Her bilim dalı başlangıçtan itibaren katettiği her aşamada o alanda gelinebilecek son noktaya ulaşabilmeyi amaçlar. Bu süreç tabiatın kanunu gereği ve ilerlemenin baş müsebbibidir. Matematik, fizik, kimya v.b. bilimlerin tarihleri bu gerçeği doğrular. Sosyal ilimlerde ise durum çok daha kompleks ve içinden çıkılmaz bir hal alır. Ekonomi ilmi de sosyal bir ilim dalıdır.
Geçmişte ekonomik gelişmeler sosyal olayların, sosyal olaylar ekonomik gelişmelerin tetikleyicisi olagelmiştir. Buna, coğrafi keşiflerle birlikte çeşitli kıtalardan Avrupa'ya akan zenginliğin Rönesans ve Reform'un finansörü olmasını, Avrupa da sanayi devrimiyle beraber ortaya çıkan işçi sınıfının çok zor ekonomik şartlarda yaşamaya itilmesiyle Marx ve Engels'ın altyapısını hazırladığı Komünizm'in taraftar bulması sonucu ortaya çıkan Bolşevik İhtilali'nden sonra dünya tarihinin değişmesini örnek verebiliriz.
20. yüzyılın ilk yarısına kadar meydana gelen ekonomik savaşların her birey tarafından algılanabilecek basitlikte olduğunu görüyoruz. Güçlü olan devlet zayıf olan devletin kaynaklarına el koymak suretiyle zenginliğini artırıyordu. 1. ve 2. dünya savaşlarıyla bu metodun güçlü devletlere fazla maliyetli olduğunun anlaşılmasıyla bu yöntemden vaz geçildi.
2. Dünya Savaşı'ndan sonra yaşanan iki kutuplu dünya aslında iki farklı ekonomik anlayışın soğuk kapışmasıydı. Bu dönemde, daha sonra rakibini malubiyete uğratacak olan liberal anlayış daha önce görülmemiş, kısa sürede zararları anlaşılamayacak, anlaşılsa bile karşı çözümün yeşermesi yıllar alacak bir metodla ağlarını Dünya'ya ördü. Bunun adı kimi zaman Truman Doktrini kimi zaman ise Marshall Yardımı idi. ABD yardım gönderiyorum bahanesiyle ülkelere giriyor memurlarını bu ülkelere gönderiyor ve bu ülkelerin ekonomisini, siyasetini, kültürünü kendi lehine değiştiriyordu. Sermaye piyasaları, bankalar, IMF, Dünya Bankası bu imparatorluğun kolonlarını oluşturuyordu.
Özellikle 80'li yıllarda ABD gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelere borçla kalkınma fikrini aşıladı. Bu ülkelerin 20 yıl önce ki toplam dış borcu 200 Milyar Dolarken bu gün birkaç Trilyon Dolara çıkmış bulunmaktadır.
1989'da komünizmin çöküşüyle rakipsiz kalınmasıyla birlikte liberal anlayış eski demir perde ülkelerinide ele geçirdi. Son 15 yılda ise bu anlayışın dünya ekonomisini getirdiği nokta,Levent BIÇAKÇI ve Cem PAPİLA'nın Türkiye Süper Ligini getirdiği durum gibidir. Dünya'nın %80-85'i borç ve fakirlikle boğuşurken ABD, AB, Japonya, Kore gibi büyük ekonomilerde dış ticaret açıkları, işsizlik ve sık sık tekrarlanan krizler artık önü alınamaz bir hal almıştır.
Bu durumun ülkemizdeki yansımalarının tarımın bitmesi, ticaretin durması, işsizliğin rekor seviyelere çıkması, borçların sürekli artışı, ücret düzeylerinin düşük olaması, ülkenin en değerli ve stratejik krumlarının yok pahasına yabancıların eline geçmesi şeklinde yaşandığı ise hepimizin malumudur.
Özetlemeye çalıştığımız son 200 yıldaki iktisadi tarihin, tıkandığının, bittiğinin diğer bir ispatı ise bu güçlerin tekrar eski yöntemlere dönmesi işgal ve istilaların değişik gerekçelerle tekrar sahneye konulmaya başlanmasıdır.
Dünya ekonomisinin geçirdiği bu evreler sonucu geldiği durum ideal bir ekonomik sisteme doğru büyük bir adımın atılmasının artık zorunlu olduğunu ortaya koyuyor. Işte BTP Lideri Prof. Dr. Haydar BAŞ Bey'in ortaya koymuş olduğu Milli Ekonomi Modeli ekonomi ilminin ulaşacağı bu ideal noktanın ta kendisidir.
Milli Ekonomi Modeli'nin neden ideal (doğal) ekonomik sistem olduğunu ise başka bir yazıya bırakıyorum...
Geçmişte ekonomik gelişmeler sosyal olayların, sosyal olaylar ekonomik gelişmelerin tetikleyicisi olagelmiştir. Buna, coğrafi keşiflerle birlikte çeşitli kıtalardan Avrupa'ya akan zenginliğin Rönesans ve Reform'un finansörü olmasını, Avrupa da sanayi devrimiyle beraber ortaya çıkan işçi sınıfının çok zor ekonomik şartlarda yaşamaya itilmesiyle Marx ve Engels'ın altyapısını hazırladığı Komünizm'in taraftar bulması sonucu ortaya çıkan Bolşevik İhtilali'nden sonra dünya tarihinin değişmesini örnek verebiliriz.
20. yüzyılın ilk yarısına kadar meydana gelen ekonomik savaşların her birey tarafından algılanabilecek basitlikte olduğunu görüyoruz. Güçlü olan devlet zayıf olan devletin kaynaklarına el koymak suretiyle zenginliğini artırıyordu. 1. ve 2. dünya savaşlarıyla bu metodun güçlü devletlere fazla maliyetli olduğunun anlaşılmasıyla bu yöntemden vaz geçildi.
2. Dünya Savaşı'ndan sonra yaşanan iki kutuplu dünya aslında iki farklı ekonomik anlayışın soğuk kapışmasıydı. Bu dönemde, daha sonra rakibini malubiyete uğratacak olan liberal anlayış daha önce görülmemiş, kısa sürede zararları anlaşılamayacak, anlaşılsa bile karşı çözümün yeşermesi yıllar alacak bir metodla ağlarını Dünya'ya ördü. Bunun adı kimi zaman Truman Doktrini kimi zaman ise Marshall Yardımı idi. ABD yardım gönderiyorum bahanesiyle ülkelere giriyor memurlarını bu ülkelere gönderiyor ve bu ülkelerin ekonomisini, siyasetini, kültürünü kendi lehine değiştiriyordu. Sermaye piyasaları, bankalar, IMF, Dünya Bankası bu imparatorluğun kolonlarını oluşturuyordu.
Özellikle 80'li yıllarda ABD gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelere borçla kalkınma fikrini aşıladı. Bu ülkelerin 20 yıl önce ki toplam dış borcu 200 Milyar Dolarken bu gün birkaç Trilyon Dolara çıkmış bulunmaktadır.
1989'da komünizmin çöküşüyle rakipsiz kalınmasıyla birlikte liberal anlayış eski demir perde ülkelerinide ele geçirdi. Son 15 yılda ise bu anlayışın dünya ekonomisini getirdiği nokta,Levent BIÇAKÇI ve Cem PAPİLA'nın Türkiye Süper Ligini getirdiği durum gibidir. Dünya'nın %80-85'i borç ve fakirlikle boğuşurken ABD, AB, Japonya, Kore gibi büyük ekonomilerde dış ticaret açıkları, işsizlik ve sık sık tekrarlanan krizler artık önü alınamaz bir hal almıştır.
Bu durumun ülkemizdeki yansımalarının tarımın bitmesi, ticaretin durması, işsizliğin rekor seviyelere çıkması, borçların sürekli artışı, ücret düzeylerinin düşük olaması, ülkenin en değerli ve stratejik krumlarının yok pahasına yabancıların eline geçmesi şeklinde yaşandığı ise hepimizin malumudur.
Özetlemeye çalıştığımız son 200 yıldaki iktisadi tarihin, tıkandığının, bittiğinin diğer bir ispatı ise bu güçlerin tekrar eski yöntemlere dönmesi işgal ve istilaların değişik gerekçelerle tekrar sahneye konulmaya başlanmasıdır.
Dünya ekonomisinin geçirdiği bu evreler sonucu geldiği durum ideal bir ekonomik sisteme doğru büyük bir adımın atılmasının artık zorunlu olduğunu ortaya koyuyor. Işte BTP Lideri Prof. Dr. Haydar BAŞ Bey'in ortaya koymuş olduğu Milli Ekonomi Modeli ekonomi ilminin ulaşacağı bu ideal noktanın ta kendisidir.
Milli Ekonomi Modeli'nin neden ideal (doğal) ekonomik sistem olduğunu ise başka bir yazıya bırakıyorum...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- RESUL BALCI: Karlar düşerken / 22.02.2025
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012