NÜBÜVVET VE VELÂYET YOLLARI
İnsan, İslâm ile güzel olur; İslâm ise insan için vardır. Bu meyanda İslâm ve insan, birbirinden ayrılmaz bir bütünün parçalarıdır. İnsan ile buluşamayan İslâm, varlığının hedefini bulamadığı gibi; İslâm ile tanışamayan insan da yaratılışının hikmet ve izzetini elde edemez. Bu sebeple beşer, İslâm ile eşref-i mahlukat olur, insan olur, kul olur. İslâm da böylece insan ile hayat bulur; insanlara kavuştuğu nispette hayata hakim olur. Dolayısıyla İslâm, insan ile adeta müşahhas hale gelir ve de insan "müşahhas örnek" olma şerefini taşır. Bu bakımdan tarihi boyunca iman ve insan dâvâası tezinin en önemli unsurlarından biri de "müşahhas örnek" gerçeğidir. Hak ve hakikatın yaşanmasında, tebliğ ve takdim edilmesinde örnek ve rehber insanın önemi hayatîdir. Zira bir dâvâ, onu temsil eden, taşıyan, bayraklaştıran ve tebliğ eden kişilerin kudreti ve kemâli nispetinde yükselir, devam eder, hedefine varır. Bu meyanda başta Hakk ve hakikatlerin mümessili olan müminler olarak insanımızın başına gelen felâketlerin temel sebeplerinden biri kâmil ve örnek insanlardan mahrum oluştur. İlk insan ve aynı zamanda ilk peygamber olan Hz. Adem'in (as) şahsında, kâmil ve örnek insanın zaruretini, fıtrî ve hayatî önemi haiz olduğunu görmek mümkündür. Bu manada kâmil ve rehber insanların zarurî oluşunun en yüce delili, sayıları yüzbinlere varan peygamberlerin varlığı ve insanlığa gönderilmesidir. Özellikle de nurundan her bir varlığın nasiptar olduğu Hz. Muhammed (sav), yaratılış sebebi ve âlemlere rahmettir. Nitekim ayet-i kerime "(Ey Muhammed) Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik" hitabıyla, Peygamber Efendimiz'in (sav) varlık sahnesindeki konumuna işaret etmektedir. Aynı zamanda O, fahr-i âlem'dir, varlığın yüzakıdır, övünç kaynağıdır.
Prof. Dr. Haydar Baş
İnsan, İslâm ile güzel olur; İslâm ise insan için vardır. Bu meyanda İslâm ve insan, birbirinden ayrılmaz bir bütünün parçalarıdır. İnsan ile buluşamayan İslâm, varlığının hedefini bulamadığı gibi; İslâm ile tanışamayan insan da yaratılışının hikmet ve izzetini elde edemez. Bu sebeple beşer, İslâm ile eşref-i mahlukat olur, insan olur, kul olur. İslâm da böylece insan ile hayat bulur; insanlara kavuştuğu nispette hayata hakim olur. Dolayısıyla İslâm, insan ile adeta müşahhas hale gelir ve de insan "müşahhas örnek" olma şerefini taşır. Bu bakımdan tarihi boyunca iman ve insan dâvâası tezinin en önemli unsurlarından biri de "müşahhas örnek" gerçeğidir. Hak ve hakikatın yaşanmasında, tebliğ ve takdim edilmesinde örnek ve rehber insanın önemi hayatîdir. Zira bir dâvâ, onu temsil eden, taşıyan, bayraklaştıran ve tebliğ eden kişilerin kudreti ve kemâli nispetinde yükselir, devam eder, hedefine varır. Bu meyanda başta Hakk ve hakikatlerin mümessili olan müminler olarak insanımızın başına gelen felâketlerin temel sebeplerinden biri kâmil ve örnek insanlardan mahrum oluştur. İlk insan ve aynı zamanda ilk peygamber olan Hz. Adem'in (as) şahsında, kâmil ve örnek insanın zaruretini, fıtrî ve hayatî önemi haiz olduğunu görmek mümkündür. Bu manada kâmil ve rehber insanların zarurî oluşunun en yüce delili, sayıları yüzbinlere varan peygamberlerin varlığı ve insanlığa gönderilmesidir. Özellikle de nurundan her bir varlığın nasiptar olduğu Hz. Muhammed (sav), yaratılış sebebi ve âlemlere rahmettir. Nitekim ayet-i kerime "(Ey Muhammed) Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik" hitabıyla, Peygamber Efendimiz'in (sav) varlık sahnesindeki konumuna işaret etmektedir. Aynı zamanda O, fahr-i âlem'dir, varlığın yüzakıdır, övünç kaynağıdır.
Prof. Dr. Haydar Baş
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.