Fazla uzaklarda değil, daha bu yılın ilk ayları idi, pandeminin tavan yaptığı aylardı, ülke haritasının kıpkırmızı olduğu ve günlük vefat sayılarının yüzlü rakamlarla ifade edildiği zaman dilimleri idi ve iktidar partisi 'lebalep kongreler' yapmakla övünmekte idi.
Türkiye haritasının baştan başa kıpkırmızı olduğu ama yüzlerin bir türlü kızarmadığı zamanlardı o zamanlar.
Kendileri bizzat gittikleri her ilde, her ilçede, lebalep doldurdukları her salonda bir taraftan' maske, mesafe, temizlik' kurallarına dikkat çektikleri halde, en azından ilk ikisini sürekli ihlal etmekten geri durmuyorlar ve kalabalıklara çay paketleri fırlatmaktan vazgeçmiyorlardı.
Meseleye partizanlıktan uzak, iz'an, insaf ve idrak penceresinden bakan herkes "harita kızarırken artık yüzler de kızarmalıdır" anlamında yazılar yazdılar, uyarılarda bulundular.
Akıl almaz bir şekilde, ilimle, bilimle, gelenekle, genel ahlak kuralları ile asla izah edilemez bir tarzda lebalep kongreler, tıka-basa salon doldurmalar ve kalabalıkların üstüne çay fırlatmalar sürüp gitti.
Devam eden zamanlarda sel gibi, deprem gibi çeşitli felaket sebebi ile Sayın Cumhurbaşkanı her nereye, hangi ile ve ilçeye gitti ise aynı miting havaları ve kalabalıklar üzerine çay fırlatma görüntüleri devam edip durdu.
Aylar boyu, bütün bu manzaralara şahit olup durduk ama, ülkenin neredeyse bir bölgesini küle çeviren, köyleri haritadan silen ve günlerdir hala söndürülemeyen yangın bölgesinde de, elleri koynunda kara kara düşünen, evinin, bağının-bahçesinin tepesinden çıkan dumanları göz yaşları içinde seyreden yüreği yangın kitlelerin üzerine çay fırlatılacağı aklımızdan bile geçmezdi.
Ne yazık ki bunu da gördük, buna da şahit oldu bu ülke.
Demek ki huylu huyundan bir türlü vazgeçmiyor.
Sayın Cumhurbaşkanının danışmanlarından, baş danışmanlarından, yüksek istişare kurulu üyelerinden birisi çıkıp demez mi, diyemez mi ki; "Sayın Cumhurbaşkanım yangın yerinde, yürekleri yanmış, evleri yanmış, hayvanları yanmış, ekmek tekneleri küle dönmüş kitlelerin üzerine çay atmak pek yakışık almaz, pek uygun düşmez, burada bari yapmayalım."
Acı da olsa gerçeği söyleyecek dostlardan bir tane bile kalmadı mı etrafta?
Dert bir değil elvan elvan…
Hangi derde yanalım?
Ülkenin ciğerlerini yakan devasa yangınlara mı, kül olan ormanlara, köylere, bağlara-bahçelere ve hayvan çiftliklerine mi, "envanterde yangın söndürme uçağının olmayışına mı" ve böylesine yaralı kalabalıkların üzerine tepeden aşağı çay fırlatılmasına mı?
Ne yaparsın, neylersin ki, huylu huyundan vazgeçmiyor bir türlü.
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025