif ve haber de buldular.
Bazı zatlar da şart koşmadı. Gerçek de bu olmalı. Çoğu imamlar bu yolu tuttu. Peygamberlerin bile zellesinde ihtilâf var; nerede kaldı, avam halkın tam masumiyeti ve adaleti... (bu bahis devam edecek...)
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Emr-i maruf, nehy-i münker; iyiliği yaptırmak, kötülüğü yaptırmamak, anlamına gelen iki dinî cümledir. Her ikisini de dinin esas kaidelerinden bil.
Peygamberlerin gelişindeki gayenin gerçeğe ulaşması bunlara bağlıdır. Bunun gerekli olduğuna şu ayet-i kerime işaret eder: "Sizden bir cemaat, hayra çağırsın; iyiliği emretsin, kötülükten alıkoysun." (Âl-i îmran, 104).
Bir rivayette Hz. Ebû Bekir'den şöyle anlatılır:
Bir hutbe irad etti ve şöyle dedi: "Ey nâs, siz, 'Ey iman edenler, size nefsiniz gerek; hidayeti bulduktan sonra, dalâlet çukurunda olanlar size zarar veremez' (Maide, 105) ayet-i kerimesini okur, tefsirini yanlış yaparsınız. Peygamberden (s.a.v.) şöyle duydum: Hangi topluluk olursa olsun, kötülük işledikleri zaman, içlerinde o hataları yok etmeye gücü yeten bulunur da yapmazsa, o hatalar sebebi ile inecek belâ, umumi olur ve hepsini yakar."
Yukarıda zikri geçen ayetin tefsirini Ebu Sa'lebe Haşenî, Hz. Peygamber'den istedi; şu cevabı aldı: "Ey Ebû Sa'lebe, iyiliği emret. Kötülüğü yaptırma. Gördün ki, ortalığı; şahsî arzusuna uyan, hevâî isteklerine kapılan sardı ve yalnız dünya tercih ediliyor, herkes görüşüne hayran; o zaman kendini kurtarmaya bak. Avamı bırak. Peşinizden bir fitne geliyor. O, gece karanlığı gibi her yanı saracak. O zaman; şimdi sizin yaptığınız gibi, sünnetimin birini işleyen, sizin elli misli ecrinizi alır."
Emr-i maruf nehy-i münker, dört esas üzerinde toplanır:
Muhtesib: Yasak işleri önleyecek kimse, bir nevi zabıta.
Muhtesebün aleyh: Yasak işten alıkonacak kimse.
Muhtesebün fih: Yasak olduğu için yaptırılmayan şey.
İhtisab: Yasak işlerden alıkoymanın şekli, usulü.
Biraz açıklayalım:
Yasak işlerden alabilecek kimse, zabıta; başta Müslüman olmalıdır. Ayrıca her bakımdan mükellef olması da şarttır. Bu işi yapanın devlet memuru olması şart değildir. Halktan biri de yapabilir. Ülkenin büyüğü tarafından tayin ve izin de, keza şart değildir. Bu bapta yapılacak iş, iman ve İslam esası dâhilinde olmalı. Çünkü iyiliği yaptırmak, kötülüğü yasak kılmak İslam dini için bir yardımdır.
Bu görevi yapanın bir âdil kimse olması ve olmaması üzerinde ihtilâf vardır. Bazı zatlar, "Yapamayacağınızı niçin söylediniz" (Saf, 2), "Kendinizi unutuyor; nâsa iyilik emri mi veriyorsunuz" (Bakara, 44) ayet-i kerimelerini içtihatlarına delil bilerek şart koştu. Sonra, bu hususta, dâvalarına inandırıcı hadis-i şerif ve haber de buldular.
Bazı zatlar da şart koşmadı. Gerçek de bu olmalı. Çoğu imamlar bu yolu tuttu. Peygamberlerin bile zellesinde ihtilâf var; nerede kaldı, avam halkın tam masumiyeti ve adaleti... (bu bahis devam edecek...)
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.