Ümmü'l-Benin diye meşhur olan Fatıma bint Hizam, müminlerin Emiri Hz. Ali bin Ebu Talib'in (a.s) Hz. Fatıma anamızdan sonraki mübarek eşleridir. Hz. Ümmü'l-Benin anamız saygınlığı ve ihtiramı yüksek olan bir hanımefendidir. Ümmü'l-Benin anamız; Hz. Ebu'l-Fazl Abbas, Abdullah, Cafer ve Osman'ın annesidir. Bunların her dördü de Kerbela'da şehit olmuşlardır. Dört erkek çocuğun annesi olduğu için kendisine Ümmü'l-Benin (oğulların annesi) denmiştir.
Ümmü'l-Benin anamız evlenip eve adımını attığında yeri ve kapı eşiğini öper ve şöyle seslenir: "Ben ancak Hz. Fatıma (a.s )'ın ayak bastığı yeri öpmeye layığım. O'nun hanım olduğu eve hanım olarak değil, hizmetçi olarak gelirim!"
Hz. Ali'nin evine ayak bastığı ilk andan itibaren o Hazretin küçük evlatları için şefkatli bir anne olmuştur. Ümmü'l-Benin anamız, Hz. Fatıma'nın evlatlarına karşı aşk, sevgi ve muhabbetle doludur. Bu nedenle Ümmü'l-Benin çok ama çok değerlidir.
Asıl ismi Fatıma olan Ümmü'l-Benin anamız bir gün, eşi ve Resulullah'tan sonra insanların en hayırlısı İmam Ali'ye (a.s) bir değişiklik hususunda şöyle der: Senden bir isteğim var!
İmam Ali: Ne istersen söyle, diye cevap verir.
Fatıma: Benim ismimi değiştirmeni istiyorum, der. Zira sen beni Fatıma diye sesleyince Hasan, Hüseyin ve Zeyneb'in çehresinde hüzün görüyorum. Anneleri Hz. Fatıma'yı (s.a) hatırlayıp üzülüyorlar!
İmam da bu sözü duyunca Fatıma'nın adını "Ümmül Benin" künyesiyle değiştirir.
Kendi döneminin en seçkin kadınlarındandı, şiir sanatının büyüklerindendir. Ümmü'l-Benin tıpkı Hz. Fatıma anamız gibi Hz. Ali'nin hayatı döneminde ve o Hazretten sonra her zaman can dostu, vefalı ve iffetli bir eş olmuştur.
Hz. Ali'nin evine ayak bastığı ilk andan itibaren o Hazretin küçük evlatları için şefkatli bir anne gibi elinden geleni yaparak her zaman onları kendisinden önde tutmuş ve hiç yılmadan onlar için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmıştır. Bu nedenle de Hz. Zeynep annemiz sürekli Ümmü'l-Benin'i ziyaret eder ve kendisine teşekkür ederdi.
Ümmü'l-Benin anamızın Kerbela olayından önce ve sonraki sözleri çok anlamlı ve manidardır.
Kerbelâ'ya doğru yola çıkan askerlere diyordu ki: "Hüseyin'in gözü kulağı olun, O'nun emrinden çıkmayın! Oğullarım ve yeryüzündeki her şey Hüseyin'e feda olsun!"
İmam Hüseyin (a.s)'ın şehit olduğu haberini duyar duymaz; "yüreğimi parçaladınız!" diyerek hıçkırarak ağlamış ve şöyle söylenmiştir:
"Ey Medineli kadınlar! Artık bana Ümmü'l Benin (oğullarının anası) demeyin. Çünkü oğlum kalmadı. Hepsini kaybettim. Evet, benim dört şahinim vardı. Onları okların hedefi yaptılar. Şah damarlarını kestiler. Düşmanlar, mızraklarıyla oğullarımın bedenlerini parça parça ettiler. Gün batarken, hepsi lime lime edilmiş bedenleriyle toprağa serilmiş vaziyetteydi. Keşke bilebilseydim. Gerçekten de Abbas'ımın kollarını kestiler mi? Ey Abbas'ı görenler! Gördünüz mü Abbas düşmanla nasıl savaşıyordu? Haydar-ı Kerrar'ın oğlu, tıpkı babası gibi hamle ediyordu değil mi? Ali Murtaza'nın diğer evlatları da birer avcı aslan gibiydiler. Onun etrafında çarpışıyorlardı. Ah! Oğlum Abbas'ın bedeninde kolu olmadığı halde başına demir mızrakla vurduklarını bana haber verdiler. Yazık bana! Neler de geldi başıma? Evlatlarım nasıl da musibetlere uğramış? Eğer oğlum Abbas'ın bedeninde kolları olsaydı, kim ona yaklaşmaya cüret edebilirdi ki?"
Kerbelâ'da dört evlâdı da İmam Hüseyin (a.s) yolunda (Ebu'lfazl-Abbas (34), Abdullah (25), Osman (21) ve Câfer (19)) fedayı can eylediler.
Ümmü'l Benin anamız yiğit evladı alemdar Celal Abbas'la ilgili olarak da şunları söylemiştir:
"Yavrum Abbas, daha küçük bir çocukken bir gün babası Hz Ali, onu kucağına almış; ellerini, kollarını öpmüş sonra da ağlamaya başlamıştı. Onu bu halde görünce yüreğim yandı, ciğerim parçalandı. Zira, güzel ve şirin bir yavruyu kucağına alıp da ağlayan bir babayı ne görmüş, ne de duymuştum.
Kendi kendime;
"Bunun bir sebebi olmalı" diye düşündüm. Daha sonra eşim Ali'ye dönerek niçin ağladığını sordum.
Eşim Ali, bir yandan ağlıyor, bir yandan da cevap veriyordu:
"Kerbela çölünde oğlum Hüseyin'e yardım ettiği sırada, kâfirler tarafından oğlum Abbas'ın kolları kesilecek" dedi.
Ben bu haberi alınca dayanamayıp ağlamaya başladım.
O vakit Hz. Ali:
"Şunu da bilmenizi isterim ki, gözümüzün nuru Abbas, Hak Teâlâ katında yüksek derecelere sahip olacak.
Hak Teâlâ, daha önce kardeşim Cafer-i Tayyar'a nasıl iki kanat hediye ettiyse; ona da iki kolunun karşılığı olarak iki kanat bağışlayacak ve Abbas da bu kanatlarla, cennette meleklerle birlikte uçacak..!" diyerek bizleri teselli etti.
Hicri 64 yılında vefat etti ve Baki mezarlığında toprağa verildi.
Allah, şefaatlerine nail eylesin…
- ‘Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık’ / 09.04.2025
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025
- Ben vermekle emrolundum / 06.03.2025
- Her hususta zirve şahsiyet İmam Ali / 28.02.2025