İmamoğlu Roma'da gündemi değerlendirdi: Kobani davası, adaylık, normalleşme, özelleştirme...
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 2027 Avrupa Oyunları protokolü için gittiği İtalya'da gazetecilerin gündeme dair sorularını yanıtladı.
17.05.2024 09:27:00
Medyascope
Medyascope





027 Avrupa Olimpiyat Oyunları'nın İstanbul'da yapılması için düzenlenen imza törenine katılmak için Roma'da bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu bir grup gazetecinin sorularını yanıtladı.
Gündeme dair gelişmeleri değerlendiren İmamoğlu, karara bağlanan Kobani davasının siyasi olduğunu söyleyerek "Adı ister Selahattin Demirtaş, ister Ahmet Türk olsun, bu insanları mahkum etmek ülkeye hiçbir şey kazandırmaz" dedi.
"Meselenin özü o iki kişi değil"
Devlet Bahçeli "darbe" cümlesini kullandı. 17-25 Aralık hatırlatması yapıldı ama dosyayı yakından izleyenler eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun ekibiyle yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ekibinin arasında bir kavgadan bahsediyor. Hem Soylu'yu hem de Yerlikaya'yı yakından tanıyan bir isimsiniz. Siz bu olayı nasıl okuyorsunuz?
İmamoğlu: Bu sorunun cevabında söylediğiniz iki isim de yok bence. Ne yazık ki Türkiye'de hukuk, yargı, emniyet bu kavramlar uzun zamandır kurallar ya da kanunlar üzerinden değil de talimatlar üzerinden yönetiliyor. Böyle olunca da belli bir zaman dilimi içerisinde bunun bir kaosa dönüşmemesi mümkün değil. Şunu söyleyeyim: Buna benzer daha çok olay yaşarız biz. Benim beş yıllık dönemimde İçişleri Bakanı'nın müdahil olduğu onlarca olay oldu. Bunların hangisinin mantığı, hangisinin bir kuralı, bir kanuna yaslanan bir çerçevesi vardı ki! Bunu da tartışalım. Bu meselenin özü o iki kişi değildir. Dönem dönem farklı talimatların yönlendirdiği ve ne yazık ki karanlık sahaların oluşturduğu birçok olay vardır. Bu işin tek kurtuluşu ve hepimizin rahat edeceği şey, çok net olarak ülkenin kurallar, kanunlar ve asla çiğnenmeyecek olan birtakım evrensel değerlerle yönetilmektir. Zamanıdır.
"Selahattin Demirtaş'ı, Ahmet Türk'ü mahkum ettirmek bu ülkeye bir şey kazandırmaz"
Kobani davası kararlarına ne diyorsunuz?
İmamoğlu: Bu siyasi bir davanın sonucu. Türkiye'de üzülerek söylüyorum ki birçok siyasi dava var. İnsanlar boşu boşuna yıllarca hapis yatabiliyor. Bir tanesi de benim yaklaşık 15 yıllık canciğer arkadaşım. Tayfun Kahraman Gezi davasından ötürü içeride. Bugün normalleşmeyi konuşuyoruz. Normalleşmenin ilk kuralı adalettir ve adalete uygun hareket etmektir. Bazen adaleti bize unutturan kararların siyasi biçimde verildiği bir ülkede yaşıyoruz.
Ve siyaseti adalete bulaştırmamak gerekir. Ama uzun süredir siyaset, adaletle iç içe geçmiş hatta bazen adaleti ne yazık ki bize unutturan kararların siyasi bir biçimde verildiği bir ülkede yaşıyoruz. Şiddeti özellikle siyasetin gündeminden çıkarmamız lazım. Yasal siyasetin önünü açmamız lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokrasi ve hukuk ilkeleri temeline inşa edilmeli ve gücünü bu ilkelerden almak zorundadır. Bunu sağladığımız zaman bu ülkede huzuru inşa edebiliriz. Bu yönüyle şiddete başvurmadıkça hiç kimsenin cezalandırılmasını asla doğru bulmayız. Hepimiz teröre de, terör örgütlerine de karşıyız ama bugün verilen kararlar siyasi temele oturduğu sürece hiç kimsenin vicdanı rahat edemez. Bu kapsamda tabii ki üzülüyoruz. Bu ülkede özellikle geçmişte çokça siyasi cezalandırmalar yapıldı. Bugün verilen siyasi cezalandırma kararlarının arkasında olduğunu bildiğimiz insanların bile yargılanıp cezalandırıldığı günleri yaşadık. Adı ister Selahattin Demirtaş, ister Ahmet Türk olsun, bu insanları mahkum etmek bu ülkeye hiçbir şey kazandırmaz. Kazandırmayacak da. Eee, Ahmet Türk 1975'lerde Cumhuriyet Halk Partisi'nde siyaset yapıyordu. Siyaseti ve siyasetçiyi ortadan kaldırdığınızda boşluğu dolduran yapılar tam da az önce bahsettiğimiz yapılar. Hiç bilmediğimiz, hiçbir tüzel kişiliği olmayan yapıların gücü üzerinden ülkede racon kesilir hale geliyor ve mağduriyet daha da büyüyor. Tabii ki teröre asla fırsat vermeyiz. Türkiye de öyle kolay bölünecek bir ülke asla değil. Ben söylüyorum her zaman. Bunu iddiayla da söylüyorum. Bu ülkenin 86 milyon vatansever vatandaşı var. Ben de şu anda siyasi bir davanın aktörüyüm. Şu anda sadece siyasi yasakla muhatabım ama bir üst mahkemede cezanın arttırılmayacağı kim bilebilir? Bu da arttırılabilir. Bu bir şaka mı? Değil. Bu bir kaygı oluşturmalı mı? Kesinlikle oluşturmalı. Peki ben kaygı duyuyor muyum? Vallahi duymuyorum. Ama ülkede bu kaygıyı duyup bana soran veya ne olacak senin davan diyen on binlerce insan var. Bu bakımdan, Türkiye'nin sağlam bir zemine oturması noktasında bugün verilen kararların bu ülkeye faydası yok zararı var.
Sizin davanızda farklı bir sonuç çıkacağını bekliyor musunuz? Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça?
İmamoğlu: Siyasi açıdan bu anlamsız hamleyi yapabilirler mi? Emin değilim. Çünkü benimle beş yıldır çatışan bir siyasi iktidar var. Ve daha büyük bir farkla seçimi kazandığımız bir şehir var ortada. Hâlâ bunu kendine bir kazanım olarak görür de böyle bir siyasi karar verirse, bu yapıdan akıl olarak da şüphe etmek gerekir. Bu bağlamda ben böyle bir şey beklemiyorum. Ama hani Türkiye'de, 'Bu mümkün değil' diyeceğimiz ama yaşamadığımız da hiçbir şey kalmadı. Pekala olabilir ama bu kesinlikle aklımın ucundan bile geçmiyor. Yani deseniz ki bir akşam, bir gece yatağa başınızı yastığa koyarken sizi tereddütte bırakıp azıcık uykusuz bıraktığı an oldu mu? Vallahi hiç olmadı yani.
Muhalif kesimde normalleşmenin bir tuzak olduğunu düşünenler var…
İmamoğlu: Sayın Genel Başkanımızın, Sayın Cumhurbaşkanı'yla görüşmesini kesinlikle doğru buluyorum. Hiçbir yanlış tarafı yok. Bilakis Türkiye'de bu normalleşme konusunda samimi çabaların demokrasi adına yapıldığının halkımız tarafından değerlendirileceğini de düşünüyorum. Genel Başkanımızın bu ziyaretlerini önemsiyorum ve destekliyorum. Genel Başkanımızın dünkü değerlendirilmesi de ne yazık ki doğru. Bu tür hamlelerden sonra böylesi bir yargılamanın bu şekilde sonuçlanması yadırgayıcı. Ama bu bizi şaşırtan bir şey de değil. Yani 'vay' diyecek durumda değiliz. Bugün yerelde iktidar olan bir partiyle genelde iktidar olan bir partinin bir masada buluşması, tartışması, konuşması kadar da doğru ve makul bir şey yok. Hatta ben bunun zorlanmasından da yanayım. Bir siyasi rezerv koymanın ve masadan uzaklaşmanın hiçbir faydası yok. Her şeye rağmen bu ülkede hiç kimse birbirine düşman değil. Bugün milyonlarca insanın bize oyunun kaydığı, milyonlarca insanın da tepki olarak sandığa gitmeyip iktidara oy vermediği bir ortamdayız. O bakımdan genel başkanımızın ve partimizin bu evrede sabırla, ısrarla, doğru ve pozitif hamleleri yapmasını destekliyorum. Genel Başkanımızın bu tavrını da bu anlamda destekliyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan bir randevu talebiniz oldu mu?
İmamoğlu: Genel Başkanımızın Sayın Cumhurbaşkanı'yla olan randevu talebinden sonra resmi bir ziyaret talebinde henüz bulunmadım. Bulunmayacağım anlamına gelmiyor. Ama önce Genel Başkanımızın bu ziyareti kurumsal olarak da benim için önemliydi. Onu takip ediyorum. Fakat bakanlara mektup yazarak dertlerimi anlattım ve randevu taleplerinde bulundum. Bunun sayısı oldukça fazla. Hemen hemen birçok bakanlıkla İstanbul'umuzun, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin işi var. Bunları takip etmek zorundayım. Mektuplarımı gönderdim. Bazılarına rastladığımda yüzü yüz yüze ifadelerde bulundum.
Cumhurbaşkanı'nın CHP'yi ziyareti söz konusu. Bunu olumlu buluyor musunuz?
İmamoğlu: Tabii ki olumlu buluyorum. Yani ülkenin sonuçta 2023'te seçilmiş Cumhurbaşkanı'nın Cumhuriyet Halk Partisi'ne gelmesinden niçin endişe edelim ki? Bilakis memnun olurum. Bu memnuniyet şöyle bir memnuniyet: Eminim ki Genel Başkanımız da bunu yapacaktır. Duyması gereken ne varsa, yüzleşmesi gereken ne varsa her birisi birebir yüzüne bir ana muhalefet partisi genel başkanı tarafından kendisine söylenecektir.
CHP'nin ekonomik krizi unutturmak isteyen iktidar tarafından oyalandığını, oyuna getirildiğini düşünenler var…
İmamoğlu: Bu bir satranç oyunu değil. Ülkenin çok kritik konuları var. Türkiye'nin ekonomisi milli bir meseledir. Yani bugün ülkemizde eğer faydalı hamleler yapılıyorsa inanınız bunu büyük bir memnuniyetle takip ederim ve bundan mutlu olurum. Çünkü Türkiye'nin ekonomisi iyi olsun, yeter ki doğru hamleler yapılsın. Biz de iyi yapılan hamleler üzerinden yarışımıza devam edelim. Ettirelim. Yani kim batmış bir ülke ister? Türkiye'de aklı başında insanların bu tür konuşmadan, diyalogdan mutlu olduğunu biliyorum zaten. Bu tür diyaloglardan memnun olan o bakanların, Cumhurbaşkanı'nın veya işte yetkililerin, genel müdürlerin çocukları bile bu makul davranışlardan mutlu oluyorlar. Onların bile çocuklarının oyuna talibiz biz. Onların bile oyuna talibiz biz. Bunu da ancak bu şekilde başarabiliriz. Diğer tutum ve tavrıların, davranışların devri geçmiştir. Hatta bu tür başkalaştıran, uzaklaştıran, sürekli kavga eden anlayıştan bugüne kadar hep kazançlı çıkan bugünün iktidarı olmuştur.
İBB'de özelleştirmelerden bahsediliyor. Nedir işin aslı?
İmamoğlu: Bir kere tabii bir bürokratın haddini aşan bir açıklaması olmuş. Ama şunu söylemek lazım: Bir kere İGDAŞ'ın özelleştirilmesiyle ilgili çok geçmişten gelen bir Meclis kararı var. Peki bu halka arz bir özelleştirme anlamına gelir mi? Tam anlamıyla gelmez. Yani halka arz mümkün müdür? Mümkündür. Ama bu konular, bu açıklamayı yapan bürokrat arkadaşımızın gündemi değildir. Bunlar topluma mal olmuş meselelerdir. Bunlar toplumda tartışılır ve o çerçevede ele alınır. Toplumcu, kamucu, anlayışla bunların yol ve yöntemlerin dünyanın finansal zemininde halkçı uygulamaları vardır. Geliştirilebilir. Gündemimizde yok mudur? Hayır, vardır. Ama bu konu daha henüz masamızdaki bir konu değildir.
2028'de ne olacak?
İmamoğlu: Ben hiçbir zaman meselelere kişisel bakmadım. Kurumsal baktım. Burada siyasi parti olarak kurumumuzun iradesi önemlidir. Biz meselelere ilkesel bakarız. Bir de halkın ne dediğine bakarız. 2023 seçimlerinden önce "Bu seçimleri biz kaybedebiliriz ama iktidar kazanamaz" demiştim, öyle oldu. Şimdi bundan sonraki ilk seçimi kaybedecek olan biziz. Kazanacak olan da biziz. 2024'te doğru hamleler yaptık, CHP değişti ama o seçimleri kazandıran millettir. Ama bir sonraki seçimi biz kaybederiz. Top artık bizim ayağımızda. Şimdilik iyi gidiyoruz ama daha başlangıçlardayız. Bu değişim sürecinin aşamaları var. Geniş bir zaman dilimi söz konusu olacak. Sonuçlandı demek asla mümkün değil.
28 Şubat Davası'ndan hüküm giyen ve cezaevinde bulunan Fevzi Türkeri, Yıldırım Türker, Cevat Temel Özkaynak, Erol Özkasnak, Çevik Bir ve Çetin Doğan'ın cezaları Cumhurbaşkanı tarafından sağlık gerekçesiyle kaldırıldı. Kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?
İmamoğlu: "Geç kalınmış bir karar. Bu kararda CHP'nin yürüttüğü müzakerelerin de etkisi olmuştur. Bu isimlerin cezaevinde kalması ne yasaya, ne yargıya, ne vicdana ne adalete sığar. Bu oldu diye mutlu oluyoruz. Gecikmiş bir adalet. Memnunum ama geç kalınmış bir memnuniyet. Yarın Gezi'den mahkum olanlar serbest kalmalı mı? Kalsın."
Kılıçdaroğlu'nun "müzakere değil mücadele" çıkışına ne diyorsunuz?
İmamoğlu: Müzakeresiz mücadele olmaz. Seçimlerde münazara istedik kaçtılar. Müzakere etmeyip ne yapacağız ki? Kavga mı edeceğiz? Bu işleri sabırla yürütmek lazım. Toplumumuzu asla kavga ettirmemeliyiz.
Ali Mahir Başarır'ın sözlerine ne diyorsunuz?
İmamoğlu: Ben Ali Mahir Başarır'ın söyleminden kamuoyunda konuşulduğu şekliyle bir sonuç çıkarmadım. Ali Mahir Bey'in sonuçta genel başkanına isnat edilen bir tarife dönük bir savunma refleksi olarak hissettim. Asla bir yarış ya da parti içindeki kimliklerin birbiri arasındaki bir kıyas olarak, yani zerre kadar hissetmedim. O bakımdan gündemimde bile olmadı yani. Yani bu konu bizim partimizin gündemi bile değil şu anda. Bence genel başkanımızın bile işi değil.
Erken seçim bekler misiniz?
İmamoğlu: Böyle bir gündemimiz de yok. Seçimi toplum ister, halk ister. Parti istemez yani isteyemez. O bakımdan şu anda yeni seçimden çıkmış bir ortamda böyle bir tartışma olduğunu da görmüyorum ayrıca. Ben ne görüyorum? Millet bize müthiş bir kredi açtı. Hem de nasıl bir kredi biliyor musunuz? Sıfır faizle geri ödemesi olan bir kredi değil. Geri ödemeli bir kredi. Ama şöyle diyor, ister batır, ister çıkar. Batırırsan sen batarsın, çıkarırsan milletle beraber sen de çıkarsın. Ben de diyorum ki, şu anda tek mevzumuz var, bu açılan karşılıksız, geri ödemesiz kredinin karşılığını vermek. Tüm motivasyonumla peki üzerime ne sorumluluk alıyorum? Şunun sorumluluğunu alıyorum. Geçtiğimiz beş yılda hizmetimizi onaylayan halkın bunun çok daha üzerinde onay vereceği bir hizmeti sunabilme. İstanbul'da daha başarılı olur. Ne de ihtiyaç var? Toplumun sosyal hizmetlerle desteklenmesi noktasında katkıya ihtiyacı var. Bunu karşılayacağız. Altyapı yatırımı yapacağız. Halkçı, icraatçı bir belediyeciliği en yüksek seviyeye taşıyacağız. Inanın başka hiçbir gündemimiz yok.
Gündeme dair gelişmeleri değerlendiren İmamoğlu, karara bağlanan Kobani davasının siyasi olduğunu söyleyerek "Adı ister Selahattin Demirtaş, ister Ahmet Türk olsun, bu insanları mahkum etmek ülkeye hiçbir şey kazandırmaz" dedi.
"Meselenin özü o iki kişi değil"
Devlet Bahçeli "darbe" cümlesini kullandı. 17-25 Aralık hatırlatması yapıldı ama dosyayı yakından izleyenler eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun ekibiyle yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ekibinin arasında bir kavgadan bahsediyor. Hem Soylu'yu hem de Yerlikaya'yı yakından tanıyan bir isimsiniz. Siz bu olayı nasıl okuyorsunuz?
İmamoğlu: Bu sorunun cevabında söylediğiniz iki isim de yok bence. Ne yazık ki Türkiye'de hukuk, yargı, emniyet bu kavramlar uzun zamandır kurallar ya da kanunlar üzerinden değil de talimatlar üzerinden yönetiliyor. Böyle olunca da belli bir zaman dilimi içerisinde bunun bir kaosa dönüşmemesi mümkün değil. Şunu söyleyeyim: Buna benzer daha çok olay yaşarız biz. Benim beş yıllık dönemimde İçişleri Bakanı'nın müdahil olduğu onlarca olay oldu. Bunların hangisinin mantığı, hangisinin bir kuralı, bir kanuna yaslanan bir çerçevesi vardı ki! Bunu da tartışalım. Bu meselenin özü o iki kişi değildir. Dönem dönem farklı talimatların yönlendirdiği ve ne yazık ki karanlık sahaların oluşturduğu birçok olay vardır. Bu işin tek kurtuluşu ve hepimizin rahat edeceği şey, çok net olarak ülkenin kurallar, kanunlar ve asla çiğnenmeyecek olan birtakım evrensel değerlerle yönetilmektir. Zamanıdır.
"Selahattin Demirtaş'ı, Ahmet Türk'ü mahkum ettirmek bu ülkeye bir şey kazandırmaz"
Kobani davası kararlarına ne diyorsunuz?
İmamoğlu: Bu siyasi bir davanın sonucu. Türkiye'de üzülerek söylüyorum ki birçok siyasi dava var. İnsanlar boşu boşuna yıllarca hapis yatabiliyor. Bir tanesi de benim yaklaşık 15 yıllık canciğer arkadaşım. Tayfun Kahraman Gezi davasından ötürü içeride. Bugün normalleşmeyi konuşuyoruz. Normalleşmenin ilk kuralı adalettir ve adalete uygun hareket etmektir. Bazen adaleti bize unutturan kararların siyasi biçimde verildiği bir ülkede yaşıyoruz.
Ve siyaseti adalete bulaştırmamak gerekir. Ama uzun süredir siyaset, adaletle iç içe geçmiş hatta bazen adaleti ne yazık ki bize unutturan kararların siyasi bir biçimde verildiği bir ülkede yaşıyoruz. Şiddeti özellikle siyasetin gündeminden çıkarmamız lazım. Yasal siyasetin önünü açmamız lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokrasi ve hukuk ilkeleri temeline inşa edilmeli ve gücünü bu ilkelerden almak zorundadır. Bunu sağladığımız zaman bu ülkede huzuru inşa edebiliriz. Bu yönüyle şiddete başvurmadıkça hiç kimsenin cezalandırılmasını asla doğru bulmayız. Hepimiz teröre de, terör örgütlerine de karşıyız ama bugün verilen kararlar siyasi temele oturduğu sürece hiç kimsenin vicdanı rahat edemez. Bu kapsamda tabii ki üzülüyoruz. Bu ülkede özellikle geçmişte çokça siyasi cezalandırmalar yapıldı. Bugün verilen siyasi cezalandırma kararlarının arkasında olduğunu bildiğimiz insanların bile yargılanıp cezalandırıldığı günleri yaşadık. Adı ister Selahattin Demirtaş, ister Ahmet Türk olsun, bu insanları mahkum etmek bu ülkeye hiçbir şey kazandırmaz. Kazandırmayacak da. Eee, Ahmet Türk 1975'lerde Cumhuriyet Halk Partisi'nde siyaset yapıyordu. Siyaseti ve siyasetçiyi ortadan kaldırdığınızda boşluğu dolduran yapılar tam da az önce bahsettiğimiz yapılar. Hiç bilmediğimiz, hiçbir tüzel kişiliği olmayan yapıların gücü üzerinden ülkede racon kesilir hale geliyor ve mağduriyet daha da büyüyor. Tabii ki teröre asla fırsat vermeyiz. Türkiye de öyle kolay bölünecek bir ülke asla değil. Ben söylüyorum her zaman. Bunu iddiayla da söylüyorum. Bu ülkenin 86 milyon vatansever vatandaşı var. Ben de şu anda siyasi bir davanın aktörüyüm. Şu anda sadece siyasi yasakla muhatabım ama bir üst mahkemede cezanın arttırılmayacağı kim bilebilir? Bu da arttırılabilir. Bu bir şaka mı? Değil. Bu bir kaygı oluşturmalı mı? Kesinlikle oluşturmalı. Peki ben kaygı duyuyor muyum? Vallahi duymuyorum. Ama ülkede bu kaygıyı duyup bana soran veya ne olacak senin davan diyen on binlerce insan var. Bu bakımdan, Türkiye'nin sağlam bir zemine oturması noktasında bugün verilen kararların bu ülkeye faydası yok zararı var.
Sizin davanızda farklı bir sonuç çıkacağını bekliyor musunuz? Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça?
İmamoğlu: Siyasi açıdan bu anlamsız hamleyi yapabilirler mi? Emin değilim. Çünkü benimle beş yıldır çatışan bir siyasi iktidar var. Ve daha büyük bir farkla seçimi kazandığımız bir şehir var ortada. Hâlâ bunu kendine bir kazanım olarak görür de böyle bir siyasi karar verirse, bu yapıdan akıl olarak da şüphe etmek gerekir. Bu bağlamda ben böyle bir şey beklemiyorum. Ama hani Türkiye'de, 'Bu mümkün değil' diyeceğimiz ama yaşamadığımız da hiçbir şey kalmadı. Pekala olabilir ama bu kesinlikle aklımın ucundan bile geçmiyor. Yani deseniz ki bir akşam, bir gece yatağa başınızı yastığa koyarken sizi tereddütte bırakıp azıcık uykusuz bıraktığı an oldu mu? Vallahi hiç olmadı yani.
Muhalif kesimde normalleşmenin bir tuzak olduğunu düşünenler var…
İmamoğlu: Sayın Genel Başkanımızın, Sayın Cumhurbaşkanı'yla görüşmesini kesinlikle doğru buluyorum. Hiçbir yanlış tarafı yok. Bilakis Türkiye'de bu normalleşme konusunda samimi çabaların demokrasi adına yapıldığının halkımız tarafından değerlendirileceğini de düşünüyorum. Genel Başkanımızın bu ziyaretlerini önemsiyorum ve destekliyorum. Genel Başkanımızın dünkü değerlendirilmesi de ne yazık ki doğru. Bu tür hamlelerden sonra böylesi bir yargılamanın bu şekilde sonuçlanması yadırgayıcı. Ama bu bizi şaşırtan bir şey de değil. Yani 'vay' diyecek durumda değiliz. Bugün yerelde iktidar olan bir partiyle genelde iktidar olan bir partinin bir masada buluşması, tartışması, konuşması kadar da doğru ve makul bir şey yok. Hatta ben bunun zorlanmasından da yanayım. Bir siyasi rezerv koymanın ve masadan uzaklaşmanın hiçbir faydası yok. Her şeye rağmen bu ülkede hiç kimse birbirine düşman değil. Bugün milyonlarca insanın bize oyunun kaydığı, milyonlarca insanın da tepki olarak sandığa gitmeyip iktidara oy vermediği bir ortamdayız. O bakımdan genel başkanımızın ve partimizin bu evrede sabırla, ısrarla, doğru ve pozitif hamleleri yapmasını destekliyorum. Genel Başkanımızın bu tavrını da bu anlamda destekliyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan bir randevu talebiniz oldu mu?
İmamoğlu: Genel Başkanımızın Sayın Cumhurbaşkanı'yla olan randevu talebinden sonra resmi bir ziyaret talebinde henüz bulunmadım. Bulunmayacağım anlamına gelmiyor. Ama önce Genel Başkanımızın bu ziyareti kurumsal olarak da benim için önemliydi. Onu takip ediyorum. Fakat bakanlara mektup yazarak dertlerimi anlattım ve randevu taleplerinde bulundum. Bunun sayısı oldukça fazla. Hemen hemen birçok bakanlıkla İstanbul'umuzun, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin işi var. Bunları takip etmek zorundayım. Mektuplarımı gönderdim. Bazılarına rastladığımda yüzü yüz yüze ifadelerde bulundum.
Cumhurbaşkanı'nın CHP'yi ziyareti söz konusu. Bunu olumlu buluyor musunuz?
İmamoğlu: Tabii ki olumlu buluyorum. Yani ülkenin sonuçta 2023'te seçilmiş Cumhurbaşkanı'nın Cumhuriyet Halk Partisi'ne gelmesinden niçin endişe edelim ki? Bilakis memnun olurum. Bu memnuniyet şöyle bir memnuniyet: Eminim ki Genel Başkanımız da bunu yapacaktır. Duyması gereken ne varsa, yüzleşmesi gereken ne varsa her birisi birebir yüzüne bir ana muhalefet partisi genel başkanı tarafından kendisine söylenecektir.
CHP'nin ekonomik krizi unutturmak isteyen iktidar tarafından oyalandığını, oyuna getirildiğini düşünenler var…
İmamoğlu: Bu bir satranç oyunu değil. Ülkenin çok kritik konuları var. Türkiye'nin ekonomisi milli bir meseledir. Yani bugün ülkemizde eğer faydalı hamleler yapılıyorsa inanınız bunu büyük bir memnuniyetle takip ederim ve bundan mutlu olurum. Çünkü Türkiye'nin ekonomisi iyi olsun, yeter ki doğru hamleler yapılsın. Biz de iyi yapılan hamleler üzerinden yarışımıza devam edelim. Ettirelim. Yani kim batmış bir ülke ister? Türkiye'de aklı başında insanların bu tür konuşmadan, diyalogdan mutlu olduğunu biliyorum zaten. Bu tür diyaloglardan memnun olan o bakanların, Cumhurbaşkanı'nın veya işte yetkililerin, genel müdürlerin çocukları bile bu makul davranışlardan mutlu oluyorlar. Onların bile çocuklarının oyuna talibiz biz. Onların bile oyuna talibiz biz. Bunu da ancak bu şekilde başarabiliriz. Diğer tutum ve tavrıların, davranışların devri geçmiştir. Hatta bu tür başkalaştıran, uzaklaştıran, sürekli kavga eden anlayıştan bugüne kadar hep kazançlı çıkan bugünün iktidarı olmuştur.
İBB'de özelleştirmelerden bahsediliyor. Nedir işin aslı?
İmamoğlu: Bir kere tabii bir bürokratın haddini aşan bir açıklaması olmuş. Ama şunu söylemek lazım: Bir kere İGDAŞ'ın özelleştirilmesiyle ilgili çok geçmişten gelen bir Meclis kararı var. Peki bu halka arz bir özelleştirme anlamına gelir mi? Tam anlamıyla gelmez. Yani halka arz mümkün müdür? Mümkündür. Ama bu konular, bu açıklamayı yapan bürokrat arkadaşımızın gündemi değildir. Bunlar topluma mal olmuş meselelerdir. Bunlar toplumda tartışılır ve o çerçevede ele alınır. Toplumcu, kamucu, anlayışla bunların yol ve yöntemlerin dünyanın finansal zemininde halkçı uygulamaları vardır. Geliştirilebilir. Gündemimizde yok mudur? Hayır, vardır. Ama bu konu daha henüz masamızdaki bir konu değildir.
2028'de ne olacak?
İmamoğlu: Ben hiçbir zaman meselelere kişisel bakmadım. Kurumsal baktım. Burada siyasi parti olarak kurumumuzun iradesi önemlidir. Biz meselelere ilkesel bakarız. Bir de halkın ne dediğine bakarız. 2023 seçimlerinden önce "Bu seçimleri biz kaybedebiliriz ama iktidar kazanamaz" demiştim, öyle oldu. Şimdi bundan sonraki ilk seçimi kaybedecek olan biziz. Kazanacak olan da biziz. 2024'te doğru hamleler yaptık, CHP değişti ama o seçimleri kazandıran millettir. Ama bir sonraki seçimi biz kaybederiz. Top artık bizim ayağımızda. Şimdilik iyi gidiyoruz ama daha başlangıçlardayız. Bu değişim sürecinin aşamaları var. Geniş bir zaman dilimi söz konusu olacak. Sonuçlandı demek asla mümkün değil.
28 Şubat Davası'ndan hüküm giyen ve cezaevinde bulunan Fevzi Türkeri, Yıldırım Türker, Cevat Temel Özkaynak, Erol Özkasnak, Çevik Bir ve Çetin Doğan'ın cezaları Cumhurbaşkanı tarafından sağlık gerekçesiyle kaldırıldı. Kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?
İmamoğlu: "Geç kalınmış bir karar. Bu kararda CHP'nin yürüttüğü müzakerelerin de etkisi olmuştur. Bu isimlerin cezaevinde kalması ne yasaya, ne yargıya, ne vicdana ne adalete sığar. Bu oldu diye mutlu oluyoruz. Gecikmiş bir adalet. Memnunum ama geç kalınmış bir memnuniyet. Yarın Gezi'den mahkum olanlar serbest kalmalı mı? Kalsın."
Kılıçdaroğlu'nun "müzakere değil mücadele" çıkışına ne diyorsunuz?
İmamoğlu: Müzakeresiz mücadele olmaz. Seçimlerde münazara istedik kaçtılar. Müzakere etmeyip ne yapacağız ki? Kavga mı edeceğiz? Bu işleri sabırla yürütmek lazım. Toplumumuzu asla kavga ettirmemeliyiz.
Ali Mahir Başarır'ın sözlerine ne diyorsunuz?
İmamoğlu: Ben Ali Mahir Başarır'ın söyleminden kamuoyunda konuşulduğu şekliyle bir sonuç çıkarmadım. Ali Mahir Bey'in sonuçta genel başkanına isnat edilen bir tarife dönük bir savunma refleksi olarak hissettim. Asla bir yarış ya da parti içindeki kimliklerin birbiri arasındaki bir kıyas olarak, yani zerre kadar hissetmedim. O bakımdan gündemimde bile olmadı yani. Yani bu konu bizim partimizin gündemi bile değil şu anda. Bence genel başkanımızın bile işi değil.
Erken seçim bekler misiniz?
İmamoğlu: Böyle bir gündemimiz de yok. Seçimi toplum ister, halk ister. Parti istemez yani isteyemez. O bakımdan şu anda yeni seçimden çıkmış bir ortamda böyle bir tartışma olduğunu da görmüyorum ayrıca. Ben ne görüyorum? Millet bize müthiş bir kredi açtı. Hem de nasıl bir kredi biliyor musunuz? Sıfır faizle geri ödemesi olan bir kredi değil. Geri ödemeli bir kredi. Ama şöyle diyor, ister batır, ister çıkar. Batırırsan sen batarsın, çıkarırsan milletle beraber sen de çıkarsın. Ben de diyorum ki, şu anda tek mevzumuz var, bu açılan karşılıksız, geri ödemesiz kredinin karşılığını vermek. Tüm motivasyonumla peki üzerime ne sorumluluk alıyorum? Şunun sorumluluğunu alıyorum. Geçtiğimiz beş yılda hizmetimizi onaylayan halkın bunun çok daha üzerinde onay vereceği bir hizmeti sunabilme. İstanbul'da daha başarılı olur. Ne de ihtiyaç var? Toplumun sosyal hizmetlerle desteklenmesi noktasında katkıya ihtiyacı var. Bunu karşılayacağız. Altyapı yatırımı yapacağız. Halkçı, icraatçı bir belediyeciliği en yüksek seviyeye taşıyacağız. Inanın başka hiçbir gündemimiz yok.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.