İmam Ali’nin, Malik-i Eşter'e emirnamesi 4: Halkın sınıfları
Bil ki, halka iyilikte bulunmak, yükümlülüklerini kolaylaştırmak, yersiz istekleri onlara yüklememek gibi, valinin halka karşı iyimserliğini ispatlayacak hiçbir şey yoktur
20.01.2025 18:20:00 / Güncelleme: 20.01.2025 18:53:27
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Bil ki, halka iyilikte bulunmak, yükümlülüklerini kolaylaştırmak, yersiz istekleri onlara yüklememek gibi, valinin halka karşı iyimserliğini ispatlayacak hiçbir şey yoktur. Öyleyse halka karşı iyimserliğini ispatlayacak işleri yapmaya çalış.
Zira iyimserlik, uzun süreli yorgunlukları ve sıkıntıları senden giderir. (Şunu da bil ki,) hakkında iyimser olabileceğin kimseler senin imtihanından hakkıyla çıkabilen, kötümser olacağın da imtihanından çıkamayan kimselerdir.
Kıyamet gününde Allah'ın mükâfatına sebep olmasına ilaveten, halka iyi davranmakta da basiretinin çoğalması için lehine ve aleyhine olan bu durumu iyice kavra ki, halka karşı daha iyi davranabilesin.
Bu ümmetin ileri gelenlerinin (büyüklerinin), amel ettikleri ve raiyetin (halkın) birliğine ve işlerinin düzelmesine sebep olan âdet ve gelenekleri bozup, o âdet ve geleneklerin yerine zararı olan birtakım yeni âdet ve gelenekleri koymaya kalkışma ki, o âdetleri koyanlar, onların sevabına ermiş olur ve sen ise bunları bozmakla günah kazanmış olursun.
Ülke halkının durumunun düzelmesine sebep olan yöntemlerin korunması ve toplumun hayatının sağlam bir tarza sahip olmasına sebep olacak ilkeleri yerleştirmek hususunda bilginlerle, düşünürlerle oturup müzakere yapmayı ve tartışmayı çoğalt (bu hususta onların düşüncelerinden yardım al).
Bu üslup hakkı sabit kıldığı ve batılı yok ettiği gibi yeterli bir kılavuz ve örnektir de. Çünkü iyi yöntem ve gelenekler Allah'a itaat etmeyi sağlayan yollardan biridir.
Bil ki, halk çeşitli sınıflara ayrılmıştır. Bunlardan hiçbirinin durumu, diğer sınıfların yardımı olmaksızın doğrulmaz, düzene girmez (her sınıfın, diğer sınıfların asayiş ve huzur içerisinde olması için kendi işini yapması gerekir); hiçbirinin diğerine muhtaç olmaması mümkün değildir.
Bu sınıflar şunlardan ibarettir:
(1-) Allah'ın askerleri ve ordusu.
(2-) Kamu ve özel işleri düzene sokan kâtipler.
(3-) Adaletle hükmeden yargıçlar.
(4-) İnsaf ve yumuşaklıkla hizmet eden görevliler.
(5-) Müslümanlar ve ehlikitap'tan cizye ve haraç toplayan memurlar.
(6-) Tüccar ve zanaat sahipleri.
(7-) Toplumun en aşağı sınıflarından olan muhtaç ve yoksul kişiler.
Allah-u Teâla bu sınıfların her birisinin payını kendi kitabında, Peygamber'inin sünnetinde ve bizim yanımızda bir ahit olarak korunan ilimde ortaya koyarak ölçüsünü belirlemiştir.
Ordu, Allah'ın izniyle halkın kalesi, valilerin ziyneti, dinin izzeti ve güvenlik ile huzurun temel taşıdır. Halk ancak orduyla varlığını sürdürüp huzura kavuşabilir. Ordu da, düşmana karşı cihatta kendisine destek olmak, arkasında bir güvencesi bulunmak ve geçimini sağlamak için Allah'ın onlar için tayin ettiği vergilerle gücünü koruyup varlığını sürdürebilir.
Sonra bu iki sınıf, ancak kadılar, zekât ve vergi memurlarıyla kâtiplerden ibaret olan üçüncü sınıfla hayatlarını sürdürebilirler.
Çünkü onlar işleri düzene sokarlar, insaf ve adaleti yayarlar, gelirleri (vergileri) toplarlar, onların sayesinde genel ve özel işlerde güvence sağlanır.
Bütün bu sınıfların ayakta durmaları ise, tüccar ve zanaatçılarla mümkündür. Onlar halkın muhtaç olduğu şeyleri toplayıp, çarşı ve pazarlara dökerek, başka sınıfların yapamayacağı işleri yaparlar. Son olarak da gözetilmesi gereken toplumun yoksul ve güçsüz olan alt sınıfı gelir.
Allah'ın malı (İslâm devletinin gelirinden bu sınıflar için ayrılmış bütçe) onların tümünü kapsamına alıp idare edebilir. Bunlardan her birisinin kendi ihtiyaçları miktarınca valinin üzerinde hakları vardır. Valinin ise bu doğrultuda, Allah'ın ona farz kıldığı görevleri gereği gibi yerine getirebilmesi, ancak konuya gerekli önemi verip Allah'tan yardım dilemesi ve nefsini hakka riayet etmeye boyun eğdirip küçük ve büyük işlerde doğru yoldan ayrılmamaya sabretmesiyle mümkün olur." (Hasan b. Ali el-Harrani, Tuhefu'l Ukul eserinden)
Zira iyimserlik, uzun süreli yorgunlukları ve sıkıntıları senden giderir. (Şunu da bil ki,) hakkında iyimser olabileceğin kimseler senin imtihanından hakkıyla çıkabilen, kötümser olacağın da imtihanından çıkamayan kimselerdir.
Kıyamet gününde Allah'ın mükâfatına sebep olmasına ilaveten, halka iyi davranmakta da basiretinin çoğalması için lehine ve aleyhine olan bu durumu iyice kavra ki, halka karşı daha iyi davranabilesin.
Bu ümmetin ileri gelenlerinin (büyüklerinin), amel ettikleri ve raiyetin (halkın) birliğine ve işlerinin düzelmesine sebep olan âdet ve gelenekleri bozup, o âdet ve geleneklerin yerine zararı olan birtakım yeni âdet ve gelenekleri koymaya kalkışma ki, o âdetleri koyanlar, onların sevabına ermiş olur ve sen ise bunları bozmakla günah kazanmış olursun.
Ülke halkının durumunun düzelmesine sebep olan yöntemlerin korunması ve toplumun hayatının sağlam bir tarza sahip olmasına sebep olacak ilkeleri yerleştirmek hususunda bilginlerle, düşünürlerle oturup müzakere yapmayı ve tartışmayı çoğalt (bu hususta onların düşüncelerinden yardım al).
Bu üslup hakkı sabit kıldığı ve batılı yok ettiği gibi yeterli bir kılavuz ve örnektir de. Çünkü iyi yöntem ve gelenekler Allah'a itaat etmeyi sağlayan yollardan biridir.
Bil ki, halk çeşitli sınıflara ayrılmıştır. Bunlardan hiçbirinin durumu, diğer sınıfların yardımı olmaksızın doğrulmaz, düzene girmez (her sınıfın, diğer sınıfların asayiş ve huzur içerisinde olması için kendi işini yapması gerekir); hiçbirinin diğerine muhtaç olmaması mümkün değildir.
Bu sınıflar şunlardan ibarettir:
(1-) Allah'ın askerleri ve ordusu.
(2-) Kamu ve özel işleri düzene sokan kâtipler.
(3-) Adaletle hükmeden yargıçlar.
(4-) İnsaf ve yumuşaklıkla hizmet eden görevliler.
(5-) Müslümanlar ve ehlikitap'tan cizye ve haraç toplayan memurlar.
(6-) Tüccar ve zanaat sahipleri.
(7-) Toplumun en aşağı sınıflarından olan muhtaç ve yoksul kişiler.
Allah-u Teâla bu sınıfların her birisinin payını kendi kitabında, Peygamber'inin sünnetinde ve bizim yanımızda bir ahit olarak korunan ilimde ortaya koyarak ölçüsünü belirlemiştir.
Ordu, Allah'ın izniyle halkın kalesi, valilerin ziyneti, dinin izzeti ve güvenlik ile huzurun temel taşıdır. Halk ancak orduyla varlığını sürdürüp huzura kavuşabilir. Ordu da, düşmana karşı cihatta kendisine destek olmak, arkasında bir güvencesi bulunmak ve geçimini sağlamak için Allah'ın onlar için tayin ettiği vergilerle gücünü koruyup varlığını sürdürebilir.
Sonra bu iki sınıf, ancak kadılar, zekât ve vergi memurlarıyla kâtiplerden ibaret olan üçüncü sınıfla hayatlarını sürdürebilirler.
Çünkü onlar işleri düzene sokarlar, insaf ve adaleti yayarlar, gelirleri (vergileri) toplarlar, onların sayesinde genel ve özel işlerde güvence sağlanır.
Bütün bu sınıfların ayakta durmaları ise, tüccar ve zanaatçılarla mümkündür. Onlar halkın muhtaç olduğu şeyleri toplayıp, çarşı ve pazarlara dökerek, başka sınıfların yapamayacağı işleri yaparlar. Son olarak da gözetilmesi gereken toplumun yoksul ve güçsüz olan alt sınıfı gelir.
Allah'ın malı (İslâm devletinin gelirinden bu sınıflar için ayrılmış bütçe) onların tümünü kapsamına alıp idare edebilir. Bunlardan her birisinin kendi ihtiyaçları miktarınca valinin üzerinde hakları vardır. Valinin ise bu doğrultuda, Allah'ın ona farz kıldığı görevleri gereği gibi yerine getirebilmesi, ancak konuya gerekli önemi verip Allah'tan yardım dilemesi ve nefsini hakka riayet etmeye boyun eğdirip küçük ve büyük işlerde doğru yoldan ayrılmamaya sabretmesiyle mümkün olur." (Hasan b. Ali el-Harrani, Tuhefu'l Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.