İmam Cafer: ‘Sırlarımızı ifşa eden, üzerimize kılıç çeken kimse gibidir’
Ebu Cafer diyor ki, İmam Sadık aleyhi's-selâm bana şöyle buyurdu: Allah-u Teâla, Kur'ân'da bazı grupları sırları ifşa etmek suçuyla kınamıştır. "Canım sana feda olsun, Kur'ân'ın neresinde kınamıştır." dediğimde
09.03.2025 16:26:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Ebu Cafer diyor ki, İmam Sadık aleyhi's-selâm bana şöyle buyurdu: Allah-u Teâla, Kur'ân'da bazı grupları sırları ifşa etmek suçuyla kınamıştır. "Canım sana feda olsun, Kur'ân'ın neresinde kınamıştır." dediğimde, "şu ayette" diye buyurdu: "Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde (derhal) onu yayarlar."
İmam Sadık aleyhi's-selâm daha sonra şöyle buyurdu: Sırlarımızı ifşa eden, üzerimize kılıç çeken kimse gibidir. Gizli ilimlerimizi (sırlarımızı) duyup da onu ayakları altına gömen (gizleyen) kula Allah rahmet etsin. Allah'a andolsun ki, ben sizin kötülerinizi, baytarın hayvanı tanımasından daha iyi tanırım.
Sizin kötüleriniz, Kuran'ı kötü ve hoşa gitmeyecek bir şekilde okuyan, namazı vaktin sonunda kılan ve dillerini korumayan kimselerdir.
Bil ki, Hasan İbn Ali aleyhime's-selâm, ihanete uğrayıp insanlar etrafından dağıldığında, işi Muâviye'ye bıraktı; derken aşırı giden ve bu barıştan dolayı öfkeli olan Şiîler İmam'a: "Aleyke's-selâm ya müzille'l-müminin" (Aleyke'sselâm ey müminleri zelil eden!) diye selâm veriyorlardı.
İmam Hasan aleyhi's-selâm da cevaben: "Ben müminleri zelil eden değil aziz edenim. Sizin onlara karşı savaşmaya gücünüzün olmadığını görünce, canımızın korunması için böyle yaptım. Nitekim o âlim (Hz. Hızır a.s), fakirlerin gemisini (sahiplerine kalması ve düşmanların eline düşmemesi için) deldi. Ben de kendi canımı ve sizlerin canını korumak için böyle yaptım." diyordu.
Ey Nu'man oğlu! Ben bazen sizlerden bazınıza (gizli) bir söz söylüyorum, o da o sözü yayıyor; böyle yaptığı için ona lânet etmeyi ve ondan uzak durmayı caiz biliyorum.
Babam buyuruyordu ki: "Takiye'den daha fazla gözü aydınlatan ne var? Takiye müminin siperidir. Takiye olmasaydı Allah'a ibadet olunmazdı."
Allah buyuruyor ki: "Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost (yönetici) edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah'la hiçbir ilişkisi yoktur. Ancak onlardan çekinirseniz (takiye ederseniz) o başka"
Ey Nu'man oğlu! Münakaşadan sakın; çünkü münakaşa amelini boşa çıkarır. Cedel ve tartışmadan kaçın; zira tartışma seni helak eder. Aşırı düşmanlıktan da uzak ol; çünkü aşırı düşmanlık seni Allah'tan uzaklaştırır."
İmam aleyhi's-selâm daha sonra şöyle buyurdu: "Sizden önceki kimseler susmayı öğreniyorlardı, oysa sizler konuşmayı öğreniyorsunuz. Onlardan biri abit olmak istediğinde bu işe başlamadan önce on yıl susmayı öğreniyordu; bu işi başarıp susmaya sabredebildiğinde ibadete başlıyordu.
Aksi takdirde, ben istediğim işin ehli değilim, diyordu. Ancak uzun bir müddet, çirkin söz söylemekten çekinen ve batıl bir hükümette eziyetlere karşı tahammül eden kimse kurtulur.
Bunlar, gerçekten asaletli, seçilmiş kimseler ve velilerdir; onlar, müminlerin ta kendisidir. Benim en fazla nefret ettiğim kimse riyaset isteyen, söz taşıyan ve kardeşlerine haset eden kimselerdir; ne onlar bendendir ne de ben onlardanım. Bizim dostlarımız, ancak emrimizden çıkmayan, her işte bizi izleyen ve bize uyan kimselerdir."
Daha sonra da buyurdu ki: Allah'a andolsun ki, eğer sizlerden biri Allah yolunda yeryüzü dolusu altın sadaka verir ve sonra da bir mümine haset ederse, o altınlarla cehennemde dağlanır.
Ey Nu'man oğlu! İfşacı (sırlarımızı yayan kimse) bizi kılıçla öldüren kimse gibi değildir; onun günahı bizimle kılıçla savaşandan daha büyük ve daha fazladır.
Ey Nu'man oğlu! Bizim söylemediğimiz bir hadisi bizim adımıza nakleden kimse, bizi yanlışlıkla değil, kasıtlı olarak katletmiştir.
Ey Nu'man oğlu! Zulüm hükümetinde kendi yolunda git; korktuğun tehlikeli insanlara da selâm verip hoş karşıla. Zira hükümete karşı çıkan kimse kendisini ölüme atarak helak etmiş olur. Allah buyuruyor ki: "Kendi elinizle, kendinizi tehlikeye atmayın"
Ey Nu'man oğlu! Biz öyle bir Ehlibeyt'iz ki, şeytan daima bizden ve bizim dinimizden olmayan kimseleri bizim aramıza sokmaktadır; şeytan onu (Şia ve ashabımız adına) yüceltti mi ve insanlar onları tanıyıp sözlerine kulak verdi mi artık aleyhimize yalan söylemeyi ona emreder, onlardan biri gittiğinde de onun yerine başkasını getirir.
Ey Nu'man oğlu! Kim (bilmediği) ilmi bir sorunun cevabında, "bilmiyorum" derse ilmin yarısını elde etmiştir (ilmin hakkını eda etmiştir).
Mümin bulunduğu yerde oturduğu sürece, kinli olabilir; fakat yerinden kalktığında kin de kalbinden çıkar.
Ey Nu'man oğlu! Âlim bildiği her şeyi sana söyleyemez. Bunlar, Allah'ın Cebrail aleyhi's-selâm'a, Cebrail aleyhi's-selâm'ın Muhammed salla'llâhu aleyhi ve alih'e, Muhammed salla'llâhu aleyhi ve alih'in Ali aleyhi's-selâm'a, Ali aleyhi's-selâm'ın Hasan aleyhi's-selâm'a, Hasan'ın Hüseyin aleyhi's-selâm'a, Hüseyin'in Ali (Zeynel Abidin) aleyhi's-selâm'a, Ali (Zeynel Abidin)'in de Muhammed (Bâkır) aleyhi's-selâm'a, Muhammed(Bâkır)'ın da sırrını söylediği kimseye (burada İmam Sadık aleyhi's-selâm kendisini kastediyor) buyurmuş olduğu sırlardır. Öyleyse acele etmeyin. Allah'a andolsun ki bu işin gerçekleşmesi (Peygamber Ehlibeyt'inin kurtuluşu ve adaletli bir hükümetin kurulması) üç defa yaklaşmıştı; ama onu ifşa etmenizle Allah onu erteledi. Allah'a andolsun ki, düşmanınızın sizden daha iyi bilmediği hiçbir sırrınız yoktur.
Ey Nu'man oğlu! Emrimden çıktığın için kendine acı! Sırrımı ifşa etme. Said oğlu Muğayre,( ) babamın aleyhine yalan söyledi ve sırrını ifşa etti; Allah da demirin kızgınlığını ona tattırdı. Ebu'l-Hattab da, benim aleyhimde yalan söyledi, sırrımı açığa vurdu; derken Allah-u Teâla, demirin şiddetli sıcaklığını ona da tattırdı.
Allah-u Teâla, sırlarımızı gizli tutan kimseyi, yaptığı işten dolayı dünya ve ahirette ziynetlendirir, payını bağışlar, onu demirin kızgınlığı ve zindanın darlığından korur.
İsrailoğulları, öyle bir kıtlığa duçar oldular ki hayvan ve çocukları helak oldu. Musa İbn İmran aleyhi's-selâm Allah'a münacatta bulundu; Allah-u Teâla Hz. Musa'ya şöyle hitap etti: "Ey Musa, bu kavim açıkça zina ediyor, faiz yiyiyor, havraları onarıp zekâtı hiçe sayıyor. (İşte bunun için azaba müstahak oldular.)
Hz. Musa: "Allah'ım kendi rahmetinle onlara lütfet. Çünkü onlar hakkı kavrayamıyorlar." dedi. Bunun üzerine Allah-u Teâla Hz. Musa'ya şöyle vahiy etti: "Ben kırk günden sonra onlara yağmur gönderip imtihan edeceğim; (bu vaat gizliydi fakat bazıları bundan haberdar olur olmaz) bunu ifşa edip yaydılar; işte bunun için kırk yıl yağmur onların üzerine yağmadı: Sizin de işiniz (zalim hükümdardan kurtulmanız) yaklaşmıştı; ama toplantılarınızda onu ifşa ettiniz (böylece de kurtuluşunuz ertelendi.)
Ey Ebu Cafer (Nu'man oğlu)! Sizin halk ile ne işiniz var (neden maslahata riayet etmeksizin onları kendi mezhebinize çağırıp kendinizi onlara tanıtıyorsunuz) onları kendi hallerine bırakın. Hiçbir kimseyi bu işe (Şiîliğe) davet etmeyin. (Zira bu tutum sebepsiz sıkıntıya düşmenize sebep olur). Allah'a andolsun ki eğer yer ve gök ehli birleşip, Allah'ın hidayet olmasını dilediği bir kulu, saptırmak isteseler saptıramazlar. Halkın yakasını bırakın. Hiçbiriniz, "kardeşim", "amcam", "komşum" demesin. Allah-u Teâla, hayır ulaştırmayı dilediği kulun ruhunu temizler; öyle ki hak ve güzel bir söz duyar duymaz, onu kabul eder ve kötü bir söz duyar duymaz onu reddeder. Daha sonra Allah-u Teâla onun kalbine, hâlini düzeltecek bir kelime ilham eder.
Ey Nu'man oğlu! Eğer kardeşinin seninle samimi dost olmasını istiyorsan onunla şaka yapma; münakaşa etme; ona karşı övünme ve ona karşı düşmanlık yapma. Sırlarını dostuna açıp söyleme; ancak düşmanının haberdar olmasıyla sana zararı olmayacak sırlar olursa o başka; Çünkü dostun da bir gün düşman olabilir.
Ey Nu'man oğlu! Bir kulda üç sünnet olmadıkça mümin olamaz:
Allah'ından bir sünnet, Peygamber'inden bir sünnet ve İmam'ından bir sünnet. Allah'tan olan sünnet, sırları (mümkün oldukça) gizlemektir. Nitekim Allah-u Teâla, kendi hakkında şöyle buyurmuştur: "O gaybı bilendir; kendi gaybını kimseye izhar etmez."( ) Peygamber'den olan sünnet, halkla iyi geçinmek ve onlara doğru bir ahlâkla davranmaktır. İmam'dan olan sünnet de, Allah kurtuluş verinceye kadar zorluk ve sıkıntıda sabırlı olmaktır.
Ey Nu'man oğlu, belagatli konuşmak, insanın dilinin keskinliğiyle olmadığı gibi saçma söz söylemekle de değildir; belagat, maksadı anlatmak ve delili bulmaktır.
Ey Nu'man oğlu! Kim evliyaullaha küfreden bir kimsenin yanında oturursa günah işlemiştir. Kim bizim için öfkelenir de sabrederse cennetin en yüksek derecesinde bizimle beraber olur. Kim sırlarımızı ifşa etmekle gününe başlarsa, Allah demirin kızgınlığını ve zindanın darlığını ona tattırır.
Ey Nu'man oğlu! Üç şey için ilim öğrenme: Gösteriş, övünmek ve tartışmak. Üç şey için de ilmi terk etme: Cehalete meyletmek, ilme rağbetsiz olmak ve halktan utanmak. Yayılmayan ilim, üstü kapalı kalan kandile benzer.
Ey Nu'man oğlu! Allah, bir kulun hayrını dilediğinde kalbinde nurlu bir nokta oluşturur, derken kalbi nurlanır, hakkı talep eder; daha sonra kuşun yuvasına gitmesinden daha hızlı bir şekilde sizin mektebinize koşar.
Ey Nu'man oğlu! Allah, biz Ehlibeyt'in sevgisini göklerden, arşın altındaki hazinelerden altın ve gümüş hazineleri misali, belirli bir miktarda indirir ve onu en iyi mahlûkuna bağışlar. Bu hazinelerin, yağmur bulutlarına benzer bulutları vardır; Allah-u Teâla yaratıklarından sevdiği kimseye bu nimeti vermek istediğinde, bu bulutların, şiddetle yağmasına izin verir; öyle ki, bu lütuf annesinin karnında olan cenine bile ulaşır. (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
İmam Sadık aleyhi's-selâm daha sonra şöyle buyurdu: Sırlarımızı ifşa eden, üzerimize kılıç çeken kimse gibidir. Gizli ilimlerimizi (sırlarımızı) duyup da onu ayakları altına gömen (gizleyen) kula Allah rahmet etsin. Allah'a andolsun ki, ben sizin kötülerinizi, baytarın hayvanı tanımasından daha iyi tanırım.
Sizin kötüleriniz, Kuran'ı kötü ve hoşa gitmeyecek bir şekilde okuyan, namazı vaktin sonunda kılan ve dillerini korumayan kimselerdir.
Bil ki, Hasan İbn Ali aleyhime's-selâm, ihanete uğrayıp insanlar etrafından dağıldığında, işi Muâviye'ye bıraktı; derken aşırı giden ve bu barıştan dolayı öfkeli olan Şiîler İmam'a: "Aleyke's-selâm ya müzille'l-müminin" (Aleyke'sselâm ey müminleri zelil eden!) diye selâm veriyorlardı.
İmam Hasan aleyhi's-selâm da cevaben: "Ben müminleri zelil eden değil aziz edenim. Sizin onlara karşı savaşmaya gücünüzün olmadığını görünce, canımızın korunması için böyle yaptım. Nitekim o âlim (Hz. Hızır a.s), fakirlerin gemisini (sahiplerine kalması ve düşmanların eline düşmemesi için) deldi. Ben de kendi canımı ve sizlerin canını korumak için böyle yaptım." diyordu.
Ey Nu'man oğlu! Ben bazen sizlerden bazınıza (gizli) bir söz söylüyorum, o da o sözü yayıyor; böyle yaptığı için ona lânet etmeyi ve ondan uzak durmayı caiz biliyorum.
Babam buyuruyordu ki: "Takiye'den daha fazla gözü aydınlatan ne var? Takiye müminin siperidir. Takiye olmasaydı Allah'a ibadet olunmazdı."
Allah buyuruyor ki: "Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost (yönetici) edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah'la hiçbir ilişkisi yoktur. Ancak onlardan çekinirseniz (takiye ederseniz) o başka"
Ey Nu'man oğlu! Münakaşadan sakın; çünkü münakaşa amelini boşa çıkarır. Cedel ve tartışmadan kaçın; zira tartışma seni helak eder. Aşırı düşmanlıktan da uzak ol; çünkü aşırı düşmanlık seni Allah'tan uzaklaştırır."
İmam aleyhi's-selâm daha sonra şöyle buyurdu: "Sizden önceki kimseler susmayı öğreniyorlardı, oysa sizler konuşmayı öğreniyorsunuz. Onlardan biri abit olmak istediğinde bu işe başlamadan önce on yıl susmayı öğreniyordu; bu işi başarıp susmaya sabredebildiğinde ibadete başlıyordu.
Aksi takdirde, ben istediğim işin ehli değilim, diyordu. Ancak uzun bir müddet, çirkin söz söylemekten çekinen ve batıl bir hükümette eziyetlere karşı tahammül eden kimse kurtulur.
Bunlar, gerçekten asaletli, seçilmiş kimseler ve velilerdir; onlar, müminlerin ta kendisidir. Benim en fazla nefret ettiğim kimse riyaset isteyen, söz taşıyan ve kardeşlerine haset eden kimselerdir; ne onlar bendendir ne de ben onlardanım. Bizim dostlarımız, ancak emrimizden çıkmayan, her işte bizi izleyen ve bize uyan kimselerdir."
Daha sonra da buyurdu ki: Allah'a andolsun ki, eğer sizlerden biri Allah yolunda yeryüzü dolusu altın sadaka verir ve sonra da bir mümine haset ederse, o altınlarla cehennemde dağlanır.
Ey Nu'man oğlu! İfşacı (sırlarımızı yayan kimse) bizi kılıçla öldüren kimse gibi değildir; onun günahı bizimle kılıçla savaşandan daha büyük ve daha fazladır.
Ey Nu'man oğlu! Bizim söylemediğimiz bir hadisi bizim adımıza nakleden kimse, bizi yanlışlıkla değil, kasıtlı olarak katletmiştir.
Ey Nu'man oğlu! Zulüm hükümetinde kendi yolunda git; korktuğun tehlikeli insanlara da selâm verip hoş karşıla. Zira hükümete karşı çıkan kimse kendisini ölüme atarak helak etmiş olur. Allah buyuruyor ki: "Kendi elinizle, kendinizi tehlikeye atmayın"
Ey Nu'man oğlu! Biz öyle bir Ehlibeyt'iz ki, şeytan daima bizden ve bizim dinimizden olmayan kimseleri bizim aramıza sokmaktadır; şeytan onu (Şia ve ashabımız adına) yüceltti mi ve insanlar onları tanıyıp sözlerine kulak verdi mi artık aleyhimize yalan söylemeyi ona emreder, onlardan biri gittiğinde de onun yerine başkasını getirir.
Ey Nu'man oğlu! Kim (bilmediği) ilmi bir sorunun cevabında, "bilmiyorum" derse ilmin yarısını elde etmiştir (ilmin hakkını eda etmiştir).
Mümin bulunduğu yerde oturduğu sürece, kinli olabilir; fakat yerinden kalktığında kin de kalbinden çıkar.
Ey Nu'man oğlu! Âlim bildiği her şeyi sana söyleyemez. Bunlar, Allah'ın Cebrail aleyhi's-selâm'a, Cebrail aleyhi's-selâm'ın Muhammed salla'llâhu aleyhi ve alih'e, Muhammed salla'llâhu aleyhi ve alih'in Ali aleyhi's-selâm'a, Ali aleyhi's-selâm'ın Hasan aleyhi's-selâm'a, Hasan'ın Hüseyin aleyhi's-selâm'a, Hüseyin'in Ali (Zeynel Abidin) aleyhi's-selâm'a, Ali (Zeynel Abidin)'in de Muhammed (Bâkır) aleyhi's-selâm'a, Muhammed(Bâkır)'ın da sırrını söylediği kimseye (burada İmam Sadık aleyhi's-selâm kendisini kastediyor) buyurmuş olduğu sırlardır. Öyleyse acele etmeyin. Allah'a andolsun ki bu işin gerçekleşmesi (Peygamber Ehlibeyt'inin kurtuluşu ve adaletli bir hükümetin kurulması) üç defa yaklaşmıştı; ama onu ifşa etmenizle Allah onu erteledi. Allah'a andolsun ki, düşmanınızın sizden daha iyi bilmediği hiçbir sırrınız yoktur.
Ey Nu'man oğlu! Emrimden çıktığın için kendine acı! Sırrımı ifşa etme. Said oğlu Muğayre,( ) babamın aleyhine yalan söyledi ve sırrını ifşa etti; Allah da demirin kızgınlığını ona tattırdı. Ebu'l-Hattab da, benim aleyhimde yalan söyledi, sırrımı açığa vurdu; derken Allah-u Teâla, demirin şiddetli sıcaklığını ona da tattırdı.
Allah-u Teâla, sırlarımızı gizli tutan kimseyi, yaptığı işten dolayı dünya ve ahirette ziynetlendirir, payını bağışlar, onu demirin kızgınlığı ve zindanın darlığından korur.
İsrailoğulları, öyle bir kıtlığa duçar oldular ki hayvan ve çocukları helak oldu. Musa İbn İmran aleyhi's-selâm Allah'a münacatta bulundu; Allah-u Teâla Hz. Musa'ya şöyle hitap etti: "Ey Musa, bu kavim açıkça zina ediyor, faiz yiyiyor, havraları onarıp zekâtı hiçe sayıyor. (İşte bunun için azaba müstahak oldular.)
Hz. Musa: "Allah'ım kendi rahmetinle onlara lütfet. Çünkü onlar hakkı kavrayamıyorlar." dedi. Bunun üzerine Allah-u Teâla Hz. Musa'ya şöyle vahiy etti: "Ben kırk günden sonra onlara yağmur gönderip imtihan edeceğim; (bu vaat gizliydi fakat bazıları bundan haberdar olur olmaz) bunu ifşa edip yaydılar; işte bunun için kırk yıl yağmur onların üzerine yağmadı: Sizin de işiniz (zalim hükümdardan kurtulmanız) yaklaşmıştı; ama toplantılarınızda onu ifşa ettiniz (böylece de kurtuluşunuz ertelendi.)
Ey Ebu Cafer (Nu'man oğlu)! Sizin halk ile ne işiniz var (neden maslahata riayet etmeksizin onları kendi mezhebinize çağırıp kendinizi onlara tanıtıyorsunuz) onları kendi hallerine bırakın. Hiçbir kimseyi bu işe (Şiîliğe) davet etmeyin. (Zira bu tutum sebepsiz sıkıntıya düşmenize sebep olur). Allah'a andolsun ki eğer yer ve gök ehli birleşip, Allah'ın hidayet olmasını dilediği bir kulu, saptırmak isteseler saptıramazlar. Halkın yakasını bırakın. Hiçbiriniz, "kardeşim", "amcam", "komşum" demesin. Allah-u Teâla, hayır ulaştırmayı dilediği kulun ruhunu temizler; öyle ki hak ve güzel bir söz duyar duymaz, onu kabul eder ve kötü bir söz duyar duymaz onu reddeder. Daha sonra Allah-u Teâla onun kalbine, hâlini düzeltecek bir kelime ilham eder.
Ey Nu'man oğlu! Eğer kardeşinin seninle samimi dost olmasını istiyorsan onunla şaka yapma; münakaşa etme; ona karşı övünme ve ona karşı düşmanlık yapma. Sırlarını dostuna açıp söyleme; ancak düşmanının haberdar olmasıyla sana zararı olmayacak sırlar olursa o başka; Çünkü dostun da bir gün düşman olabilir.
Ey Nu'man oğlu! Bir kulda üç sünnet olmadıkça mümin olamaz:
Allah'ından bir sünnet, Peygamber'inden bir sünnet ve İmam'ından bir sünnet. Allah'tan olan sünnet, sırları (mümkün oldukça) gizlemektir. Nitekim Allah-u Teâla, kendi hakkında şöyle buyurmuştur: "O gaybı bilendir; kendi gaybını kimseye izhar etmez."( ) Peygamber'den olan sünnet, halkla iyi geçinmek ve onlara doğru bir ahlâkla davranmaktır. İmam'dan olan sünnet de, Allah kurtuluş verinceye kadar zorluk ve sıkıntıda sabırlı olmaktır.
Ey Nu'man oğlu, belagatli konuşmak, insanın dilinin keskinliğiyle olmadığı gibi saçma söz söylemekle de değildir; belagat, maksadı anlatmak ve delili bulmaktır.
Ey Nu'man oğlu! Kim evliyaullaha küfreden bir kimsenin yanında oturursa günah işlemiştir. Kim bizim için öfkelenir de sabrederse cennetin en yüksek derecesinde bizimle beraber olur. Kim sırlarımızı ifşa etmekle gününe başlarsa, Allah demirin kızgınlığını ve zindanın darlığını ona tattırır.
Ey Nu'man oğlu! Üç şey için ilim öğrenme: Gösteriş, övünmek ve tartışmak. Üç şey için de ilmi terk etme: Cehalete meyletmek, ilme rağbetsiz olmak ve halktan utanmak. Yayılmayan ilim, üstü kapalı kalan kandile benzer.
Ey Nu'man oğlu! Allah, bir kulun hayrını dilediğinde kalbinde nurlu bir nokta oluşturur, derken kalbi nurlanır, hakkı talep eder; daha sonra kuşun yuvasına gitmesinden daha hızlı bir şekilde sizin mektebinize koşar.
Ey Nu'man oğlu! Allah, biz Ehlibeyt'in sevgisini göklerden, arşın altındaki hazinelerden altın ve gümüş hazineleri misali, belirli bir miktarda indirir ve onu en iyi mahlûkuna bağışlar. Bu hazinelerin, yağmur bulutlarına benzer bulutları vardır; Allah-u Teâla yaratıklarından sevdiği kimseye bu nimeti vermek istediğinde, bu bulutların, şiddetle yağmasına izin verir; öyle ki, bu lütuf annesinin karnında olan cenine bile ulaşır. (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.