Said Nursi'nin eserleri arasına serpiştirilmiş bol miktardaki hezeyanları ve hurafeleri hazmetmek için herhalde mandanınkine benzer bir mideye sahip olmak lazım.
Kitaba ve sahih Sünnete açıkça aykırı olan, İslam itikadını tamamen alt-üst eden bu hurafeleri kimler ve ne adına hoş görüyor, kimler ne adına hazmedilmesi için uğraşıyor?
Kimin ne haddine hezeyanları ve hurafeleri savunmak?
Said Nursi'nin İslam adına hezeyanlar yayma ve hurafeler uydurma ayrıcalığı nereden geliyor?
Bu ayrıcalığı, bu toleransı bu adama tanıyarak yeni nesillere yanlış tanıtmak, gerçek yüzünü saklamak yetkisi kimlere neden verilmiştir?
Hak ve hakikat adına her hangi bir Müslüman böyle bir hakka sahip olabilir mi?
Hakkın ve hakikatin hatırı her şeyin üstünde iken, her şeyden öncelikli iken, Kur'an hakikatlerini alt-üst eden bu hezeyanları "hoş görme" yetkisi kimlere ve nasıl verilmiştir?
İslam'ın bütün nimetlerinden faydalanarak, Müslüman milletin vergileri ile okuyarak belli makamlara gelen ilim adamlarının, söz konusu hezeyan ve hurafelere karşı mücadele mecburiyetleri yok mudur, yeni nesilleri bu tehlikeye karşı uyarma sorumlulukları yok mudur?
"İslam" şemsiyesi altına gizlenerek içerden çürütme, içten çökertme ve kale kapısını içerden açma anlamındaki bu eylem ve söylemlere karşı çağdaş müfessirlerin, muhaddislerin ve kelamcıların bir diyecekleri yok mudur?
Bir hurafe, bir hezeyan falancanın kitabında yer almışsa zinhar yanlıştır, reddedilmelidir ama Said Nursi'nin eserlerinde yer almışsa "bir hikmeti vardır" anlayışı ve aymazlığı daha ne kadar devam edecek?
Gününü gün eden, "salla başı al maaşı" modundaki sözde ilim adamları, İlahiyat çevreleri daha kaç kuşağın daha bu zehirli fikirlerle zehirlenmesini bekliyorlar?
"Şu ayet benim hakkımda inmiştir, şu sure ebcet hesabıyla benim doğumuma işaret ediyor, benim risalelerim Kur'an'ın geldiği yerden alınmıştır, bu eserler bana yazdırıldı" türünden daha binlerce hezeyan karşısında susmak ilim haysiyetine yakışıyor mu?
Sizin bir arsanıza, tarlanıza beş-on santim tecavüz söz konusu olunca kıyametler koparıyorsunuz, mahkemelere koşuyorsunuz da her şeyinizi borçlu olduğunuz Yüce İslam'a böylesine akıl almaz tecavüzlerin sahibi birini ya savunuyorsunuz ya da ağzınızı açıp bir tek söz etmiyorsunuz.
Bu nasıl bir anlayıştır, bu nasıl bir algı biçimidir ve bu ne kadar derin bir aymazlıktır?
Hazmetme kapasiteniz mi genişledi?
Bu hezeyanları hazmetmek için her halde mandanınki kadar bir mideye sahip olmak lazım, yoksa sizinki o cinsten midir?
Kitaba ve sahih Sünnete açıkça aykırı olan, İslam itikadını tamamen alt-üst eden bu hurafeleri kimler ve ne adına hoş görüyor, kimler ne adına hazmedilmesi için uğraşıyor?
Kimin ne haddine hezeyanları ve hurafeleri savunmak?
Said Nursi'nin İslam adına hezeyanlar yayma ve hurafeler uydurma ayrıcalığı nereden geliyor?
Bu ayrıcalığı, bu toleransı bu adama tanıyarak yeni nesillere yanlış tanıtmak, gerçek yüzünü saklamak yetkisi kimlere neden verilmiştir?
Hak ve hakikat adına her hangi bir Müslüman böyle bir hakka sahip olabilir mi?
Hakkın ve hakikatin hatırı her şeyin üstünde iken, her şeyden öncelikli iken, Kur'an hakikatlerini alt-üst eden bu hezeyanları "hoş görme" yetkisi kimlere ve nasıl verilmiştir?
İslam'ın bütün nimetlerinden faydalanarak, Müslüman milletin vergileri ile okuyarak belli makamlara gelen ilim adamlarının, söz konusu hezeyan ve hurafelere karşı mücadele mecburiyetleri yok mudur, yeni nesilleri bu tehlikeye karşı uyarma sorumlulukları yok mudur?
"İslam" şemsiyesi altına gizlenerek içerden çürütme, içten çökertme ve kale kapısını içerden açma anlamındaki bu eylem ve söylemlere karşı çağdaş müfessirlerin, muhaddislerin ve kelamcıların bir diyecekleri yok mudur?
Bir hurafe, bir hezeyan falancanın kitabında yer almışsa zinhar yanlıştır, reddedilmelidir ama Said Nursi'nin eserlerinde yer almışsa "bir hikmeti vardır" anlayışı ve aymazlığı daha ne kadar devam edecek?
Gününü gün eden, "salla başı al maaşı" modundaki sözde ilim adamları, İlahiyat çevreleri daha kaç kuşağın daha bu zehirli fikirlerle zehirlenmesini bekliyorlar?
"Şu ayet benim hakkımda inmiştir, şu sure ebcet hesabıyla benim doğumuma işaret ediyor, benim risalelerim Kur'an'ın geldiği yerden alınmıştır, bu eserler bana yazdırıldı" türünden daha binlerce hezeyan karşısında susmak ilim haysiyetine yakışıyor mu?
Sizin bir arsanıza, tarlanıza beş-on santim tecavüz söz konusu olunca kıyametler koparıyorsunuz, mahkemelere koşuyorsunuz da her şeyinizi borçlu olduğunuz Yüce İslam'a böylesine akıl almaz tecavüzlerin sahibi birini ya savunuyorsunuz ya da ağzınızı açıp bir tek söz etmiyorsunuz.
Bu nasıl bir anlayıştır, bu nasıl bir algı biçimidir ve bu ne kadar derin bir aymazlıktır?
Hazmetme kapasiteniz mi genişledi?
Bu hezeyanları hazmetmek için her halde mandanınki kadar bir mideye sahip olmak lazım, yoksa sizinki o cinsten midir?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025