Hayatımızın hiç bir anı yok ki, ibadet olmasın. Bir Müslüman'ın zaten aldığı nefesten verdiği nefese kadar, her anı ibadat-u taat ile geçer. İbadet, işte bu ilahî emir ve nehiylerdir. Bu emir ve nehiylere kulun incelikle, hassasiyetle uymasına da itaat diyoruz. Nasıl bir itaat? Kalbî bir itaat. O'ndan korkması, adeta utanması, bir başka ifade ile takva hâlini gönlünde yaşamasına itaat denir. Kısaca, ibadeti yaparken, bir kulun bu inceliğe uyarak o yolda devam etmesine; "itaat", evamir-i ilahiyi/Allah'ın emirlerini yerine getirmesine de; "ibadet" diyoruz.Burada asıl incelik, biz, "inandık" derken bir iddiada bulunuyoruz. "İnandım" demek aslında çok ciddi bir iddiadır. "Allah vardır. Ahiret vardır. Melekleri vardır. Peygamberleri vardır. Kitapları vardır. Hayır ve şer Allah'tandır." Bütün bunları söylerken bizim bir iddiamız olmuş oluyor. İşte bu iddianın ispatı da ibadetimiz olmuş oluyor. Siz şimdi herhangi bir iddiayı ortaya sunarken, iddia ederken, sizden delil istemezler mi? Veya bir davada hakimin huzuruna çıksanız iddia ettiğiniz hususu ispat etmeniz sizin vazifeniz değil mi? Bu ne ise, "ben inanıyorum" demek de, işte böyle bir iddiadır ve onun ispatı da ibadetle mümkündür. O halde ibadat-u taati olmayan insanın imanını ispat etmesi zor belki de imkansızdır. Yanlış anlamayın! Ben ibadet yapmayana "dinsiz" demiyorum. Şunu demek istiyorum: İbadetimiz yoksa o zaman inancımızı ne ile ispat edeceğiz?! "İnandım" diyen insanın kalbinde bir hakikat var. O hakikatin tezahür ettiği unsurlar, insanın organlarıdır. Bu organlarda biz bu kalbi davranışlarımızı şekillere, fiillere döndüremezsek o zaman bizim iddiamız kuru bir iddia olmaktan öteye geçemez. Onun için, İmam-ı Azam'a sormuşlar; "Namaz kılmayan kafir olur mu?" "Hayır!" demiş ve enteresan bir cevap vermiş: "Namaz kılmayan kafir olmaz. Ancak namazı da kafirler kılmaz".
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.