Türkiye’nin gerçek sorunları kısaca şöyle özetlenebilir: Vaktiyle tarımda kendisine yetebilen 7 ülkeden birisi olan Türkiye’de tarım ve hayvancılık bitirilmiş, sanayi özelleştirme adı altında yok edilmiştir. 1980’lerden beri Türkiye’nin ekonomide üretim yerine yaptığı iki faaliyetten birisi borçlanma, diğeri ise KİT’lerin satılmasıdır. Oysa bugüne kadar dünyada bütün mallarını satarak ve borçlanarak zengin olmuş ne bir fert, ne de bir devlet gösterilebilir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’nin 2011 yılı ithalatı 240 milyar dolar, ihracatı ise 134 milyar dolardır. Görüldüğü gibi dış ticaret açığı, 106 milyar dolardır. Halbuki 2002’de dış ticaret açığı sadece 20 milyar dolar idi. Yine 2002’de 200 milyar dolar olan iç ve dış borç toplamı günümüzde yaklaşık 600 milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye gittikçe artan şekilde borçlanmaktadır. Borçlanmanın elbette bir sınırı vardır bu sınır aşıldığında Türkiye’de ekonomi felç olur ve bundan hemen herkes büyük zararlar görür.
Türkiye’de özelleştirmeler sonunda bankaların yüzde 40’ı ile borsanın yaklaşık yüzde 70’i yabancıların olmuştur. Yunan Kilisesi’nin sahibi olduğu Finans Bank, Trakya’daki tarım topraklarının büyük bir bölümünü, çiftçilerin bu bankaya olan borçları yüzünden ipotekli olması sebebiyle ele geçirmek üzeredir. Atatürk’ün dediği gibi ekonomisi bağımsız olmayan bir ülkenin siyaseti de bağımsız olamaz ve böyle bir ülkede gerçek anlamda demokrasinin kurulup yaşatılması da mümkün değildir. İktidar ve muhalefet partileri bu konulara niçin kafa yormazlar?
Bundan başka Alanya’da Almanlar, belediye başkanı seçebilecek sayıya ulaşmışlardır. Nerede ise Didim’in tamamı İngilizlerin kontrolündedir. Emlak ilanları bile İngilizce verilmektedir. Ayrıca Yunanlılar Ege sahillerinde sürekli toprak ve gayr-i menkul satın almaktadırlar. Oysa bu durum sözde bir devlet sayılan AB ülkeleri arasında bile mümkün değildir. Örneğin Fransa’nın Alsas Loran bölgesinde halkın Alman asıllı olması sebebiyle Alman vatandaşlarının bu bölgede toprak ve gayr-i menkul almaları yasaktır. Ayrıca Yunanlılar, başta Bulamaç ve Eşek adaları olmak üzere 9 adayı işgal etmişlerdir. Halbuki Lozan Anlaşmasına göre bu adalar Türkiye’ye aittir.
Hem iktidar hem ana muhalefet bu gibi ciddi sorunların çözümünü düşünecekleri yerde sömürgeci ülkelerin planlarına uygun olarak “Türk” sözünün anayasadan çıkarılması işiyle uğraşmaktadırlar. Nitekim AKP’nin Anayasa Hazırlık Komisyonuna verdiği öneride milletvekili yeminlerinden “Büyük Türk Milleti” ifadesi çıkarılmıştır. CHP’nin verdiği öneride ise önce bu ifade çıkarılmış daha sonra bazı milletvekillerinin diretmesi üzerine “Büyük Türk Milleti” ifadesi çıkarılarak sadece “Türk Milleti” ifadesi yer almıştır. Dünyada bizden başka milletin adını Anayasa’dan silmek için iktidarı ve muhalefeti ile birlikte çaba gösteren başka bir ülke var mıdır, bilmiyorum.
Kimse kimseyi kandırmasın Türkiye’de sadece iktidar değil muhalefet de küresel güçler tarafından kontrol edilmektedir. Çünkü her ne kadar iktidar ile muhalefet, birbirlerine karşı imiş gibi bir görünseler de aynı zihniyeti paylaşmaktadırlar. Nitekim 4 Aralık 2012 tarihinde medyada yer alan haberlere göre Başbakan yardımcısı Beşir Atalay, “CHP ile birlikte 10 yılda sessiz devrimler yaptık” dedi. Yine Sayın Başbakan Dersim isyanında o isyana katılanlara dönemin yöneticilerince haksızlık yapıldığını söylemişti. Kılıçdaroğlu da bu anlamda bir açıklama yaparak C.H.P.’sinin geçmişini inkâr etti. Bu defa C.H.P. Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün bu isyanın öncülerinden Seyit Rıza’ya iade-i itibar yapılması için TBMM Başkanlığına bir önerge vermiştir. Kılıçdaroğlu’nun bu olaya sessiz kalması karşısında İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal Kılıçdaroğlu’nu “CHP Genel Başkanlığından istifa ederek Atatürk’ün makamını boşaltmaya” davet etti.
Türkiye’de özelleştirmeler sonunda bankaların yüzde 40’ı ile borsanın yaklaşık yüzde 70’i yabancıların olmuştur. Yunan Kilisesi’nin sahibi olduğu Finans Bank, Trakya’daki tarım topraklarının büyük bir bölümünü, çiftçilerin bu bankaya olan borçları yüzünden ipotekli olması sebebiyle ele geçirmek üzeredir. Atatürk’ün dediği gibi ekonomisi bağımsız olmayan bir ülkenin siyaseti de bağımsız olamaz ve böyle bir ülkede gerçek anlamda demokrasinin kurulup yaşatılması da mümkün değildir. İktidar ve muhalefet partileri bu konulara niçin kafa yormazlar?
Bundan başka Alanya’da Almanlar, belediye başkanı seçebilecek sayıya ulaşmışlardır. Nerede ise Didim’in tamamı İngilizlerin kontrolündedir. Emlak ilanları bile İngilizce verilmektedir. Ayrıca Yunanlılar Ege sahillerinde sürekli toprak ve gayr-i menkul satın almaktadırlar. Oysa bu durum sözde bir devlet sayılan AB ülkeleri arasında bile mümkün değildir. Örneğin Fransa’nın Alsas Loran bölgesinde halkın Alman asıllı olması sebebiyle Alman vatandaşlarının bu bölgede toprak ve gayr-i menkul almaları yasaktır. Ayrıca Yunanlılar, başta Bulamaç ve Eşek adaları olmak üzere 9 adayı işgal etmişlerdir. Halbuki Lozan Anlaşmasına göre bu adalar Türkiye’ye aittir.
Hem iktidar hem ana muhalefet bu gibi ciddi sorunların çözümünü düşünecekleri yerde sömürgeci ülkelerin planlarına uygun olarak “Türk” sözünün anayasadan çıkarılması işiyle uğraşmaktadırlar. Nitekim AKP’nin Anayasa Hazırlık Komisyonuna verdiği öneride milletvekili yeminlerinden “Büyük Türk Milleti” ifadesi çıkarılmıştır. CHP’nin verdiği öneride ise önce bu ifade çıkarılmış daha sonra bazı milletvekillerinin diretmesi üzerine “Büyük Türk Milleti” ifadesi çıkarılarak sadece “Türk Milleti” ifadesi yer almıştır. Dünyada bizden başka milletin adını Anayasa’dan silmek için iktidarı ve muhalefeti ile birlikte çaba gösteren başka bir ülke var mıdır, bilmiyorum.
Kimse kimseyi kandırmasın Türkiye’de sadece iktidar değil muhalefet de küresel güçler tarafından kontrol edilmektedir. Çünkü her ne kadar iktidar ile muhalefet, birbirlerine karşı imiş gibi bir görünseler de aynı zihniyeti paylaşmaktadırlar. Nitekim 4 Aralık 2012 tarihinde medyada yer alan haberlere göre Başbakan yardımcısı Beşir Atalay, “CHP ile birlikte 10 yılda sessiz devrimler yaptık” dedi. Yine Sayın Başbakan Dersim isyanında o isyana katılanlara dönemin yöneticilerince haksızlık yapıldığını söylemişti. Kılıçdaroğlu da bu anlamda bir açıklama yaparak C.H.P.’sinin geçmişini inkâr etti. Bu defa C.H.P. Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün bu isyanın öncülerinden Seyit Rıza’ya iade-i itibar yapılması için TBMM Başkanlığına bir önerge vermiştir. Kılıçdaroğlu’nun bu olaya sessiz kalması karşısında İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal Kılıçdaroğlu’nu “CHP Genel Başkanlığından istifa ederek Atatürk’ün makamını boşaltmaya” davet etti.
Prof. Dr. İbrahim Arslanoğlu / diğer yazıları
- İktidar ve ana muhalefet Türkiye’nin gerçek sorunları ile meşgul mü? / 04.01.2013
- İktidar ve Anamuhalefet Türkiye’nin gerçek sorunları ile meşgul mü? / 26.12.2012
- Abant toplantısında federatif yapıya geçilmesi tartışıldı / 18.03.2012
- Türkiye’de 1938 – 1950 arası eğitimde yeni yapılanma / 07.03.2012
- Dünya totaliter tek devlete doğru nasıl sürüklenmektedir? / 18.02.2012
- “Hepimiz Ermeniyiz” sloganının düşündürdükleri - II / 28.01.2012
- “Hepimiz Ermeniyiz” sloganının düşündürdükleri - I / 27.01.2012
- İktidar ve Anamuhalefet Türkiye’nin gerçek sorunları ile meşgul mü? / 26.12.2012
- Abant toplantısında federatif yapıya geçilmesi tartışıldı / 18.03.2012
- Türkiye’de 1938 – 1950 arası eğitimde yeni yapılanma / 07.03.2012
- Dünya totaliter tek devlete doğru nasıl sürüklenmektedir? / 18.02.2012
- “Hepimiz Ermeniyiz” sloganının düşündürdükleri - II / 28.01.2012
- “Hepimiz Ermeniyiz” sloganının düşündürdükleri - I / 27.01.2012