Prof. Dr. Haydar Baş, "İmam Bakır" eserinde şu bilgileri veriyor:
"Câbir bin Abdullah diyor ki:
"İmam Bâkır (a.s.) bir gün evden dışarı çıktıklarında şöyle buyurdular: 'Ey Câbir, Allah'a and olsun ki, kalbim meşgul ve mahzun olduğu halde sabahladım.'
İmam'a (a.s.), 'Canım sana feda olsun, hüznün nedir? Kalbinin meşguliyeti nedir? Bunların hepsi dünya için midir?' diye sorduğumda, buyurdular ki: 'Hayır, ya Câbir, ahiret gamı ve hüznü içindir.'" (Tuhefu'l-Ukûl, s.583).
"Kimin kalbine imanın hâlis hakikati girerse, dünya süslerinden yüz çevirir. Gerçekten dünya süsleri oyuncak ve eğlencedir. Ama ahiret evi, odur gerçek hayat. Ey Câbir! Mü'mine, dünya hayatının şatafatına ve yaldızına yönelip bel bağlaması yakışmaz. Bil ki, dünyaya uyanlar, gafl et, gurur ve cehalet ehlindendirler. Ahiret tâlipleri ise, inanan, amel eden, dünyaya meyilsiz olan, ilim ve fıkıh ehli, düşünüp ibret almaktan ve Allah'ı anmaktan bıkmayan kimselerdir. Ey Câbir! Bil ki, takva ehli olan kimseler, gerçek kimselerdir. Dünya malından az bir miktar onları ihtiyaçsız kılar; masrafları azdır. Hayrı unuttuğunda hatırlatırlar. Hayır iş görmek istediğinde de sana yardımda bulunurlar; şehvet ve lezzetlerini geriye atar, Rablerinin itaatine öncelik verirler, hayır yola ve Allah'ın dostlarının velayetine yönelirler. Onları severler ve velayetlerini kabul edip onlara uyarlar. Dünyayı bir saat kalacağın ve sonra da göçüp gideceğin bir menzil veya uykuda hoşnut olup da uyandığında elinde kalmayan bir mal farzet. Bu misali söylemem, Allah'ın tevfîkiyle akıl edip amel etmen içindir. Ey Câbir! Allah'ın dini ve hikmetinden emanet verdiğim şeyi koru. Kendi hayrını düşün ve hayatında, Allah'ın senin nazarından olan mevkiine dikkat et. Çünkü sana, kıyamet günü Allah'ın nezdinde buna göre davranılacaktır. Bak, eğer dünya, nazarında, vasfettiğim gibi olmazsa, artık bugünden itibaren Allah'ın râzı olduğu eve doğru yönel. Nice insanlar vardır ki, dünya metaına hâris olup, ona ulaşmışlar; ulaştık-larında da bu meta onlara vebal olup bedbahtlıklarına sebep olmuştur. Yine nice insanlar vardır ki, ahiret işlerinden birini sevmedikleri halde ona ulaşmışlar; ona ulaşmakla da saadete ermişlerdir." (Tuhefu'l-Ukûl).
Tuhefu'l-Ukûl'da yer alan ahiretle ilgili bir nasihati de şöyledir:
"Ey insanlar! Siz bu dünyada, ölüm oklarının hedefi siniz. Hiçbir kimse ömründen bir gün eksilmeksizin yeni bir güne ulaşmıyor. Bu dünyada boğaz tıkamayacak bir lokma var mıdır? Nefes yolunu tıkamaya-cak bir yudum su var mıdır? Göçüp gideceğiniz yurdu bayındır edin. Zira bugün ganimettir. Yarının kimin olacağını bilmiyorsun. Dünya ehlinin tümü yolcudurlar; yüklerinin düğümlerini diğer cihanda çözeceklerdir. Bizler elimizden çıkan köklerin dallarıyız. Kök olmadıktan sonra dal ne kadar bâki kalabilir? Ömür ve arzuları sizden daha fazla olanlar nerededir? Ey Ademoğlu! Geri çeviremeyeceğin peşine takılmış ve geri dönmesi de imkânsız olan ömür elinden çıkmıştır. Geçici hayatı hayat sayma. Çünkü seni ecel ve ölüme yaklaştıran lezzetten başka ondan sana bir nasip kalmaz. Neredeyse sen de kaybedilen bir dost ve cansız bir gövde olmuşsun. Kendini düşün ve onun hâricindeki her şeyi terk et. Allah'tan yardım dile, Allah da sana yardım etsin."
İmam Bâkır (a.s.) buyurdu ki: "Allah-u Teâlâ, dünyayı hem sevdiğine, hem de sevmediğine verir, ama dinini ancak sevdiğine verir." (Tuhefu'l-Ukûl, s.611).
İmam Bâkır (a.s.) ahiret hayatı ile ilgili şunları buyurmuştur: "Cennet zorluk ve sabır ile kuşatılmıştır. Öyleyse, kim dünyada zorluklara sabrederse cennete girer. Cehennem de zevk ve şehvetlerle kuşatılmıştır. O halde, kim istediği her çeşit zevk ve şehveti kendisine bağışlarsa cehennem ateşine girer." (Usul-i Kâfi, c.2, s.89).
İmam Sâdık'tan (a.s.) nakledilen bir hadis şöyledir: "İmam Bâkır (a.s.) Kur'an'ı çok güzel bir sesle tilavet ederdi. Geceleyin kalkıp Kur'an okuduğunda, su taşıyan ve diğer kimseler oradan geçerken durup onun kıraatini dinlerlerdi." (Bihâru'l-Envâr, c.85, s.82).
Sa'd el-Haffaf rivayet eder:
Ebu Câfer (Muhammed Bâkır) şöyle buyurdu: "Ey Sa'd! Kur'an'ı öğrenin; zira Kur'an, kıyamet günü en güzel sûrette gelir. Mahlukât ve insanlar, yüz yirmi bin saf halinde dizilerek O'na bakarlar. Seksen bin safı Muhammed (s.a.v.) ümmeti, kırk bin safı da diğer ümmetler oluştururlar. Müslümanların safının önünde bir erkek sûretinde gelir onlara selam verir. Ona bakarlar sonra şöyle derler: 'Hilm ve kerem sahibi Allah'tan başka ilah yoktur. Bu adam kesinlikle Müslümanlardandır. Onu nitelik ve sıfatı ile biliriz; ancak o Kur'an hususunda bizden çok daha fazla çaba gösterirdi. Bu yüzden ona verilen letafet, güzellik ve nûr bize verilmemiştir.'
Oradan geçerek şehitlerin saflarının önüne gelir. Şehitler ona bakarlar ve sonra şöyle derler: 'Rahim Rab olan Allah'tan başka ilah yoktur. Bu adam şehitlerdendir. Onu özelliğinden ve sıfatından tanıyoruz. Şu kadarı var ki, o deniz şehididir. Bu yüzden bize verilmeyen göz alıcı letâfet ona verilmiştir.'
Sonra oradan geçerek bir şehit sûretinde deniz şehitlerinin safına gelir. Deniz şehitleri ona bakarlar. Hayretleri gittikçe artar ve şöyle derler: 'Bu adam deniz şehitlerindendir. Onu özelliğinden ve sıfatından tanıyoruz, ancak onun şehit edildiği ada bizim şehit edildiğimiz adadan daha ürkütücüydü. Bu yüzden bize verilmeyen letâfet, güzellik ve nur ona verilmiştir.
Sonra oradan geçerek elçi olarak gönderilmiş bir nebi suretinde nebilerin ve resûllerin safının önüne gelir. Nebiler ve resûller ona bakarlar. Hayretleri gittikçe artar. Derler ki: 'Hilm ve kerem sahibi Allah'tan başka ilah yoktur. Bu elçi olarak gönderilmiş bir nebidir; onu özelliğinden ve sıfatından tanıyoruz. Ancak ona çok faziletler verilmiştir.'
Sonra toplanarak Resûlullah'ın (s.a.v.) yanına gelirler. Ona sorarlar ve derler ki: 'Yâ Muhammed (s.a.v.), bu kimdir?' Resûlullah (s.a.v.) onlara şöyle buyurur: 'Bu, Allah'ın kulları üzerindeki hüccetidir.'
Sonra selam verir yanlarından geçerek meleklerin safına gelir. Mukarreb bir melek sûretinde onlara görünür. Melekler ona bakarlar. Hayretleri gittikçe artar. Faziletini görmelerinden dolayı bu onlara yüce gözükür ve derler ki: 'Rabbimiz yücedir, mukaddestir. Bu kul, meleklerdendir. Onu özellik ve sıfatı ile tanıyoruz; fakat makam itibarı ile Allah'a en yakın melektir. Bu yüzden bize giydirilmeyen nur ve cemal ona giydirildi.' Sonra oradan da götürülür."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Gökhan Demir / diğer yazıları
- ABD ve İsrail’i gölgede bıraktılar… / 28.10.2024
- Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı / 24.10.2024
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020
- Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı / 24.10.2024
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020