Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden Hz. Mevlana
İşte büyük insan, Hak dostu Mevlâna'yı bu hakikatler çerçevesinde anlamak lazımdır. Buna göre Mevlâna ve onun gibiler insanlığın gerçek kurtarıcı vesileleridir. Bu bakımdan, Mevlâna, ne sadece mütefekkir, ne sadece şair, ne sadece âlim, ne de sadece bir insan-ı kâmildir. Mevlâna bütün bu mükemmellikleri şahsında toplayan büyük bir şahsiyettir. Ancak onun bariz vasfı, bir Allah dostu, Hak âşığı ve insanların hidayet rehberi oluşudur. Bu büyük gerçeğin altını çizmek icabeder.
Nitekim Hz. Mevlâna şairliği de sigaya çekmektedir.
"Yanıma gelen şu dostların canı sıkılır korkusuyla şiir söylerim, onunla oyalanmalarını dilerim. Yoksa ben nerdeyim, şiir nerede? Vallahi şiirden usanmışım ben; bence şiirden beter birşey yok." Bu işi Mevlâna, misafir için işkembe temizleyip çorba yapmaya benzetir; "Bizim ilimizde, bizim toplumumuzda, şairlikten daha ayıp bir iş yoktu. O ilde kalsaydık onların yordamına uygun ömür sürer, ders vermek, kitaplar meydana getirmek, öğüt verip vazetmek, zahitlikte bulunmak, ibadetlere koyulmak gibi onların işledikleri şeylere sarılırdık."
Diğer yandan Hz. Mevlâna, Kur'ân-ı Kerim'in "Kitap taşıyan merkep" diye vasıflandırdığı âlim tipinden çok uzakta bir aşk adamı olarak belirmektedir.
"Tutulmadan kekelemeden yüz kitap okursan, Allah takdir etmediyse aklında hiçbir şey kalmaz / Ama kulluk eder de kitap okumazsan, yeninden yakandan, görülmemiş bilgiler elde edersin."
"Aşıkların meclisinde bir başka karar var; bu aşk sarhoşluğu bambaşka / Medresede elde edilen bilgi başka bir iş, aşksa bambaşka bir iş"
Hz. Mevlana'nın davet ettiği gerçek
Onun "ne olursan ol gel" dediği şey Seyr ve Hakk'a vuslattır, Allah'a doğru yolculuktur ve nihâî hedef olarak Yüce Allah'ın huzurudur. Tasavvufun öz tabiriyle vuslattır. Bu ulvî gaye velayet ve irşad yoluyla gerçekleşir. Mevlâna elbette "gel" diyor tüm insanlığa, ama "geldiğin gibi kal" demiyor; aksine insan-ı kâmil'e gelen kimsenin katı taş olsa, mermer kesilse bile bir inci olacağını bildirmektedir. "Katı taş olsan, mermer kesilsen bile bir insan-ı kâmil'e ulaştın mı inci olursun / Temiz erlerin sevgisini tâ canın içine dik; gönlü hoş kişilerin sevgisinden başka bir sevgiye gönül verme /Ümitsizlik köyüne gitme, ümitler var. Karanlığa doğru yürüme, güneşler var. / Gönül seni gönül ehlinin mahallesine çeker, benlikse seni bilakis hapishanesine çeker / Hadi bir insan-ı kâmilden gıda ver gönlüne; yürü, devleti devlet sahibinde ara."
İşte büyük insan, Hak dostu Mevlâna'yı bu hakikatler çerçevesinde anlamak lazımdır. Buna göre Mevlâna ve onun gibiler insanlığın gerçek kurtarıcı vesileleridir. Bu bakımdan, Mevlâna, ne sadece mütefekkir, ne sadece şair, ne sadece âlim, ne de sadece bir insan-ı kâmildir. Mevlâna bütün bu mükemmellikleri şahsında toplayan büyük bir şahsiyettir. Ancak onun bariz vasfı, bir Allah dostu, Hak âşığı ve insanların hidayet rehberi oluşudur. Bu büyük gerçeğin altını çizmek icabeder.
Nitekim Hz. Mevlâna şairliği de sigaya çekmektedir.
"Yanıma gelen şu dostların canı sıkılır korkusuyla şiir söylerim, onunla oyalanmalarını dilerim. Yoksa ben nerdeyim, şiir nerede? Vallahi şiirden usanmışım ben; bence şiirden beter birşey yok." Bu işi Mevlâna, misafir için işkembe temizleyip çorba yapmaya benzetir; "Bizim ilimizde, bizim toplumumuzda, şairlikten daha ayıp bir iş yoktu. O ilde kalsaydık onların yordamına uygun ömür sürer, ders vermek, kitaplar meydana getirmek, öğüt verip vazetmek, zahitlikte bulunmak, ibadetlere koyulmak gibi onların işledikleri şeylere sarılırdık."
Diğer yandan Hz. Mevlâna, Kur'ân-ı Kerim'in "Kitap taşıyan merkep" diye vasıflandırdığı âlim tipinden çok uzakta bir aşk adamı olarak belirmektedir.
"Tutulmadan kekelemeden yüz kitap okursan, Allah takdir etmediyse aklında hiçbir şey kalmaz / Ama kulluk eder de kitap okumazsan, yeninden yakandan, görülmemiş bilgiler elde edersin."
"Aşıkların meclisinde bir başka karar var; bu aşk sarhoşluğu bambaşka / Medresede elde edilen bilgi başka bir iş, aşksa bambaşka bir iş"
Hz. Mevlana'nın davet ettiği gerçek
Onun "ne olursan ol gel" dediği şey Seyr ve Hakk'a vuslattır, Allah'a doğru yolculuktur ve nihâî hedef olarak Yüce Allah'ın huzurudur. Tasavvufun öz tabiriyle vuslattır. Bu ulvî gaye velayet ve irşad yoluyla gerçekleşir. Mevlâna elbette "gel" diyor tüm insanlığa, ama "geldiğin gibi kal" demiyor; aksine insan-ı kâmil'e gelen kimsenin katı taş olsa, mermer kesilse bile bir inci olacağını bildirmektedir. "Katı taş olsan, mermer kesilsen bile bir insan-ı kâmil'e ulaştın mı inci olursun / Temiz erlerin sevgisini tâ canın içine dik; gönlü hoş kişilerin sevgisinden başka bir sevgiye gönül verme /Ümitsizlik köyüne gitme, ümitler var. Karanlığa doğru yürüme, güneşler var. / Gönül seni gönül ehlinin mahallesine çeker, benlikse seni bilakis hapishanesine çeker / Hadi bir insan-ı kâmilden gıda ver gönlüne; yürü, devleti devlet sahibinde ara."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.