İmam Kazım ile Harun Reşit arasında geçen bazı olaylar -2-
Hârun Reşid, hakkında duyduğu kuşkular nedeniyle İmam Kâzım'ı tutuklatmıştı
01.01.2024 18:05:00
Hasan Parlak
Hasan Parlak





Hârun Reşid, hakkında duyduğu kuşkular nedeniyle İmam Kâzım'ı tutuklatmıştı.
Karşısına getirdiklerinde Hârun ona şöyle sordu: "Söyle bakalım, ilk mülhid ve zındık olan kimdir?"
İmam (a.s.), "Gökte ilk mülhid ve zındık olan Şeytan-i lâindir. Allah'ın seçkin kulu olan Hz. Âdem'e karşı kibirlenip şöyle dedi: 'Ben onlardan daha hayırlıyım, beni ateşten halkettin, onu ise balçıktan yarattın.'
Şeytan, Rabb'inin emrinden çıkıp mülhid oldu. Ve onun soyu bu ilhadı, Kıyamet'e kadar birbirlerinden miras aldılar.
Hârun, "Şeytan'ın soyu var mıdır?" deyince, İmam (a.s.), "Evet" dedi.
"Allah'ın şu kelamını duymadın mı: 'O zaman ki Biz meleklere, Âdem'e secde edin dedik. İblis'ten başka hepsi secde etti; o cin taifesindendi ve Rabb'inin emrinden çıktı. Beni bırakıp da onu ve soyunu, dost mu ediniyorsunuz?
Hâlbuki onlar, size düşmandır; Allah'ı bırakıp Şeytan'ı dost edinmek, zâlimler için ne de kötü bir muameledir.
Ne göklerle yerin yaradılışına tanık ettik onları ve ne de kendilerinin yaradılışına; insanları doğru yoldan saptıranları da yardımcı edinmem.'
Onlar, Hz. Âdem'in soyunu, yaldızlı saçma sözleri ve yalanları ile saptırıyorlar. (Bununla birlikte) Allah'ın birliğine de şehâdet ediyorlar.
Nitekim Allah-u Teâlâ, onlar hakkında şöyle buyurmuştur: 'Eğer onlardan, gökleri ve yeri kim yarattı, diye soracak olsan elbette Allah diyecekler. De ki; bütün hamdlar Allah'a mahsustur fakat onların çoğu bilmezler.'
Yani, onların cevabı, telkin, adet ve dilde söylemekten başka bir şey değildir. İlmî olmayan bir kimse şehâdet etse de yine şek, hased ve inat içindedir.
Bunun için Araplar şöyle diyorlar: 'Bir şeye cahil olan ona karşı düşman olur. Bir şeyi aczinden terk eden de onu ayıplar ve onu inkâr eder.' Bu onun cahilliğinden kaynaklanır."
Hârun, "Babalarının hakkı hürmetine, işlerimizin akışı hakkında kapsamlı ve kısa sözler buyurunuz" dedi.
İmam (a.s.), "Olur" buyurdu. Kağıt, kalem getirdiler şöyle yazdı:
"Bismillahirrahmanirrahim...
Dinlerin bütün meseleleri dört kısımdır:
1- İhtilafı olmayan ve ümmetin de zaiûietinde icmâ ettiği ve kendisine ihtiyaç duyduğu meseleleri,
2- İttifak edilmiş hadiseleri ki, her şüphenin sunulması gereken mercii ve her hadisenin hükmü ondan çıkarılıp ve bu ise bütün ümmetin ittifak ettiği hususlardandı,
3- Şek ve inkâr edilmesi mümkün meseleleri ki bunların yolu, ehlinden izah istemektedir. Bu çeşit meselelerde görüşünü izah etmek isteyen, te'vil ve tefsirine ittifak edilmiş. Allah'ın Kitabı'ndan veya hiçbiri ihtilafı olmayan sünnetten delil getirmelidir."
Harun, İmam Mûsâ b. Ca'fei'i öldürmeye karar verince, Fadl b. Rebi'i çağırdı ve dedi ki:
"Sana bir işim düştü. Onu yapmanı istiyorum. Buna karşılık sana yüz bin dirhem veririm."
Fadl hemen secdeye kapandı ve şöyle dedi: "Bu bir emir mi, yoksa bir istek mi?"
Halife, "İstekti" dedi. Fadl sonra dedi ki: "Şimdi senin evine yüz bin dirhemi götürmelerini emrettim. Bana Mûsâ b. Ca'fei'in kafasını getirmeni istiyorum."
Fadl: "İmam'ın evine gittim ve orada Mûsâ b. Ca'fei'i gördüm. Namaz kılıyordu. Namazı bitinceye kadar bekledim. Bana döndü ve tebessüm etti.
Şöyle dedi:'Neden geldiğini biliyorum. Bana mühlet ver, iki rekât namazı kılayım.'
Ona mühlet verdim. Kalktı, abdest aldı. Bütün erkânını eksiksiz yerine getirdi. Sonra iki rekât namaz kıldı. Namazı rükû ve secdelerini en iyi şekilde yerine getirmek sûretiyle tamamladı.
Aynı takva duyarlılıkla namaz sonrası dualarını okudu. Birden ortadan kayboldu, yerinde yoktu. Yer mi yuttu, yoksa göğe mi çıktı anlayamadım. Derhal Hârun'un yanına giderek olanları anlattım. Hârun ağlamaya başladı ve 'Allah onu benden kurtardı' dedi."
Fedek
Fedek arazisi, Hz. Fâtıma'nın (a.s.) sağlığında Ehl-i Beyt ailesinden alınmıştı.
Daha sonraki dönemlerde geri verilme teşebbüsleri olsa da, hilafeti elinde tutanların oyuncağı olmuştu.
Hârun Reşid, İmam Kâzım ile beraber olduğu bir sırada, Fedek'i kendisine verebileceğini söyledi. Bundan maksadı, İmam Kâzım'ı (a.s.) aklınca sınamaktı.
İmam (a.s.), "Fedek'i, içinde yer aldığı bütün sınırlarıyla birlikte geri verirsen almayı kabul ederim" buyurdu.
Hârun, "Sınırları nereye kadardır?" dedi.
İmam (a.s.), "Eğer sınırlarını söylersem kesinlikle geri vermezsin, buyurdu.
Hârun ısrar edip, bunu yapacağına yemin edince, İmam, Fedek'in sınırlarını şöyle belirledi:
"Birinci sınır Aden'dir, ikinci sınır Semerkant'tır, üçüncü sınır Afrika'dır, dördüncü sınır Hazar Denizi ve Ermeni bölgeleridir."
Bu sınırlardan her birini duyunca rengi değişen Hârun, çok sinirlendi ve kontrolünü kaybederek, "Böylece geride bize bir şey kalmıyor" deyiverdi.
İmam (a.s.), "Kabul etmeyeceğini bildiğim için söylemek istemiyordum" buyurdu.
Fedek, İslam ülkesinin asıl hâkimi için bir simge olmuştur. İmam Kâzım bunu anlatmak istemiştir.
Fedek'in Ehl-i Beyt soyunun elinden alınması aslında İslam ülkesinin alınması mânâsına gelmişti.
(Prof. Dr. Haydar Baş İmam Musa Kazım eserinden)
Karşısına getirdiklerinde Hârun ona şöyle sordu: "Söyle bakalım, ilk mülhid ve zındık olan kimdir?"
İmam (a.s.), "Gökte ilk mülhid ve zındık olan Şeytan-i lâindir. Allah'ın seçkin kulu olan Hz. Âdem'e karşı kibirlenip şöyle dedi: 'Ben onlardan daha hayırlıyım, beni ateşten halkettin, onu ise balçıktan yarattın.'
Şeytan, Rabb'inin emrinden çıkıp mülhid oldu. Ve onun soyu bu ilhadı, Kıyamet'e kadar birbirlerinden miras aldılar.
Hârun, "Şeytan'ın soyu var mıdır?" deyince, İmam (a.s.), "Evet" dedi.
"Allah'ın şu kelamını duymadın mı: 'O zaman ki Biz meleklere, Âdem'e secde edin dedik. İblis'ten başka hepsi secde etti; o cin taifesindendi ve Rabb'inin emrinden çıktı. Beni bırakıp da onu ve soyunu, dost mu ediniyorsunuz?
Hâlbuki onlar, size düşmandır; Allah'ı bırakıp Şeytan'ı dost edinmek, zâlimler için ne de kötü bir muameledir.
Ne göklerle yerin yaradılışına tanık ettik onları ve ne de kendilerinin yaradılışına; insanları doğru yoldan saptıranları da yardımcı edinmem.'
Onlar, Hz. Âdem'in soyunu, yaldızlı saçma sözleri ve yalanları ile saptırıyorlar. (Bununla birlikte) Allah'ın birliğine de şehâdet ediyorlar.
Nitekim Allah-u Teâlâ, onlar hakkında şöyle buyurmuştur: 'Eğer onlardan, gökleri ve yeri kim yarattı, diye soracak olsan elbette Allah diyecekler. De ki; bütün hamdlar Allah'a mahsustur fakat onların çoğu bilmezler.'
Yani, onların cevabı, telkin, adet ve dilde söylemekten başka bir şey değildir. İlmî olmayan bir kimse şehâdet etse de yine şek, hased ve inat içindedir.
Bunun için Araplar şöyle diyorlar: 'Bir şeye cahil olan ona karşı düşman olur. Bir şeyi aczinden terk eden de onu ayıplar ve onu inkâr eder.' Bu onun cahilliğinden kaynaklanır."
Hârun, "Babalarının hakkı hürmetine, işlerimizin akışı hakkında kapsamlı ve kısa sözler buyurunuz" dedi.
İmam (a.s.), "Olur" buyurdu. Kağıt, kalem getirdiler şöyle yazdı:
"Bismillahirrahmanirrahim...
Dinlerin bütün meseleleri dört kısımdır:
1- İhtilafı olmayan ve ümmetin de zaiûietinde icmâ ettiği ve kendisine ihtiyaç duyduğu meseleleri,
2- İttifak edilmiş hadiseleri ki, her şüphenin sunulması gereken mercii ve her hadisenin hükmü ondan çıkarılıp ve bu ise bütün ümmetin ittifak ettiği hususlardandı,
3- Şek ve inkâr edilmesi mümkün meseleleri ki bunların yolu, ehlinden izah istemektedir. Bu çeşit meselelerde görüşünü izah etmek isteyen, te'vil ve tefsirine ittifak edilmiş. Allah'ın Kitabı'ndan veya hiçbiri ihtilafı olmayan sünnetten delil getirmelidir."
Harun, İmam Mûsâ b. Ca'fei'i öldürmeye karar verince, Fadl b. Rebi'i çağırdı ve dedi ki:
"Sana bir işim düştü. Onu yapmanı istiyorum. Buna karşılık sana yüz bin dirhem veririm."
Fadl hemen secdeye kapandı ve şöyle dedi: "Bu bir emir mi, yoksa bir istek mi?"
Halife, "İstekti" dedi. Fadl sonra dedi ki: "Şimdi senin evine yüz bin dirhemi götürmelerini emrettim. Bana Mûsâ b. Ca'fei'in kafasını getirmeni istiyorum."
Fadl: "İmam'ın evine gittim ve orada Mûsâ b. Ca'fei'i gördüm. Namaz kılıyordu. Namazı bitinceye kadar bekledim. Bana döndü ve tebessüm etti.
Şöyle dedi:'Neden geldiğini biliyorum. Bana mühlet ver, iki rekât namazı kılayım.'
Ona mühlet verdim. Kalktı, abdest aldı. Bütün erkânını eksiksiz yerine getirdi. Sonra iki rekât namaz kıldı. Namazı rükû ve secdelerini en iyi şekilde yerine getirmek sûretiyle tamamladı.
Aynı takva duyarlılıkla namaz sonrası dualarını okudu. Birden ortadan kayboldu, yerinde yoktu. Yer mi yuttu, yoksa göğe mi çıktı anlayamadım. Derhal Hârun'un yanına giderek olanları anlattım. Hârun ağlamaya başladı ve 'Allah onu benden kurtardı' dedi."
Fedek
Fedek arazisi, Hz. Fâtıma'nın (a.s.) sağlığında Ehl-i Beyt ailesinden alınmıştı.
Daha sonraki dönemlerde geri verilme teşebbüsleri olsa da, hilafeti elinde tutanların oyuncağı olmuştu.
Hârun Reşid, İmam Kâzım ile beraber olduğu bir sırada, Fedek'i kendisine verebileceğini söyledi. Bundan maksadı, İmam Kâzım'ı (a.s.) aklınca sınamaktı.
İmam (a.s.), "Fedek'i, içinde yer aldığı bütün sınırlarıyla birlikte geri verirsen almayı kabul ederim" buyurdu.
Hârun, "Sınırları nereye kadardır?" dedi.
İmam (a.s.), "Eğer sınırlarını söylersem kesinlikle geri vermezsin, buyurdu.
Hârun ısrar edip, bunu yapacağına yemin edince, İmam, Fedek'in sınırlarını şöyle belirledi:
"Birinci sınır Aden'dir, ikinci sınır Semerkant'tır, üçüncü sınır Afrika'dır, dördüncü sınır Hazar Denizi ve Ermeni bölgeleridir."
Bu sınırlardan her birini duyunca rengi değişen Hârun, çok sinirlendi ve kontrolünü kaybederek, "Böylece geride bize bir şey kalmıyor" deyiverdi.
İmam (a.s.), "Kabul etmeyeceğini bildiğim için söylemek istemiyordum" buyurdu.
Fedek, İslam ülkesinin asıl hâkimi için bir simge olmuştur. İmam Kâzım bunu anlatmak istemiştir.
Fedek'in Ehl-i Beyt soyunun elinden alınması aslında İslam ülkesinin alınması mânâsına gelmişti.
(Prof. Dr. Haydar Baş İmam Musa Kazım eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.